“Ölüm noktası” diye bir deyim filmlere konu olmuştur.
Geriye dönme opsiyonunuzun sınırında, ileriye doğru gitmeyi tercih ettiğinizde, artık tek bir seçenek kalmış demektir.
Ya hedefe ulaşılacak ya da yolda telef olacaksınız.
Çölü geçmeye çalışan birisi, matarasındaki su seviyesine bakar, hala geriye dönebilme imkânı vardır, ama o devam eder, artık stoktaki su vazgeçip dönmesine de yetmeyecektir.
Mecburen çölü geçmeye çalışır.
Ya geçecektir ya da ölecektir.
İşte AK Parti’nin hali hazırda uyguladığı ekonomik programı “ölüm noktası” metaforuna benzeştirebiliriz.
Mehmet Şimşek tam anlamıyla “acı reçete” uygulayarak, 2027 yılına kadar, hemen her kesimden çok ciddi fedakârlık talep ediyor.
Ana hedef, öncelikli olarak enflasyonu tek haneye indirmek.
Bu amaçla 2024 yılı sonunda yüzde 36-42 aralığında bir enflasyon performansı hedefleniyor.
Piyasa oyuncularının geneli bu oran aralığını satın almış durumda.
Takip eden yıllarda, önce yüzde 20’ler, sonrasında tek haneli enflasyon oranı öngörülüyor.
Bahse konu hedeflere ulaşabilmek için TCMB gösterge faizleri yüzde 50’ye çıkartıldı.
Ekonomi yönetiminin kararlılığı gerçek ve tüzel kişilere geçmeye başlayınca, dövizden TL’ye çözülmeler başladı.
Bağlı olarak Merkez Bankası nezdinde döviz rezervlerimiz de tatmin edici seviyede artıyor.
Enflasyonu tetikleyen ana fail olan döviz kuru, program gereği baskılanıyor.
Yine asgari ücret, enflasyonda yaşanan vahim duruma rağmen temmuz ayında arttırılmadı.
Eş zamanlı olarak, kamuda tasarruf önlemleri alınırken, vergisel düzenlemelerle bütçe gelirlerine ek kaynak yaratılmaya çalışılıyor.
Neticede talep dizginlenmeye çalışılırken, fiyatlama davranışları dengelenmeye, beklentilerin olumlu yöne dönüştürülmesine çaba gösteriliyor.
Pek tabii tüm bu önlemler sabit gelirliler yönünden program müddetince “dişlerinin sıkılması” anlamına geliyor.
Yanı sıra, baskılanan talep ve döviz kuru gerek iç pazar gerekse ihracat yapan firmalar yönünden sürdürülebilirlik tehlikeleri doğuruyor.
Faizlerin yüksek oluşu kredi maliyetlerini de arttırdığından, finansmana erişim sorunu bir yana, kaldırılamayacak faiz yükü ile piyasa oyuncularını karşı karşıya bırakıyor.
Sonuç olarak; elzem hale gelmiş bu tedbirler çok geniş bir memnuniyetsiz kitlesi oluşturuyor.
Nitekim, anketlere de yansıdığı üzere iktidar partisinin oy oranlarında gerilemeler görülüyor.
Geçenlerde İş Bankası Genel Müdürü, daha yolun başında olduğumuzu ifade ederken, esas 2025 yılının çok zorlu geçeceğini, söyledi.
Dolayısıyla çok muhtemel, programdan taviz verilmediği noktada 2026 yılı başlarında, belki de AK Parti’nin oyları yüzde 20’ler altına düşebilecek.
Ama, durum böyle olsa da iktidar partisi yönünden artık “ölüm noktası” geçilmiş olacaktır.
Zira, programın ortasında bir vazgeçme yaşanırsa, tam manasıyla ekonomik felakete yol açar.
Artık onlar yönünden tek seçenek, sonuna kadar programı uygulamak ve 2027’lerde ekonomik parametrelerin her birinde, işler umulduğu gibi giderse, iyileşmeyi seçmenlerine gösterebilmektir.
Yarı yolda durmak onlar açısından siyaseten bitme noktasına sürüklenmeleri demektir.
Ekonomi ve bütçe olanaklarının toparlanacağı süreçler 2027 yılında kendini göstermeye başladığında, 2028 yılı seçimlerinde iktidar partisinin daha verici olacağı imkanlar, beklenir ki nispeten oluşmuş olabilecektir. Ancak yapısal önlemlerle beslenmeyen bir programın acı reçeteye rağmen başarılı olma şansının düşük olduğunu da belirtmek gerekir.