NATO’ya üye ülkelerin Devlet ve Hükümet Başkanlarının katıldığı 75. Yıl Zirvesi 9-11 Temmuz 2024’da ABD’de yapıldı. Zirvenin sonuç bildirgesi 11 Temmuz’da yayımlandı. Bildirgede ele alınan konuların neredeyse tamamı Rusya, Rusya’yı destekleyen ülkeler ve Ukrayna ile ilgili konular oldu. Bunun yanında, terör ve terör örgütlerinin yarattığı tehditlerin; hiçbir terör örgütünün adı, hedefi ve faaliyet alanı anılmadan genel ifadeyle geçiştirildiği dikkat çekti.
Zirvenin sonuç bildirgesinde;
– Rusya’nın Ukrayna’daki savaşın tek sorumlusu olduğu kayda alındı. Çin, İran, Kuzey Kore ve Belarus; Ukrayna’daki savaşı kolaylaştırdıkları ve uzamasına katkı sağladıkları için isimleri zikredilerek kınandı. Çin’e ayrıca Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesine maddi ve siyasi desteği durdurması çağrısı yapıldı.
– “Batı Balkanlar ve Karadeniz bölgelerinin NATO ittifakı açısından stratejik öneme sahip olduğuna ve ittifakın bölgenin güvenliğine ve istikrarına güçlü bir şekilde bağlı olduğuna” vurgu yapıldı. Bu kapsamda “Batı Balkanlar ile siyasi diyaloğun ve iş birliğinin geliştirilmeye devam edileceği” ve 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesine de atıf yapılarak “müttefiklerin Karadeniz’in güvenliği, emniyeti, istikrarı ve bölgede seyrüsefer özgürlüğünü korumaya yönelik çabalarına destek verileceği” ifade edildi.
– NATO’nun Ukrayna’ya tam desteğinin altı kalın çizgiyle çizildi. Gelecek yıl içinde Ukrayna’ya 40 milyar Avro tutarında askeri yardım finansmanı sağlanmasının planlandığı duyuruldu. Ukrayna’nın NATO üyeliğinin kapıları ardına kadar açıldı. “Koşullar karşılandığında Ukrayna’ya ittifaka katılma daveti gönderileceği” kayda alındı.
Emekli Büyükelçi ve Milletvekili Sayın Namık Tan; Türkiye’nin önceliklerinin Gazze ve terörizmle mücadele olduğunun ısrarla vurgulanmasına rağmen zirvede Türkiye’nin özgül ağırlığının hissedilmediğine, ulusal önceliklerimizi ve taleplerimizi dinleyen bir muhatap bulamadığımıza dikkat çekmekte ve bunun nedenlerini şöyle açıklamaktadır:
– NATO üyesi bazı ülkeler Türkiye’yi “güvenilmez müttefik” olarak görüyor. Milli Savunma Bakanı Sayın Yaşar Güler Politico Dergisine verdiği mülakatta bu iddiaları reddediyor ve “kendi yolumuzu çizmeye devam edeceğimiz” anlamına gelen ifadelerle karşılık veriyor. Sayın Namık Tan, bunun “tek başınalık ve başına buyrukluk” hali olduğunu savunmakta ve “bu durum Türkiye’yi görüşleri daha az dikkate alınır duruma sürüklemiyor mu” sorusunu sormaktadır.
– Geçtiğimiz hafta 24’ncü Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi yapıldı. Türkiye bu zirveye katılan tek NATO üyesi ülkeydi. ŞİÖ’nün önde gelen ülkeleri NATO bildirgesinde açıkça suçlandı ve mahkûm edildi. Sayın Tan bunun bir çelişki olduğunu vurgulamaktadır.
– Türkiye Rusya’ya uygulanan yaptırımlara katılmayan, CAATSA (ABD’nin Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası) yaptırımlarına maruz kalan tek NATO üyesi ülkedir. F-35 projesinden ihraç edildik. F-16 uçaklarının alımının ne zaman gerçekleşeceği belli değil. Almanya’nın engellemesi nedeniyle Avrupa’dan Eurofighter uçaklarını alamıyoruz. Türkiye bundan duyulan rahatsızlığı gündeme getirmedi.
– Türkiye’nin Gazze ve terörle mücadele öncelikleri gündeme gelmedi.
– Türkiye’deki Rus şirketlerinin sayısı 2022 yılında 177 iken 2024 yılında 1.363’e çıktı. NATO müttefiki bazı ülkeler bunun dolaylı yoldan yaptırım ihlali olduğunu savunuyor. Bu nedenle birçok Türk şirketi yaptırım kapsamına alındı. Bu konulara değinilmedi amayaptırımları delen ülkeler tehdit edildi.
