Bir uçak filosuyla gidilen NATO Zirvesi’nin sonuçları

CHP İstanbul Milletvekili/ Emekli Büyükelçi Namık Tan yazdı…

-Türkiye, en eski üyelerinden olduğu NATO’nun 9-11 Temmuz’da Vaşington’da yapılan 75. kuruluş yıldönümü zirve toplantısında bir uçak filosu dolusu heyetle ve göz kamaştıran katılımıyla dikkat çekti.

-Türkiye’den ayrılmadan yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Erdoğan “NATO’nun ilk beş ülkesinden biriyiz” dedi. Öyleyse, Zirveye bu itibarlı ‘özgül ağırlığı’mızı yansıtabildik mi? Korkarım, sorunun cevabı ‘hayır’.

-Zirve vesilesiyle MSB Yaşar Güler’in Politico dergisine verdiği mülakatta durum görülebiliyor. Güler, “Türkiye’nin güvenilmez müttefik olduğu” iddialarını reddediyor ve “kendi yolumuzu çizmeye devam edeceğimizi” müjdeliyor. Bu tek başınalık ve başına buyrukluk hali Türkiye’yi görüşleri daha az dikkate alınır duruma sürüklemiyor mu?

 

-Bu tuhaf tercihi ‘stratejik otonomi’ adıyla nitelemeyi seviyoruz. Ama NATO gibi örgütlerin müşterek zeminde oydaşılan şeffaf uyum kuralları vardır. Günün sonunda stratejik hedefler demokratik uzlaşmayla ortaklaşa belirlenir ve bunlara uyulur. NATO Zirvesi’nin sonunda oydaşmayla yayınlanan Ortak Bildiri’nin esasları buna güzel bir örnektir.

 

-Türkiye bugün Rusya konusunda Macaristan’la aynı safta yer alan bir NATO ülkesi. Ama geçen hafta 24. ŞİÖ Zirvesi’ne katılan tek NATO ülkesiydik. ŞİÖ’nün önde gelen ülkeleri bu defa NATO Bildirisi’nde açıkça suçlandı ve mahkum edildi. Bu bir çelişki değil midir?

 

-Unutmayalım ki, Rusya yaptırımlarına katılmayan, CAATSA yaptırımlarına maruz tek NATO üyesi yine biziz. Acil ihtiyaçlarımıza rağmen Almanya’dan Eurofighter uçaklarını alamıyoruz. F-35 konusu unutuldu bile. F-16 alımımız ne zaman gerçekleşecek?

 

-NATO Zirvesi’nin ana gündemi Ukrayna’ya yardım ve İttifak’ın güçlendirilmesiydi. Türkiye’nin öncelikleriyse Gazze ve terörizmle mücadeleydi. NATO Bildirisi okunduğunda, müşterek gündemin ve ortak güvenlik önceliklerinin Rusya’nın saldırganlığı, Ukrayna‘ya yardım ve Avrupa güvenliği üzerine yoğunlaştığı görüldü. Terörizm konusunda genel ifadelerle yetinildi. Gazze’den hiç bir yerde bahis yok. O halde, Türkiye’nin önceliklerine ne oldu? Sahi, biz bu Zirve’den ne kazandık? Kazanımımız, 2026’da yapılacak Zirve’ye evsahibi olmakla mı sınırlı?

 

-Ukrayna’ya gelecek bir yıl içinde 40 milyar Avro’luk yeni NATO yardımı onaylandı. Burada payımıza düşen 1 milyar Avro’luk bölümü ödeyecek maddi gücümüz var mı? Bu kaynağı nereden yaratacağız? Halkımızın ek vergileri yüklenmeye gücü var mı?

 

-Türkiye, bu Zirve’de başka önemli fırsatlar da kaçırdı. S-400 alımına bağlı sorunun çözümü için girişimler yapılabilirdi. Ortak güvenliğin bu denli kritik hale geldiği bu aşamada, savunma sanayii yaptırımlarının kaldırılması için adım atılabilirdi.

 

-Türkiye’deki Rus şirketlerinin sayısı 177’den (2022) 1.363’e (2024) fırladı. NATO müttefikleri bunu Rusya’ya yaptırımların dolaylı yollardan ihlalinin işareti olarak not ediyor. Birçok Türk şirketinin 2022’den bu tarafa yaptırım kapsamına alındığını unutmayalım.

 

-Türkiye ile NATO müttefikleri arasında Ukrayna konusunda önemli iki fark var. Bu farklar Türkiye’ye dönük giderek yerleşen ve derinleşen olumsuz algıları besliyor.

 

İlk fark, Türkiye’nin Ukrayna’nın yenilmemesine, Rusya’nın kazanmamasına, statükonun sürmesine yönelik tutumu. NATO üyeleriyse aksine Ukrayna’nın kazanması için çaba harcıyorlar.

 

İkinci fark, diğer NATO müttefiklerinin gündeminde Ukrayna’da barış gündeminin olmaması. Bizse, aksine koşullara bakmaksızın hemen barış istiyoruz. Böylesi bir barış fırsatının aranmasının Bildiri’ye girmemesi bizim için bir başka başarısızlık olarak önümüzde duruyor.

 

-Türkiye ile NATO müttefikleri arasında bu denli büyük ve çarpıcı bir açıklık varken Zirve’de Türkiye’nin ‘özgül ağırlığı’nın hissedilmesi olanaksızdı. Nitekim, bu Zirve’nin cereyanından da anlaşılıyor. Sonuç Bildirisi tarandığında görülen o ki, ulusal önceliklerimizi ve taleplerimizi Zirve’de can kulağıyla dinleyen muhatap bulabildiğimiz bile tartışma götürür gibi görünüyor.