Hamas lideri İsmail Haniyye; İran’ın başkenti Tahran’da uğradığı saldırıda öldürüldü. Olayın ardından saldırının kim tarafından nasıl düzenlendiği ve bu saldırının sonuçlarının ne olacağı, bölgeyi nasıl etkileyeceği yorumları yapılmaya başlandı. Saldırının sorumlusunun İsrail olduğu kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya kondu.
Yapılan yorum ve değerlendirmelerde; her ne kadar Gazze’de uyguladığı soykırım nedeniyle çok büyük bir tepki ve nefretin muhatabı olsa da İsrail’in amacına ulaşmak için son derece kararlı olduğu, büyük bir istihbarat ve operasyonel güce sahip olduğu ve bölge ülkelerinin İsrail’in güç ve kararlılığı karşısında zafiyet içinde göründüğü kanaatinin yaygın olduğu dikkat çekti. Bence üzerinde durulması gereken konulardan birisi budur.
Bu kanaatin oluşmasındaki en büyük etken; güçlü bir bölge ülkesi olduğu düşünülen İran’ın zafiyetleri oldu. Haniyye, İran Cumhurbaşkanlığı’nın düzenlediği törene davet edildiği İran’ın başkentinde, İran Devrim Muhafızlarının koruması altında misafir edildiği konutta öldürüldü. İran; başkentinde, Cumhurbaşkanlığı konutunun hemen yanında çok önem verdiği siyasi misafirini koruyamadı. Bu saldırının ardından İran’ın zafiyetinden çok İsrail’in istihbarat ve operasyon gücü üzerinde duruldu. Saldırının; önce “hayalet uçak” olarak adlandırılan ABD yapımı F-35’lerden atılan bir güdümlü füze ile ardından bir SİHA ile sonra roketle, daha sonra Tahran’a sızdırılan suikastçılarla, en son da konuta önceden yerleştirilen bombalı paketle gerçekleştirildiği ve elektronik harp teknikleriyle desteklendiği konuşuldu. Dikkat edilirse bütün bu yorumlarda İsrail ve ortaklarının güç ve kararlılığı ön plana çıkarıldı. Yorumculardan bazıları (özellikle ABD ve Avrupa’dan yorum yapanlar) bilinçli bir şekilde, bazıları da farkında olmadan İsrail’in ve arkasındaki desteğin reklam ve tanıtımını yaptılar. Pek azı İsrail’in bölgede yarattığı tehditle nasıl mücadele edilmesi gerektiğine değindi.
İsrail; Haniyye’nin öldürülmesinden 12 saat önce Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Hizbullah liderlerinden Fuad Şükr’ü öldürdü. Saldırıların birinci derecede muhatapları olan İran, Hamas ve Hizbullah’ın tepkileri ise basına verilen intikam demeçlerinden öteye geçmedi.
Öyle görünüyor ki; İran, Hamas ve Hizbullah İsrail’e karşı mücadele için yeterli hazırlığa sahip değildir. Bence öncelikle bu durumun değerlendirilmesi gerekir. İsrail’in; savaşı bütün bölgeye yaymaya, öncelikle İran, Lübnan ve Suriye’yi savaşın içine çekmeye çalıştığı ve bu yolda ilerleme kaydettiği uzun zamandır konuşulmaktadır. İsrail de bu ülkeleri hedef alarak niyet ve maksadını ortaya koymaktadır. Buna rağmen İsrail’in eylemlerinin önlenememesi bir zafiyet midir yoksa şimdilik ilerlemesine fırsat vererek bölgedeki tepkilerin büyümesini beklemek ve zamanı gelince daha büyük bir güçle karşı koymak için midir? Eğer böyleyse bölge ülkeleri ile temasları var mıdır ve bu temaslar nasıl ilerlemektedir?
