Bir dosttan Türkiye değerlendirmesi

Marmara Grubu Vakfı’nın ve Avrasya Ekonomi Zirveleri’nin müdavimlerinden Çekya Cumhurbaşkanı Jaclav Klaus (2003-2013) geride bıraktığımız hafta içinde Prag Büyükelçiliğimizde düzenlenen “Sivil Demokrasi” adlı etkinlikte; “Günümüzün Tehlikelerle Dolu Dünyasında Türkiye’nin Vazgeçilmez Rolü” konulu bir konuşma yaptı.

Türkiye ile Çekya arasında mevcut güzide ilişkileri özetlemesi ve batılı bir aydının Türkiye’ye bakış açısını göstermesi bakımından önemli gördüğüm bu konuşmayı sizlerle de paylaşmak istedim.

” Yedi yıl önce Türkiye’de yaşananları hatırlamak konusunda konuşmak bir Orta Avrupalı için hiç de kolay olmasa da bugünkü anma toplantısında birkaç söz söyleme fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Bu konuda konuşmak kolay değil çünkü bugün Avrupa’da ana akım olmayan ve siyasi açıdan doğru olmayan görüşlerin özgürce ifade edilmesinin giderek zorlaştığı bir dönemde yaşıyoruz.

Her ne kadar bir Türkiye uzmanı olmasam da kendimi Türkiye’nin bir dostu olarak görüyorum. Sadece birkaç resmi devlet ziyareti vesilesiyle ve muhtelif konferanslarda konuşmacı olarak Türkiye’de bulundum. Türkiye’ye hiç turist olarak gitmedim ve ziyaretlerimde iki ya da üç günden fazla kalmadım. Türkiye’nin kırsal bölgelerini bilmiyorum, Antalya’daki plajları bilmiyorum ve Ağrı Dağı’nı batıdan ya da Türklerin gördüğü gibi görme fırsatım hiç olmadı.

İstanbul’un tarihi eserlerini, ünlü çarşısını ve sürekli trafik sıkışıklığının yaşandığı kalabalık ama aynı zamanda samimi sokaklarını çok seviyorum. Her köşe başında beklenmedik bir şekilde beliren denizini, vapurlarını ve teknelerini seviyorum. Türkiye’de kendimi her zaman “Dost Doğu’da“ hissediyorum. Ve en önemlisi, Türkiye‘de ülkelerini gerçekten seven pek çok dost ve akılcı siyasetçi tanıdım.

Türkiye’deki günlük siyasi hayatın ayrıntılarını takip etmiyorum. Bunun tek nedeni başka konularla yeterince meşgul olmam değil. Siyasi hayatım boyunca egemen ve bağımsız bir ulus-devletin anlamlı bir siyasi düzen için vazgeçilmez bir temel olduğunu o kadar güçlü bir şekilde vurguladım ki, başka ülkelerin ve kendi ülkemin vatandaşlarını tehlikeye atmadığı sürece her ülkenin iç siyasetine saygı duyuyorum. Bu nedenle iç siyasi konulara ilişkin herhangi bir tavsiye ya da öneride bulunmaktan imtina ediyorum.

Bir ülkeyi dışarıdan değerlendirmek zordur, ancak ben temel sezgilerime ve oldukça köklü olan siyasi deneyimime dayanan analitik değerlendirmelerime güveniyorum. Bu nedenle yedi yıl önce Türkiye’de demokrasiyi ve siyasi kurumları başarıyla savunan ve ülkeyi istikrarsızlaştırma girişimlerini kararlılıkla reddedenler ile aynı safta olmaktan memnuniyet duyuyorum. Ayrıca, dış müdahale konusunda son derece ihtiyatlıyım ve kayda değer bir yabancı müdahale şüphesi olduğunda buna kayıtsız şartsız karşıyım. Bu konuda son derece hassasım. Geçen yıl Türkiye’de yapılan seçimler, Türkiye halkının kendi hükümetini ve Cumhurbaşkanını desteklediğini açıkça ortaya koydu. Bu benim için en önemli argümandır.

Türkiye son dönemde uluslararası politikada güçlü, etkin ve saygın bir oyuncu haline gelmiştir. Hem Ukrayna savaşında hem de Gazze’deki trajedide görebileceğimiz gibi Türkiye’nin jeopolitik rolü vazgeçilemez niteliktedir. Hem Ukrayna hem de Gazze meselelerinde müzakerelerin ciddiyetle başlamasını ümit ediyoruz. Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması bu anlamda geriye doğru atılmış bir adım olurdu ve başta Orta Doğu olmak üzere tüm dünyanın istikrarını tehdit ederdi.

Geçtiğimiz Şubat ayında İstanbul’da düzenlenen Marmara Grubu’nun Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde bu bağlamda şu sözleri söyledim: “Ülkeniz büyük güçlerin hamlelerini beklememelidir. Onlar bu bölgeye ait değiller, bu bölgeyi hissetmiyorlar ve anlamıyorlar. Onlar kendi çözümlerini, kendi önceliklerini ve kendi çıkarlarını savunuyorlar. Ülkenize faaliyetlerinizde başarılar diliyorum.” Bu cümlenin defalarca tekrarlanması gerektiğini düşünüyorum.

Çek siyasetçiler olarak birçoğumuz, ülkemizdeki TC Büyükelçiliği ve özellikle de ülkelerimiz arasında dostane, üretken ve iki ülkenin de çıkarlarına yönelik ilişkiler kurmaya çalışan ve bunda da oldukça başarılı olduğunu söyleyebileceğim Büyükelçi Sayın Dr. Egemen Bağış ile iyi ilişkilere sahip olmaktan memnuniyet duyuyoruz. Bugünkü toplantı da bunun bir örneği niteliğindedir.