Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, piyasalarda yaşanan “kara pazartesi”, CHP’nin Altı Ok logosunda yapmayı planladığı renk değişikliği, CHP Kadın Kolları kongresinde yaşananlar, AKP’nin ani kararla başlattığı “İnsan Hakları Eğitim Programı”, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararı, sosyal medyaya gelen yasak, uzun süredir sessiz kalan Süleyman Soylu, birdenbire “dokunulmazlığının kaldırılması” talebinde bulunması konularında açıklamalarda bulundu.
******
GÖZLEM – Kripto paralar, adeta kara pazartesiyi yaşıyor. ABD’de resesyon korkuları, NVIDIA başta olmak üzere teknoloji hisselerindeki düşüşler ve İsrail-İran gerilimi; kripto paralarda da büyük çöküşü tetikledi. “Teknoloji balonu patlıyor mu” korkusuyla Bitcoin 53 bin dolara, Ethereum 2000 dolara kadar çekildi. Son bir haftada BTC %25 ve ETH %35 düşerken, bazı alt coinler yarı fiyatına geriledi. Dünya borsaları da Pazartesi gününe büyük bir kaosla başladı. Asya borsalarında başlayan hızlı değer kaybı, önce Türkiye’yi ardından Avrupa Birliği ülkelerinin borsalarını ve ABD’yi etkiledi. Borsalarda panik satışlar, New York Borsası başta, Japonya dahil devam ediyor. Euro Bölgesi ekonomisi, temmuz ayında mal ve hizmetlere olan talebin azalmasıyla durakladı. Küresel hâl alan kaos konusundaki yorumunuz?
K – Global olarak başta ABD ve sonrasında Avrupa olmak üzere enflasyon kaygıları yerini kısmi şekilde büyüme kaygılarına, resesyon yani ekonomik daralma olasılığının artmasına bıraktı. Bu yüzden tüm gelişmeler ABD Merkez Bankası’nı ve onunla beraber Avrupa’yı tahmin edilenden daha erken bir faiz düşüşüne zorluyor. Sadece kriptolarda değil borsalarda da düşüşler var. Piyasaları yakından izleyen bir uzman “Savaş gerginlikleri, ABD ekonomisinde resesyon sinyalleri, Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın sıkıntıları derken üstüne Japonya Merkez Bankası’nın faizi 0,10’dan 0,25’e yükseltmesiyle carry trade işlemlerinde ortaya çıkan dalgalanma, ABD başta olmak üzere piyasalarda ciddi bir dalgalanmaya yol açtı” değerlendirmesinde bulunuyor. Ekonomi arabaysa, siyaset bu arabanın üstünde gittiği yol. Ekonomide vites büyütürken yoldaki bozulmalar sarsıntıyı arttırıyor. Araba devrilir, kaza yapar mı? Ben bunu kısa dönemde beklemiyorum.
GÖZLEM – CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP’nin 1933’ten beri kullanılan ve Türk bayrağındaki renkleri simgeleyen klasik kırmızı-beyaz Altı Ok logosundaki “devletçilik” okunun renginin “yarısının yeşile yarısının da mor olarak boyanacağını” açıkladı. Bu değişiklik iktidarı destekleyen medyada “CHP böylece, her fırsatta ittifak yaptığı PKK’nın siyasi kolu DEM ile Logo kardeşliği” de yapmış olacak. Atatürk’ün ‘devletçilik’ ilkesini DEM’in mor zemin üzerindeki yeşil ve mor desenli logosundaki renkler ile boyayacak” şeklinde yorumlandı. Özel ise “kadın-erkek” eşitliğine vurgu yaparak “CHP’nin oklarının en ortasındaki devletçilik okunu, o program kurultayına katacağımız çevreci, tabiat dostu ve sürdürülebilir kalkınmaya inanan projeler ve kadın erkek eşitliğine yönelik olan net tutumumuzla geldiğimizde bu devleti nasıl yöneteceğimizi söylerken devletçilik okunun yarısını yeşile yarısını mora boyayacağız. Eşit temsili bu partiye de bu ülkeye de biz getireceğiz” dedi. Siz ne diyorsunuz?
