Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır” hükmünü hükümet 9. Yargı Paketi içinde yeniden ve aynen yasalaştırmak isterken kadınların ve muhalefet Partilerinin birlikte karşıt görüş ve mücadelesi sonunda daha fazla direnemedi. Bu Maddenin 9.Yargı Paketinden çıkarılarak, yeniden değerlendirilmesi için yeni yasama yılına bırakılması gündemde…
Öne çıkan formül kadın erkek eşitliğini göz önüne alarak, kadının istemesi halinde yalnızca kendi soyadını kullanabilmesi hakkını mümkün kılacak bir değerlendirme yapılmasıdır.
Kadınlara soyadı dayatması konusunda aileyi ve çocukları bahane edip “aileyi koruyoruz” olarak sunan herkese şunu sormak gerekiyor: Hangi aileyi koruyorsunuz? Hatırlatmak isteriz ki, kadınların evlenmeden önce de doğdukları, soyadını taşıdıkları bir aileleri vardır. Evlenmekle neden kendi ailesi ile soy bağları kesilmeye, soyadları değiştirilmeye çalışılıyor?
Neden Kadınlar annesi, babası, tüm kız ve erkek kardeşlerinden ayrılarak bambaşka bir soya dahil edilmekte, onların soyadını taşımaya zorlanmaktadır., Neden öz ailesi ile bağları koparılmakta, kendi öz kardeşleri ile aynı soyadlarını taşımaları yasaklanmaktadır? Kadınlara, yeni evlendikleri eşlerinin anne babasının, kardeşlerinin soyuna dahilmiş gibi, onların soyadı ile yaşamaları dayatılmaktadır. Amaç erkekleri üstün kılmak mı, yoksa kız çocukları olan ailelerin soyunu sürdüremeyeceğini gösterip, kadını erkek çocuk doğurma baskısı altında bırakmak mı? Evlilikle soyadını değiştirme dayatması aslında aileyi korumuyor, tersine kadının soyunu bitiriyor. Bu korumak değil; topluma erkeğin mutlak reis olduğu, eşitsiz bir aile modelini dayatmaktır!
Kadın Platformlarının ve Eşitiz Grubu Sözcülerinin dediği gibi; Türkiye’de kadınlar yıllardır soyadı mücadelesi veriyor. Çok sayıda AİHM kararı ve Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru sonucunda, kadına eşinin soyadını dayatan Medeni Yasa’nın 187. Maddesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ve kadınlara karşı ayrımcılık oluşturduğu hüküm altına alındı ve sonunda AYM bu hükmü iptal etti. AYM’nin bu iptal kararı, Anayasa madde 153 gereğince tüm kişileri ve kurumları bağlamaktadır.
AYM’nin bu iptal kararına rağmen, iptal edilen hükmün aynen geri getirilmeye çalışılması, anayasanın hukuk devleti ilkesini ve başta kadın erkek eşitliği ile ilgili 10. ve ailede eşitlik ile ilgili 41. Maddesi olmak üzere birçok maddesini ayaklar altına almak demektir. Meclisin yasama yetkisini, Anayasa’nın birçok maddesini ve Anayasayı ilga etmek için kötüye kullanmak anlamına gelecektir. Bu hukuka meydan okuyan girişim, Türkiye’nin hukuksuz bir biçimde İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışından sonraki en büyük hukuk ihlali olacaktır.
İktidar birçok icraatı ile kadın erkek eşitliğine karşı politikalar yürütmektedir. Örneğin kadına karşı şiddetle ilgili çok kapsamlı bir mücadele çerçevesi çizen 2006/17 sayılı Başbakanlık genelgesi, 2023/16 sayılı Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile sessiz sedasız yürürlükten kaldırılmıştır. Bunun Resmi Gazete ’de yayını için de, adeta kadınlardan intikam alınırcasına 25 Kasım Dünya Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü seçilmiştir. Böyle irili ufaklı kadın erkek eşitliğine aykırı ve kadınları erkek şiddeti karşısında yalnız bırakan birçok düzenleme ve uygulama yapılmıştır. Ancak İstanbul Sözleşmesi’ne taraf devlet olmaktan çıkış ne kadar büyük bir kırılma noktası ise kadınlara soyadı dayatması da o kadar büyük bir kırılma noktası olacaktır.