Haftaya “Kara Pazartesi” diye adlandırılan Japonya ve ABD kaynaklı piyasa dalgalanmaları ile başladık. Ancak piyasalar hemen toparlandı. Temmuz ayı enflasyonu açıklandı. TÜFE aylık yüzde 3.23, yıllık yüzde 1.8 oldu. Bu oran son 61 yılın Temmuz ayı enflasyon ortalamasının 2,5 katından bile fazla. Oldukça yüksek. Bazı mal gruplarının enflasyon oranları şöyle; Temel mallar yüzde 38,Hizmet yüzde 86,Gıda yüzde 59, Alkol-tütün yüzde 60,Enerji yüzde 80. Hizmetin alt kalemlerinden kira yüzde 122, ulaşım yüzde 93. Bu ayki yüksekliğin ana nedeni büyük ölçüde yönetilen yönlendirilen fiyat ve vergi ayarlamalarıydı. Merkez Bankası raporunda bunların geçici olduğu ifade ediliyor. Ağustos ayında bu tür ayarlamaların yapılma nedeni önceki yıla ait baz etkisinin yüksek oranlı olmasından ötürü.
Daha sonra TCMB “2024/ 3. Enflasyon Raporu” Başkan Fatih Karahan tarafından sunuldu. Açıklamalarımıza geçmeden önce hemen şunu belirtmekte fayda var. Fiyat istikrarı mücadelesinde kanaatimizce şeffaf ve hesap verebilirlikte ne kadar başarılı bir Merkez Bankamız var ise de bu mücadelenin ana hattında yer alan TÜİK aksine güven sağlamada o denli başarısız. Toplantıda başkanın açıklamalarından TÜİK ile banka uzmanlarının ortak çalışmaya başlaması bu güvensizliğin ortadan kaldırılmasına olumlu katkı verecek.
TCMB Başkanı Sn. Fatih Karahan’dan gayet doyurucu bir “Enflasyon Raporu” sunumu izledik. Bize göre son on yılın en başarılı sunumuydu. Bu sunumun kısa bir özeti şöyle: “İkinci çeyrekte yurtiçi talepte yavaşlama gördük. Gerek kart harcamaları gerekse beyaz eşya ve otomobil satışları yavaşlamayı teyit ediyor. Üçüncü çeyreğe ilişkin öncü göstergelerde iç talepteki normalleşmenin devam ettiğini gösteriyor. Parasal sıkılaştırma ihtiyacı harcamalarda etkisini arttırdı. Cari işlemler dengesinde iyileşme devam etmektedir. Bu dengedeki olumlu seyir sürecek. GSYH’ya oranı yüzde 2,5’larda. Enflasyonun ana eğilimindeki yavaşlama tatmin edici. Çekirdek enflasyon göstergelerindeki yükseliş manşet enflasyona kıyasla sınırlı. Hizmet enflasyonlarındaki yavaşlama gecikmeli geliyor. Öncü göstergelere göre önümüzdeki dönemlerde kira enflasyonunda düşüşler olacak. Asıl yavaşlama temel mallarda olacak. Beklentiler yakından takip ediliyor. Beklentilerdeki belirsizlik iki yönlü olduğundan tahmin aralığı değiştirilmedi. Merkez Bankası enflasyon beklentilerinin tahmin aralığına (yılsonu yüzde 38-42) yakınsamasının kritik önemde olduğunu vurguluyor. Beklentilerin yüksekliği devam etse de gerilediği de olumlu. Sıkı parasal duruş korunuyor. Manşet enflasyondaki düşüşlerle birlikte tüm sektör beklentileri gerileyecek. Parasal aktarım mekanizması etkinliğinin alınan makro ihtiyati önlemlerle artırılmasına devam ediliyor. Gerektiğinde sterilizasyon araçları çeşitlendirilerek etkin şekilde kullanmaya devam edilecek. Para politikasındaki genel çerçeve mevduat faizlerinin TL’na geçişini sürdürecek ve tasarrufu arttıracak seviyede olmaya devam edecek. Kredilerin büyüme hızındaki sıkılaşmalar dezenflasyon sürecine katkıda bulunuyor. 31 Temmuz itibariyle TCMB taraflı swap bakiyesi sıfıra indirilmiş durumda. Enflasyon görünümü de belirgin ve kalıcı bir iyileşme sağlanana kadar sıkı duruş sürecek. 2024-2025 ve 2026 yıl sonu enflasyon tahminlerinde değişikliğe gidilmedi. Yılın geri kalanında enflasyon istikrarlı bir şekilde düşecek.”
Merkez Bankası’nın tahmin aralıklarını ve hedeflerini değiştirmemesi, yıl sonu için yüzde 38, 2025 yılı için yüzde 14, 2026 yılı için ise yüzde 9 oranlarında revizyon yapmaması bize şunu gösteriyor reel faizler yüksek kalmaya devam edecek. Para politikasındaki kararlı sıkı duruştan taviz yok. Merkez Bankamız dezenflasyona ancak bu şekilde ulaşılabileceği kanaatinde. Şahsen biz de “erken bir faiz indirimi”nin tüm fedakarlıkları yok edeceği görüşündeyiz. Bu kararlılık ve makro ekonomik öncü göstergeler yılın son aylarında ekonomide ciddi bir daralma ile karşılaşabileceğimiz izlenimini veriyor. Ekonomideki soğuma daralmaya doğru yönlenecek, işsizlik artacak, büyümeden ödünleşme oranı yükselecektir. Merkez Bankası kalıcı fiyat istikrarı önceliği için bu sert iniş tercihinde bulunuyor. Ancak bu konuda daha önce defalarca yaptığımız öneri ve uyarıları tekrarlayalım; alt gelir grupları, adeta yok olan orta sınıf, emekliler ve ücretlilerin bu daralmadan olumsuz etkilenmelerini azaltmak için maliye politikası önlemlerine başvurmak çok önemli. Yüksek gelir gruplarına dokunmadan programı sürdürmenin ne ekonomik ne sosyal hatta ne de siyasi mantığı var. Rasyonele Dönüş Programının bütün yükü Merkez Bankası’nın üzerinde bırakılmamalı.