İPA deprem raporunu yayınladı

İPA, olası İstanbul depremine ilişkin risklerin analiz edildiği 'Türkiye'de Depremin 25 Yılı' başlıklı raporunu yayınladı.

İstanbul Planlama Ajansı (İPA), Marmara Depremi’nin 25. yıl dönümünde İstanbul’un depreme hazırlık sürecini ele alan raporunu yayınladı. Raporu sosyal medya hesabından paylaşan İPA Başkanı Dr. Buğra Gökce, kentte yaşanacak 7.5 şiddetindeki bir depremde yüzde 20 ağır hasar olacağını ve 6,8 milyon konutun yaklaşık 1,3 milyonunun riskli olduğuna dikkat çekti.

İstanbul’daki mevcut yapı stokunun da riskli olduğuna dikkat çeken Gökce, paylaşımında depreme yönelik atılması gereken adımları da açıkladı.

Gökce şunları söyledi:

Çeyrek asır sonra: Atılacak daha çok adım var!

İstanbul’da 7,5 şiddetindeki bir deprem olması halinde %20 ağır hasar meydana geleceği öngörülüyor. Her ne kadar yıllar içerisinde dönüşen konut sayısı artsa da olası bir deprem senaryosunda İstanbul mevcut yapı stoku sebebiyle oldukça riskli durumda.

1999 Marmara Depremi Türkiye’nin afet yönetiminde bir milat olarak kabul edildi.

Buna rağmen imar barışı gibi uygulamalar hayata geçti. Yapı kayıt belgesi alan yapılar risk altında. İmar affı ile elde edilen gelirler de amacına uygun şekilde yapı stoğumuzun deprem direncini arttırmak için kullanılmadı.

1999 depreminden sonra yürürlüğe giren deprem vergilerinden elde edilen gelirler de Türkiye’deki yapı stoğunu iyileştirmek için kullanılmadı. Bu vergilerle 2003-2023 yılları arasında 96 m2 büyüklüğünde 1,3 milyon konut yapılabilirdi.

Marmara Depremleri’nden sonra 2001 yılında 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun çıkartıldı ve yapı denetim kuruluşları oluşturuldu. TMMOB raporuna göre ne yazık ki yapı üretim ve denetim süreçleri kağıt üzerinde kaldı.

İstanbul’da her üç yapıdan ikisi 2000 yılı öncesinde yapıldı. 6,8 milyon konutun yaklaşık 1,3 milyonu riskli. 1999 depreminden sonra dönüşmesi gereken konutların yalnızca dörtte biri dönüştürülebildi.

25 yılın sonunda yapılan onca değişikliğe, inşa edilen onca yeni yapıya karşın toplam kentsel risklerin yeterince azalmamış olmasını ise yeni yapıların en riskli yapıların yenilenmesi yerine rant değeri en yüksek bölgelerin dönüşümü için kullanıldığı biçiminde yorumlamak mümkün.

1999 Marmara Depremi sonrası içi boşaltılan ve kentsel rantları değerlendirebilmek için kullanılan “Kentsel Dönüşüm Bölgesi” kavramına ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 73. maddesine süreç içerisinde bir de 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında “rezerv alan” ve “riskli alan” kavramları eklenmiştir. 2010 yılı sonrası bu kavramlar ile askeri alanlar, yeşil alanlar, hazine ve kamu arazileri ihtiyaç duyan kesim ve bölgeler içinde yeni rant bölgeleri oluşturularak üst gelir grubu projeleri için imara açılmıştır. 6 Şubat Deprem deneyiminin ardından bu istismarın önüne geçmek yerine; rezerv alan yetkisinin genişletilmiştir. Rezerv alan yetkilerinin genişletilmiş olması ve bu amaçla yeni bir kurum kurulması, 1999 Marmara Depremine benzer bir yolun izlendiğini düşündürmektedir.

Yapılması gereken bütüncül bir bakış ile kentlerimizin topyekün afet ve deprem seferberliğinde ele alınarak rant ve yetki odaklı düzenlemeler yerine, kamucu bir bakış açısıyla en dezavantajlı bölge ve en ihtiyaç sahibi kesimlerden başlanarak kentlerimiz ve yapı stoğumuzu yenilemek olmalıdır.