Büyüme-enflasyon-faiz indirimi ve cari açık

Son günlerde ekonomi dünyasında son derece yoğun tartışılan konular; stagflasyon mu geliyor? Cari fazlaya mı geçtik? Faizlerin indirilmesinde acele edilip edilmemeli mi? “Carry Trade” ciler çıkışa mı hazırlanıyorlar? Son iki haftadır yazdığımız yazılarda; ekonominin soğumaya başladığını, soğumadan daralmaya doğru yönlendiğimizi işlemiştik. Tartışılan bu ekonomik konuların her biri kuşkusuz çok önemli.

Yürütülmeye çalışılan “Rasyonele Dönüş Programı”nın genel hatları itibarıyla olumlu olduğunu, ancak maliye politikası ve bütçe disiplini ile bütünleşik hale getirilmediğini, alt gelir gruplarının vergi önlemleriyle desteklenip 2021-2023 yıllarında aşırı zenginleşen üst gelir gruplarının ilave vergilenmemesiyle beklenti ve fiyatlamalarda rasyonellik yaratılamadığını vurgulayıp duruyorduk. Şu anda enflasyon-büyüme ödünleşmesinde karar vericilerin sıkıştığı noktaya gelindi. Büyümeden ne kadar feragat edileceğine karar verilecek, göreceğiz. Son veriler paramızın değerlendiğini gösteriyor. Zira döviz kuru yurtiçi enflasyon ile yurtdışı enflasyon arasındaki farkın altında artıyor. Normal olarak ihracatın azalması, ithalatın artması ile cari açığın oluşması beklenir.  Halbuki Haziran ayında böyle olmadı.(Haziranda 407 milyon dolar fazla verdik, Temmuz’da dış ticaret açığı 5 milyar dolardan fazla azaldı.)Nedeni ekonominin soğumadan daralmaya yönlenmesi. Bilindiği üzere enflasyon yaratmayacak kadar yüksek üretme çıktı açığı diyoruz. Yerel seçime kadar ekonomi yeterince yavaşlatılamadığından TCMB tahminlerine göre çıktı açığı yaklaşık iki yıl negatif kalacak. Bu nedenle 2025 bu yıldan da zorlu geçecek. Ekonomi yavaşlıyor, (2. çeyrek sanayi üretiminde sert düşüş oldu.)Son işsizlik rakamlarında görüleceği üzere (çalışabilir nüfusta her 3 kişiden biri işsiz) işsizlik artıyor, siparişler düşüyor. Türk ekonomisi öteden beri 2023 hariç hep ekonominin gerek içsel gerek dışsal nedenlerle daraldığı yıllarda cari fazla verdi. (2024 Haziran ve Temmuz aylarında fazla vermemizin nedenlerinin başında altın ithalatının kota ile azaltılması ve enerji fiyatlarının düşüşü geliyor)

2021-2023 yıllarında potansiyelin üzerinde hızlı büyüdük. Enflasyon patladı. Türk ekonomisinin 1998-2023 dönemi reel GSYH ortalama yıllık büyüme oranı %4.7 oldu. GSYH 2021-2023’te uzun dönem eğiliminin üzerinde artmıştı. Yıl bazında 2024’te daralma bir yana tahminen %3’ler civarında büyüyeceğiz. Ancak 2025’te bu oranlarda büyüme ile fiyat istikrarını sağlamamız mümkün değil. Bu yıldaki büyüme en fazla %1-2 olacak (Para-Finans 11 Ağustos). Tabii ki programdan ani bir kararla vazgeçilmediği sürece. Ülkemiz yavaş giden bir dezenflasyon sürecinde. Enflasyonun artış hızı düşüyor. Beklenti anketlerinde iniş beklentisi var. Şahsi kanaatimiz; asıl karar merciinin herhangi bir müdahalesi ile program bozulup da acele ile ani ve yüksek faiz indirimleri yapılmadığı takdirde enflasyonda artış hızı düşüyor, daha da düşecek. Gerçek anlamda stagflasyon (durgunluk içinde enflasyon) söz konusu değil. Program gereği büyüme ödünleşmesi söz konusu. Hem yaptığımız büyük yanlışların (faizi zamansız indirip enflasyonunu patlatmamızın)bedeli ödenmeden fiyat istikrarını yakalamamız zor. Ekonomide sert bir iniş (hardlanding) olacak. Öncü göstergeler buna işaret ediyor. Ancak 2025 yılında tekrar %4.6 büyüme hedefi (OVP) realize edilecek olursa 2025 enflasyonunun %14’lerde olacağını mümkün görmüyoruz. Bu arada carrytrade çıkışları ile döviz kuru çelişkileri ekonomimizi zorlayacak. Her ne kadar TCMB’nin rezervlerindeki gidişat olumlu olsa da döviz cinsi KKM çıkışlarının dolarize olması nasıl önlenecek? Gerçek kişilerle şirketlerin yaklaşık 2.8 milyar döviz alışı dolarizasyon oranını olumsuz etkiledi. Döviz kurunun tekrar serbest bırakılması tartışmaları ile acele faiz indirimi tartışmaları aynı anda yoğunlaşmaya başladı. Bu olumsuz beklentiler yaygınlaşırsa döviz talebi tekrar oluşabilir.

Ülke ekonomimizin ana sorunları: Güvensizlik, hukuksuzluk, verimsizlik, adil rekabetin yok olması, göç sorunu, liyakat ve ehliyetsizlik, kamu yoluyla haksız servet transferi, yüksek bütçe açıkları, kayıt dışı ekonomi, çağdaş bir vergi sistemi olmayışı, eğitimin niteliksel çöküşü (üniversiteye girişlerde negatif puanlarla kayıt olunması gibi). Ortalama medyan ücretin asgari ücrete çok yaklaşması, son 20 yılda nüfusun %30 artmasına karşın memur sayısının %100 artması, en düşük memur maaşının iki asgari ücret tutarını geçmesi, emeklilerin acınacak hale gelen durumu gibi konular. Bütün bu sorunları döviz kurunu yukarı serbest bırakıp faizi aşağı indirerek (şu anda uygulanan programın tam aksine) ekonomiye istikrar kazandırmak mümkün değil. Bunun yapılacağını sanmıyoruz. Aksi halde bugünkü durumumuzu arar hale geleceğimiz gibi yeni bir yüksek enflasyon dalgasıyla karşılaşabiliriz. Zaman zaman tekrarladığımız bir vurguyu hatırlatalım. Adil bir ekonomi ve hukuk düzeni kurmadan ne sürdürülebilir bir büyümeyi ne kalkınma ve refah artışını ne de iş ve yatırım ortamının düzelmesini sağlayabiliriz (Daha iyi yargı).