K – Özgür Özel’in biraz da kendini kanıtlamak ve CHP’yi sözde katılaşmış “algıları”ndan kurtarmak için atmak istediği tehlikeli ve zor adımlardan birisi olarak değerlendiriyorum. Özel, kadın eşitliği ve çevreci yaklaşımı iletişiminin göbeğine koyarak zaten muhtemelen bu duyarlığı en fazla olan CHP’lilerden başka kimlerden oy almayı hedefliyor? Bu hassas değişikliklerle hitap etmediği hangi kesime hitap etmeyi hedefliyor, tam anlayamıyorum. Zaten kadın eşitlikçi ve çevreci hassasiyeti olan kesimler CHP’den başka yine sola oy veren kesimlerdir. Buradan marjinal kesimlerden veya DEM’den çalınacak ne kadar oy var? Öte yandan CHP’nin klasik katı Atatürkçü kesimini ne kadar ürkütürsünüz? Kemal Kılıçdaroğlu’nun sağa yanaşma hamleleriyle ürküttüğü bu kesimi, şimdi de sola yaklaşarak mı ürküteceksiniz? Bu aldığınız riske değer mi? Bunun hesabını iyi yapmak lazım.
GÖZLEM – CHP Kadınlar Kolu Kurultayı’nda neler oldu? “Eşitlik ve Adalet” temasıyla yapılan Kurultay’da, üç adayın “lehine Çekildiği” başkan Nazlı Nazlıaka, milletvekili Asu Kaya’ya karşı açık farkla kaybetti; neden?
K – CHP’de değişimcilerin önceki yönetimde olanlara dönük mücadelesi devam ediyor. Aylin Nazlıaka bana göre çok başarılı bir kadın kolları başkanlığı dönemi geçirdi. Hiç örgütlenmesi olmayan 303 ilçede örgütlenip 170 bin yeni üyeyi partiye kazandırdı. Çok geniş bir örgütçülüğü ve tabanda önemli karşılığı var. Bu kadar başarılı olunca da Kadın Kolları’nın görünürlülüğü, çekimi ciddi biçimde arttı. Bu süreçte Kadın Kolları dışındaki kesimlerin de tepkisini çekmiş olsa gerek. Özgür Özel’in belki de en yakın kurmayı olan Veli Ağbaba başta, önemli bazı yöneticilerin seçimlere büyük ağırlıklarını koyarak değişimci bir başkan seçtirmek istedikleri konuşuldu. Nazlıaka adına çekilen adaylardan Merve Kır seçim sonrası “Sonuçlar neticesinde başkan seçilen Asu Kaya’dan ziyade, ondan daha fazla emeği olan, çaba sarf eden Veli Ağbaba ve Ulaş Karasu’yu tebrik ediyorum” diye paylaşımda bulunması bunu gösteriyor. Saygı Öztürk de Sözcü’de yeni Başkan Kaya ile söyleşisinde “CHP Genel Başkanlığı seçiminde Aylin Nazlıaka’nın Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanında yer almasını özellikle erkek milletvekilleri unutmamış olacak ki Veli Ağbaba’nın, Ulaş Karasu’nun seçime doğrudan müdahil oldukları gündeme getirildi” diye yazdı. Seçimde de, CHP Kadın Kolları Yönetmeliği’nin 8. Maddesi’ne göre “Olağan Kongre süreçleri Kadın Kolları Genel Başkanlığı’nca hazırlanacak seçim yönergesi ile hazırlanır” hükmüne karşın bu sürece de genel merkezin karışmasının sonucu etkilemiş olduğu anlaşılıyor. Sonuçta Kadın Kolları Başkanı’nı biraz da “erkeklerin” belirlediği ve Nazlıaka’nın ismine rağmen ortaya çıkan büyük farka bakınca, CHP içinde “değişimci” genel merkezin ağırlığının artmaya başladığını gösteren bir seçim olmuş oldu.
GÖZLEM – Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın talimatı ile AK Parti, “İnsan Hakları Eğitim Programı” başlattı. Eğitimler “vesayetçilikten çok sesliliğe, eğitimden demokratikleşmeye” birçok başlığı içeriyor. Eğitimler, İnsan Hakları Başkanlığı tarafından hazırlanan, “Millî iradenin zaferi bürokratik vesayetin geriletilmesi”, “Vesayetçilikten çok sesliliğe medyanın dönüşümü”, “Eğitimin demokratikleşmesi ve fırsat eşitliği”, “İsrail’in insan hakları ihlalleri”, “Hazırlık ve katılım süreci açısından yeni anayasa”, “Avrupa’da göçmen meselesi” ile İngilizce hazırlanan “Avrupa Birliği’nde İslamofobi” adlı raporlar çerçevesinde şekillendi. Açıklamada, “Programa gösterilen ilgi, toplumun her kesiminden gelen yoğun başvurular” ile net şekilde ortaya çıktı” denildi. Bu adım birdenbire neden atıldı, görüşünüz?