– Türkiye Rusya-Ukrayna savaşında koşullara bakılmaksınız barış istiyor. NATO müttefiklerinin gündeminde ise barış yok. Onlar Ukrayna’nın kazanmasına oynuyorlar. Bu durum NATO içindeki konumumuzun ve ağırlığımızın sorgulanmasına neden olmaktadır.
– Zirvede Ukrayna’ya gelecek yıl içinde 40 milyar Avroluk NATO yardımı onaylandı. Türkiye’nin payına düşen bir milyar Avro’yu ödeyecek gücümüz var mı? Bu kaynağı nereden yaratacağız?
Sayın Namık Tan’ın değerlendirmesine katılmamak mümkün değildir. Bunun yanında konunun askeri uzmanlarının oldukça önemli değerlendirmeleri de vardır. Emekli Amiral Sayın Türker Ertürk; ABD’nin NATO’yu büyütmek istediğini, Ukrayna başta olmak üzere Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda, Güney Kore, Gürcistan ve Ürdün’ü bünyesine katmaya çalıştığını ifade etmekte, bu büyümenin güvenlik sağlamayacağını, savaşı küresel ölçekte büyüteceğini savunmaktadır.
ABD’nin NATO’yu büyütme planı ülkemiz için çok büyük riskler içermektedir. NATO artık bütünüyle ABD’nin kontrolünde bir ittifaktır. ABD, yıllardır bölgemizdeki hedeflerine ulaşmak için Irak ve Suriye’de NATO’yu kullanmış, hiçbir üye ülke buna karşı çıkmamıştır. ABD ve ortaklarının Büyük Kürdistan projesi güzümüzün önündeyken, Türkiye bile bir NATO üyesi olarak ABD’nin bölgedeki projesine katkı sunmuştur.
Karadeniz’in batısında kıyısı olan Romanya ve Bulgaristan 2004 yılında NATO üyesi yapılmışlardır. Şimdi de kuzeyindeki Ukrayna ve doğusundaki Gürcistan’ın üyelikleri teşvik edilmektedir. ABD’nin yönlendirmesiyle bu ülkelerden birisinin Rusya ile karşı karşıya getirilmesi savaşı Karadeniz’e sıçratacak, Türkiye de en yakın NATO üyesi olarak bu savaşın ortasında kalacaktır. Bu durumda Montrö Boğazlar Sözleşmesi tartışılmaya başlanacak, Türkiye’nin ve Karadeniz’e kıyısı olan NATO üyesi ülkelerin güvenliği gerekçesiyle sözleşmenin kaldırılması için baskılar başlayacaktır. Eğer böyle bir senaryo gerçekleşirse Türkiye’nin boğazlarımız üzerindeki egemenliğinden söz etmek mümkün olmayacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan zirve için ABD’ye hareketinden önce yaptığı açıklamada “dünyada artan terör tehlikesine dikkat çekeceğini” “Türkiye sınırında bir teröristan kurulmasına izin verilmeyeceğini” “Gazze’deki katliamları gündeme taşıyacağını” ifade etmişti. Zirvede; Türkiye’ye yönelik terör tehdidi, ABD ve ortaklarının Suriye’nin kuzeyinde PKK uzantısı PYD/YPG’ye desteğiyle bölgede kurulan teröristan ve İsrail’in Gazze’de; çocuk-kadın, hasta-yaralı, yaşlı-genç ayrımı yapmadan uyguladığı soykırım gündeme bile gelmedi. Bu durumda NATO içinde ağırlık tanınmayan, güvenilmez müttefik olarak gösterilen, PKK ve uzantılarının tehdidine karşı tek başına bırakılan Türkiye’ye biçilen rol; savaşın yayılması durumunda ön saflarda cepheye sürülmek midir?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirve sonunda basına yaptığı açıklamalarda; NATO’nun Ukrayna’ya desteğine onay verdiğimizi ve ABD’nin NATO’ya katmaya çalıştığı ülkelerin liderleriyle görüşmeler yaptığını ifade etmiştir. Bu durum Rusya ile ilişkileri nasıl etkileyecektir? Son zamanlarda Suriye ile ilişkilerimiz Rusya’nın katkılarıyla normalleşme yönünde ilerlemekteydi. Rusya ile ilişkilerimizin gerginleşmesi halinde Suriye ile ilişkilerimiz nasıl etkilenecektir?
Görünen o ki; NATO içinde çok önemli konumda olduğu söylenen Türkiye’nin maruz bırakıldığı tehditler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncelikleri zirvede dikkate alınmamış, konusu bile geçmemiştir. Buna karşılık ülkemize çok ağır sorumluluk yükleyecek kararlar alınmıştır. Bu durumda kazancımızın ya da kaybımızın neler olduğu çok iyi hesaplanmalı, kayıplarımızın nedenleri ve muhtemel sonuçları çok iyi değerlendirilmelidir kanaatindeyim.