Dünya sahnesinde köklü değişimlerin yaşandığı bu dönemde, Türkiye olarak kendimizi ve rolümüzü yeniden sorgulamalıyız.
Acaba bu devasa oyunda bir piyon mu, yoksa anahtar oyunculardan biri miyiz?
İsrail’in Gazze’den İran’a uzanan geniş coğrafyada sergilediği agresif tutum ve Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde aldığı güçlü destek, bizi ABD ve İsrail’in stratejik manevralarını bir kez daha gözden geçirmeye zorluyor.
Zira bu iki gücün perde arkasındaki tarihsel derinliğini ve jeopolitik oyunlarını anlamak, geleceğimizi şekillendirecek politikalar geliştirmemiz açısından hayati önem taşıyor.
Yahudi Zekasının Şifreleri: Gücün ve mağduriyetin diyalektiği
Yüzyıllar boyunca devletsiz kalmış bir milletin dünya üzerindeki etkisi nasıl bu kadar büyük olabilir? Yahudi toplumu, tarih boyunca karşılaştığı zulümlere rağmen, ticarette, bilimde ve bilgi ağlarında daima ön planda olmuş; güç ve zekâsını sürekli olarak pekiştirmiştir.
Yahudilerin Avrupa’nın ekonomik ve siyasi yapısını şekillendiren ana unsurlardan biri haline gelmesi, onların stratejik zekâlarının en somut örneklerinden biridir.
Orta Çağ’da yaşadıkları sürgün ve zulümler, onların daha güçlü bir şekilde geri dönmelerine ve Avrupa’nın temel yapı taşlarından biri olmalarına engel olamamıştır.
Avrupa monarşileri, Yahudi ticaret ağına ve mali yeteneklerine ihtiyaç duyduklarında, Yahudileri yeniden çağırmış ve böylece Yahudi toplumunun Avrupa’daki etkinliği daha da artmıştır.
Amerika’nın Yahudi stratejisi ile tanışması
Avrupa’nın sömürgecilik döneminde Yahudiler, Avrupalı monarşilere rehberlik ederek, dünya servetinin Avrupa’ya akışını sağlamışlardır. Ancak bu hikâye, İkinci Dünya Savaşı ile birlikte yeni bir evreye taşınmış, Yahudi stratejisinin merkezine ABD yerleşmiştir.
Bretton Woods Anlaşması’yla ABD doları küresel ticarette vazgeçilmez hale gelirken, İsrail’in kuruluşu da ABD’nin küresel gücünü daha da pekiştirmiştir. Yahudi toplumunun tarih boyunca geliştirdiği stratejik yetenekler, ABD’nin politikalarıyla birleşmiş ve küresel güç dengesini yeniden şekillendirmiştir.
ABD ve İsrail: Sarsılmaz Bir İttifak
Bugün, ABD ve İsrail arasındaki ilişki sadece bir devletler arası ittifak değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik bir entegrasyonun da yansımasıdır. Evanjelik Hristiyanlık ile Yahudilik arasındaki bu entegrasyon, ABD’nin dış politikasında belirleyici bir rol oynamaktadır.
Bu bağlamda, Türkiye’nin bu ilişkileri dikkatle takip etmesi ve Yahudi dünyasıyla yalnızca Filistin davasına kilitlenmeyen uzun vadeli, gerçekçi bir strateji geliştirmesi zorunludur. İsrail’i sadece bir devlet olarak değil, küresel bir gücün temsilcisi olarak görmeli ve politikalarımızı bu perspektifle şekillendirmeliyiz.
Stratejik Denklemleri Yeniden Kurmak
Türkiye olarak, bize sunulan Büyük Orta Doğu Projesi ve Ilımlı İslam politikalarını yeniden değerlendirmeli ve ABD’nin PKK ve uzantılarına verdiği desteğin arkasındaki nedenleri derinlemesine analiz etmeliyiz. Bu süreçte, ABD’nin politikalarının Washington’dan değil, Tel Aviv’den yürütüldüğünü göz önünde bulundurarak, uzun vadeli bir angajman planı geliştirmek zorundayız.
ABD ve İsrail’in Türkiye’ye yönelik örtülü aşındırma politikalarını boşa çıkarmak için yeni stratejik denklemlere ihtiyaç var. Netice olarak, Yahudileri ve İsrail’i dışlayan, onları “hasım” olarak gören bir strateji, ülkemizin menfaatlerine büyük zararlar verme potansiyeline sahiptir.
Tarihin derinliklerinden günümüze uzanan bu ilişkilerin doğru anlaşılması, geleceğimizin anahtarını ellerimizde tutmamıza yardımcı olacaktır. Türkiye, bu büyük oyunda kesinlikle bir piyon değil, ana oyunculardan biri olmalıdır. Bu da ancak ABD-Yahudi-Türk üçgeninde tarihsel derinliği ve stratejik zekâyı kavrayarak mümkündür.