K – Erdoğan’ın attığı bu tür yeni politika adımlarında pek çok niyet bir arada yer alıyor. Bu artık Erdoğan’ın siyaset yapma şeklinden anlaşıldı. Burada da bir defa propaganda ve beyin yıkama yöntemiyle, gerçekleri algılarla değiştirme niyeti var. Büyük kitleleri, öncelikle fikir liderlerinden başlayarak istenilen yeni politikalara “alıştırma” ve “ikna etme” süreci var. Paketlerin arasına kullanılmayacak ama değişik kesimlere iktidarı “şirin” gösterecek konuların eklenmesiyle destek alma hedefi var. Ayrıca Erdoğan’ın bizzat önlem almak istediği, seçim sonrası yargıda, ekonomide ve pek çok alanda ortaya çıkan “bürokrasi direncini” kırmak gibi hedefler de var. Tüm bunların yanı sıra alışılagelmiş AKP politikalarını temcit pilavı gibi çevirip çevirip farklı şekillerde sunarak toplumun gerçek gündemden uzaklaştırılması çabası var.
GÖZLEM – Anayasa Mahkemesi’nin “Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin kararından” sonra, gözler Millet Meclisi’ne çevrildi. Kulislerde “CHP’li Enis Berberoğlu kararı” anımsatılarak “Atalay ile ilgili benzer bir durumun gerçekleşebileceği” değerlendirmeleri yapılıyor. 4 Haziran 2020’de hakkındaki kesinleşmiş yargı kararı gerekçe gösterilerek milletvekilliği düşürülen Berberoğlu, AYM’nin “hak ihlali” kararının TBMM Genel Kurulu’nda okunması sonrasında yeniden milletvekili sıfatı kazanmıştı. Edinilen bilgiye göre TBMM Başkanlığı, “Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin kararın” arkasında. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum ise AYM’nin gerekçeli kararına tepki göstererek “Hiçbir ilgili merci hukuken AYM’nin bu kararına göre hareket etmek veya işlem yapmak mecburiyetinde değildir. Bu karara göre bir işlem yapma imkânı yoktur” dedi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yıldız da “Yargıtay kararının TBMM Genel Kurulu’na bildirilmesi suretiyle gerçekleşen milletvekilliğinin düşürülmesi hali AYM’nin inceleme yetkisinin dışındadır” açıklamasını yaptı. Siz ne diyorsunuz?
K – Sondan başlayalım. Bilakis “Yargıtay kararının TBMM Genel Kurulu’na bildirilmesi suretiyle gerçekleşen milletvekilliğinin düşürülmesi hali” hukuk dışıdır. Bunu Cumhuriyet’te eski Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Sekreteri Bülent Serim çok güzel bir şekilde şöyle açıkladı: “AYM’nin Can Atalay ile ilgili son kararlarında, AYM’nin hak ihlali kararından sonra alınan Yargıtay ve buna dayalı TBMM kararlarının hukuk dışı olduğu ilan edildi. Bu durumda Can Atalay’ın milletvekilliği sürüyor… Yargıtay’ın ‘mahkumiyet kararı kesinleştikten sonra AYM hak ihlali kararı veremez’ savı, bireysel başvuru hakkının anlaşılmadığını göstermekte ya da siyasal tercih nedeniyle böyle zorlayıcı bir yorum yapıldığını ortaya koymaktadır. Anayasa 148. Maddeye göre hak ihlali nedeniyle AYM’ye başvurulabilmesi için ‘olağan kanun yollarının tüketilmiş olması” şarttır. Yani esas olarak mahkumiyet kararı kesinleştikten sonra bireysel başvuru hakkı doğmaktadır.” Serim, Yargıtay kararının Meclis’te okutulmasını da şöyle yorumluyor: “Anayasa’nın yine aynı maddesinde, ‘bireysel başvuruları karara bağlama’ görev ve yetkisi AYM’ne verilmiştir. Yargıtay ise Anayasanın 154. maddesi uyarınca adli yargıda verilen kararların son inceleme, yani temyiz mercisidir. Anayasa’da Yargıtay’a bireysel başvuru konusunda hiçbir görev ve yetki verilmemiştir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin AYM’ce verilen bir ihlal kararını irdelemesi ve konuda karar alması ‘yetki aşımı’, ‘yetki gaspı’dır. … Anayasa’nın vermediği bir devlet yetkisini kullanarak alınan Yargıtay kararı bu yönden de hukuk alemine hiç doğmamış hükmündedir.” Bundan dolayı zaten yok hükmünde olan bir karara bağlı olarak Meclis’te milletvekilliğinin düşürülmesi kararı alınamaz. Bu konu tipik, iktidarın Anayasa’ya aykırı olduğunu bile bile nasıl olsa yaptırımı olmayacağını düşünerek siyasi gerekçelerle ve ısrarla yürüttüğü hukuksuzluklardan bir tanesi. Öte yandan hafta içinde, son seçimler sonrası değişen siyasetteki dengelerin Erdoğan’ı bu konuda bir ödün vermeye iteceğine dönük işaretler de konuşulmuyor değil. Atalay’ın milletvekilliğinin ilan edilmesi ve hapisten çıkması ortamı çok yumuşatır. Ama Erdoğan kendini, bunu bir yenilgi olarak görmekten nasıl alıkoyar, bilemiyorum.
