Ekonomik açmazların, sosyal bunalımların, demokratik çıkmazların, iç ve dış siyasi olumsuzlukların kaotik ortamında ve dahası içine çekilmek istendiğimiz bir savaşın kıyısında yaşayan bir ulus olduk.
Kendi gündemimizi oluşturamıyor, kendi çözümlerimizi üretemiyoruz.
Ama durmadan, kendi içimizde toplumsal gücümüzü tüketen karşıtlıklar üretiyoruz. Ya da birileri karşıtlıkları üretip içimize salıyor. Daha uzağa gitmeyelim ama son 70 yılda bu hep böyle oldu. Ta 1950’lerde birileri; Vatan Cephesi, Millet Cephesi diye yol çıkıp, daha sonra hiç ara vermeden Sağ-Sol, Alevi-Sünni, Türk-Kürt karşıtlıklarını üretip terörize etti. Bu yüzden son 70 yıldır, her yıl ortalama 100 milyar dolar harcayıp, ekonomimizi zayıflatıyor, toplumsal sinerjimizi ve hedeflerimizi kaybediyoruz.
Bunu yapanlar biliyorlar. Biz ezberleyen bir toplumuz. Ezber ile karşıtlık üretimi kardeştir. Ezberleyen toplumlar; kolayca karşı karşıya getirilir, kolayca dövüştürülür.
Uzatmayalım.
Gücümüzü tüketen bu karşıtlıklara çare arıyoruz.
Yine uzatmayalım, kestirmeden söyleyelim.
Çare; düşünen Türkiye…
Hiç vakit kaybetmeden, ezberden, bize ezberletilenden uzaklaşıp, kendi kendimize düşünmeyi ve kendi kendimize çare üretmeyi öğrenmeliyiz.
Yaşam nedir bilmeliyiz, yaşam içinde düşünmeyi öğrenmeli ve toplum olarak düşünmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz.
Gelin bu işe yakından bakalım;
İnsanlık tarihi boyunca filozoflar, teologlar ve bilim insanları; ‘’yaşam nedir’’ diye arayıp durdular.
Giderek bu tartışmada dizginleri eline alan bilim, kesin bir dille ‘’Yaşam bir enerji döngüsüdür’’ diyor. Yaşamda canlı, cansız her şey enerjidir. Titreşir ve birbirine dönüşür diyor.
Bilime göre; ses, ışık, düşünce de birer enerji döngüsüdür.
Evvett… Düşünce bir enerji döngüsüdür. Öyleyse düşünmeye buradan devam edelim. Düşünce döngüsünü ele alalım.
Düşünce döngüsü şöyle çalışıyor;
Önce algıları güçleniyor insanın, sonra kavramları yani kelimeleri netleşiyor. Düşünmenin temel aracı olan dili zenginleşiyor. Dilin deposu olan bellek (hafıza) kapasitesi artıyor, karşılaştırma (mukayese) yetisi demek olan akıl gücü yükseliyor. Akıl yürütme hızı demek olan zeka hızlanıyor. Bütün bu süreçte düşünce döngüsü iyileşiyor. Böylece; sorun çözebilen birey ve giderek toplum oluşuyor.
İşte biz bu düşünce döngüsünü, aşağıdaki stratejileri geliştirerek, okullarımıza düşünme öğretimi dersleri koyup, düşünen Türkiye için sağlıklı bir başlangıç yapabiliriz.
Bu düşünme öğretimi için aşağıdaki düşünme stratejilerini geliştirebiliriz.
- Önce kendi bireysel, toplumsal ve hatta tarihsel olgularımızı ortaya çıkararak, onları algılatmalıyız. Çünkü, olguları olmayanın algısı olmaz.
- Algılarımızı mümkün olduğunca kendi kelimelerimizle kavramsallaştırmalıyız.
- Hiç unutmamalıyız, ‘’dil’’ kesinlikle sadece bir iletişim aracı değildir. Dilin esas özelliği bir düşünme aracı olmasıdır. Dili olmayanın düşüncesi de olmaz. Köklere dayalı kendi kendini çoğaltabilen, mükemmel bir alt yapıya sahip Türkçeyi tam bir düşünce dili haline getirmeliyiz.
- Bellek (hafıza) geliştirme; bir sağlık ve eğitim işidir. Bu konuyu da geliştirilmeliyiz.
- Ve nihayet düşüncenin en önemli aşaması olan akıl yürütme (mukayese etme); bir teknik sistem olarak ele alınmalı, klasik lineer ve Kartezyen akıl yürütme teknikleri terk edilerek, holistik (bütüncül) akıl yürütme teknikleri öğretilmelidir. Çünkü artık; karşılaştırılan şeyler, sayılabilir olmaktan çıkmıştır. Artık sonsuz sayıda şeyi bağlayıp ‘’ağ’’ oluşturma çağındayız. Onun için holistik düşünme tekniklerini bilmeliyiz.
- Artık akıl yürütme hızı olan zeka da mekanikleştir. AI (ArtificalIntelligence) oldu. Yapay zeka oldu. Mekanikleşti. Onu da yaygınlaştırmalı ve toplumsallaştırmalıyız.
Gelelim düşünen Türkiye olabilmenin en önemli boyutu olan ZİHİN meselesine…
Yukarıda anlattığımız düşünce döngüsü aşamalarının çıktılarından bireysel ve giderek toplumsal ZİHİN oluşur. Kendi zihnimizi kendimiz oluşturmaz isek, başkalarının oluşturduğu ve ellerindeki internet ve yazılım ağı ile bizim zihinlere kolayca yerleştirdikleri ‘’başkalarının zihni’’ ile yaşarız.
Özgür de olamayız. Ulus ta olamayız. Bağımsız da olamayız.
Sözün özü bizi ezberleyen toplum olduğumuz için karşıtlıklar üreterek, zayıflatanlara karşı, ezberi ve ezberletmeyi kesinlikle terk etmeliyiz, ezberi aileden, okuldan ve toplumdan uzaklaştırmalıyız. Adeta yasaklamalıyız.
Çünkü, “Çözüm; düşünen Türkiye.”