Böyle bakınca aklımıza ilk gelen Türkiye’nin tavrıdır. Haniyye’nin öldürülmesinden iki gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan; İsrail’in Gazze’deki saldırılarıyla ilgili “biz nasıl Karabağ’a girdiysek, Libya’ya girdiysek bunun benzerini onlara da yaparız” diyerek İsrail’i tehdit etmiş, İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz ise “Erdoğan, Saddam Hüseyin’in izinden giderek İsrail’i tehdit ediyor. Ne olduğunu ve nasıl bittiğini hatırlamalı” diyerek karşı tehdit içeren sözler sarf etmişti. Erdoğan; Haniyye’nin öldürülmesinden sonra da “Bu suikast; Filistin davasını, Gazze’nin şanlı direnişini ve Filistinli kardeşlerimizin haklı mücadelesini akamete uğratmaya, Filistinlilerin moralini bozmaya, onları sindirmeye yönelik bir alçaklıktır. İslam dünyasının daha güçlü duruşu ve insanlığın ittifakıyla inşallah Gazze’deki zulüm ve soykırım başta olmak üzere İsrail’in coğrafyamızda estirdiği terör mutlaka son bulacak, bölgemiz ve dünyamız huzura kavuşacaktır” sözleriyle tepkisini dile getirdi. Daha önce de Hamas’ı “Kuvvay-ı Milliye” olarak tanımlamıştı. Son olarak Haniyye’nin anısına ülkemizde bir günlük yas ilan edildi.
Benim bu konuşmalarda dikkatimi çeken; “İsrail’e girmek” ve “İslam dünyasının daha güçlü duruşu” söylemleri oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’e girmekten bahsetmesi bir askeri hazırlığı mı ifade etmektedir? Eğer İsrail, savaşı bütün bölgeye yaymakta kararlıysa -ki öyle görünüyor- bölgede, halklarının çoğunluğu Müslüman olan ülkeleri karşısına almayı göze almış demektir. Bu da savaşı “dinler arası savaş” haline getirecektir. Erdoğan söylem ve eylemleriyle Türkiye’yi böyle bir savaşa dahil etmeye istekli görünmektedir.
İsrail-Hamas savaşının bir dinler savaşına dönüşmesi durumunda Hristiyan dünyası nasıl tavır alacaktır? Çoğunluğu Hristiyan olan batılı ülkeler İsrail ile savaşan Hamas’ı ve Hizbullah’ı terör örgütü olarak tanımaktadır ve başından bu yana İsrail’in tarafındadır. Terör örgütü olarak gördükleri Hamas ve Hizbullah’ı destekleyen Müslümanların Yahudileri alt etmesine, İsrail’i geriletmesine göz yumacaklar mıdır? Irak ve Suriye’de yuvalanan batı destekli PKK gibi terör örgütleri, radikal İslamcı gruplar, tarikat ve cemaatlerin kutuplaştırdığı insanlar ve siyasal İslamcı ideolojiyi destekleyenler böyle bir savaşta nasıl bir rol alacaklardır? Bence böyle bir ortamda sarf edilen sözlere dikkat edilmeli, diplomatik tavırdan uzaklaşılmamalıdır. Dinler arası bir savaşın kazananının “İslam dünyası” olması oldukça zordur ve böyle bir savaş bölgede ülkemizi de etkileyecek çok büyük yıkıma ve büyük kayıplara neden olabilecektir.
Ben Türkiye’nin böyle bir ortamda çatışmadan uzak durması, savaşın tarafı olmaması, sadece yurt savunmasına odaklanması ve Gazze’deki katliamın insani yönü üzerinde durması gerektiğine inanıyorum. Bunların yanında çevremizdeki bütün tehdit ve tehlikelere karşı koyacak caydırıcı güce ulaşmak için azami gayret gösterilmesi, ülke kaynaklarının verimli kullanılması, başta ekonomik güç olmak üzere bütün milli güç unsurlarımızın her türlü tehdidi bertaraf edecek seviyeye getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde bu savaşın ülkemizi de içine çekmesi kaçınılmaz olacaktır ve böyle bir durumda halkımızı bölmek, ülkemizi parçalamak, ülkemizden toprak koparmak için fırsat kollayanlara alan açılacaktır.