GÖZLEM – Cumhurbaşkanı Erdoğan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Filistin Davasına olan desteğimizi ve Filistinli kardeşlerimizle dayanışmamızı göstermek amacıyla, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’nin şehadeti sebebiyle, 1 günlük milli yas tutulacağını” ilan etti. İsmail İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu da, “Cumhurbaşkanının keyfine ve yetkisine göre Milli Yas ilan edilemez” dedi. Dervişoğlu haklı mı?
K – Kesinlikle haklı. Hamas veya Filistin davası nasıl bir “milli” dava? Milli değil bir Müslümanlık davası. Esas “milli” konu terördür. Çok sayıda vatan evladının hayatını yitirdiği büyük terör olayları için ilan edilmeyen “milli yas”ın, Türkiye’nin “milli” konusu olmayan bir dava için ilan edilmesi, Erdoğan ve iktidarın ne derecede “yerli ve milli” olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
GÖZLEM – Uzun süredir siyaset sahnesinde görülmeyen Süleyman Soylu, birdenbire “dokunulmazlığının kaldırılması” talebiyle siyaset gündeminin ilk sıralarında yer aldı. Kulislerde “Yeni parti / MHP’ye geçiş” gibi çeşitli görüşler ve iddialar var. Sizin yorumunuz; Soylu ne yapmak istiyor?
K – AKP çoğunluğunda şimdiden kendisini aklayıp, gelecekteki siyasi kariyerinin eski yüklerinden arınmış olarak şekillendirmek istiyor. Bu şekilde aklanırsa siyasi olarak AKP’ye bağımlılığı azalmış olacak. Çeşitli seçenekleri de değerlendirebilir. Ama bunu Erdoğan “sineye çeker mi” bilemiyorum. Sürecin başlaması için Savcılığın göstermelik de olsa savcılığın hazırladığı fezlekenin Adalet Bakanlığı aracılığı ile TBMM’ye gönderilmesi ve önce komisyon sonra genel kurulda kabul edilmesi gerekiyor. Erdoğan izin vermeden tüm bu adımların gerçekleşmesi mümkün olmadığı belli.
GÖZLEM – İnstagram’a BTK tarafından İnstagram’a erişim engeli getirildi. Sebebi açıklanmadı. Kulislerde “sebep olarak” Fahrettin Altun’un “Heniye’nin şehadeti dolayısıyla insanların taziye mesajı yayınlamasını herhangi bir gerekçe göstermeden engelleyen sosyal medya platformu Instagram’ı da şiddetle kınıyorum. Bu çok açık ve net bir sansür girişimidir. Küresel sömürü düzenine ve adaletsizliğe hizmet ettiğini defalarca göstermiş olan bu platformlara karşı ifade özgürlüğünü savunmaya devam edeceğiz. Her fırsatta ve her platformda Filistinli kardeşlerimizin yanında olacağız” açıklaması işaret edildi. Görüşünüz?
K – BTK tarafından yapılan ilk açıklamada karara gerekçe olarak “katalog suçlara uyulmaması” gösterildi. Ancak bu “katalog suçlar”a ilişkin instagramın hangi eylemi sebebiyle “suç işlediği”, hangi gerekçe ile erişim engelleme kararını işlediği belli değil. Avukat Melih Pancar “katalog suçların” 5271 sayılı Ceza Muhakeme Kanunu’nun (CMK) 100/3 maddesinde yer aldığını” belirtiyor. CMK 100/3’te yer alan suçlardan konuyla ilgisi olabilecekler arasında “Soykırım ve insanlığa karşı suçlar; Suç işlemek amacıyla örgüt kurma; Devletin güvenliğine karşı suçlar; Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar” var. Instagram’ın getirdiği “sansür” bu suçlardan hangisinin kapsamına girer? Taziye mesajlarının silinmesi, soykırım ve insanlığa karşı bir suç mu? Anayasal düzene mi aykırı? Instagram taziye silmek için örgüt mü kurmuş? BTK’nin “katalog suçlar” savını, Instagramı kapatmak için yalapşap gerekçe gösterdiği anlaşılıyor. Üstelik BTK bu kapatma icraatını, Anayasa Mahkemesi’nin “BTK’nin resen internet sitesini kapatma yetkisini” iptal ettiği 11 Ekim 2023 tarihli kararına karşın yürüttü. Böylelikle de iktidarın her zamanki “Anayasa’ya rağmen” aldığı kararlar listesine yeni bir karar eklenmiş oldu.