“Şer’i devletin gereği bir eğitim yapısı”nın uygulamaya sokulması hedefi var

Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, MEB ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasındaki protokol, Tarsus’ta 40 okul müdürünün AKP il başkanlığını ziyareti, Bursa’da Mahmut Celalettin Ökten İmam Hatip Ortaokulu müdürünün açıklamaları, Can Atalay oturumunda Meclis’te yaşananlar, Merkez Bankası’nın faiz kararı, Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler konularında açıklamalarda bulundu.

**********

GÖZLEM – Gazetelerimizde haber: “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın projeleri arasında yer alan Kuran Eğitim Merkezleri’nin ayrıntıları netleşti. Eğitim merkezlerinin müfredatı Diyanet tarafından hazırlanacak ve eğitimlerde yine Diyanet’in hazırladığı veya ‘uygun gördüğü’ ders materyalleri kullanılacak. Teorik ve pratik olarak yapılacak eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde ise Diyanet Akademisi, müftülükler ve ilahiyat fakülteleriyle işbirliği yapılacak. Konuya ilişkin açıklama yapan Diyanet Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Sedide Akbulut, Kuran Eğitim Merkezleri’nin Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından belirlenen liselerle eşleştirileceğini belirterek ‘Hem liseye gidecekler hem de eğitim merkezlerimizde müfredatımızı da görecekler. Öğrenci günün yarısında okuldaki derslerini aldıktan sonra diğer yarısını Kuran Eğitim Merkezleri’nde geçirecek’ dedi. Siz ne diyorsunuz?

K – İktidarın, şeriat yolunda atılmış, laik Anayasa’ya tamamen aykırı, Anayasa’nın bir koruyucusu olmadığı için umarsızca icraata sokulan ve gün geldiğinde hesabının sorulması gereken bir başka adımı. CHP’nin bu adımları not etmesi, Anayasa yürürlükte olsa neler yapılması gerektiğini tespit etmesi ve ileride kullanılmak üzere dosyalar halinde tutması gerekiyor. Adım adım şeriata doğru ilerleniyor.

GÖZLEM – Tarsus İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yeni atanan Mustafa Anteplioğlu 40 okul müdürünü yanına alıp AKP Mersin İl Başkanlığı’nı ziyaret etti. İl Başkanı Adem Aldemir’e “Sayın Başkanım” diye hitap eden Anteplioğlu, parti binası önünde okul müdürleri ile birlikte fotoğraf çektirdi. Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın eğitim kalitesini daha da yükseltmek amacıyla görüş alışverişinde bulunduk” diyen Milli Eğitim Müdürü, bu paylaşımın altına “Sayın başkanım, Tarsus eğitimine verdiğiniz önem ve destekler için teşekkür ederiz” diye yazdı. Görüşünüz?

K – Milli Eğitim, dinci eğitime döndürülüyor ve bunun uygulaması dört bir koldan sürdürülüyor. Hem eğitim dincileşiyor, hem bunun reklamı yapılıyor, hem iktidar partisi tüm tarafsız olması gereken kamu kurumları üzerindeki baskısını ve hakimiyetini arttırarak sağlamlaştırmaya çalışıyor. Radikallik, daha da fazla radikallik getiriyor ve getirecek. Gerçek Cumhuriyetçiler de toplumun iyice gerildiği ve kutuplaştırıldığı bu sürece ve düzene yavaş yavaş alıştırılmak isteniyor. Tüm bu süreçlerin ve sorumluların günü geldiğinde Anayasa ve yasalara göre gereği yapılmak üzere bıkmadan usanmadan kayıta alınması gerekli.

GÖZLEM – Bursa’nın Yıldırım ilçesinde Mahmut Celalettin Ökten İmam Hatip Ortaokulu’nda, okul yönetiminin öğrenci velileri ile sınav öncesinde yaptığı bilgilendirme toplantısında Okul Müdürü “Bu okulda namaz, başörtüsü, Kuran, oruç tartışılamaz. Biz Müslümanların tarafındayız. O yüzden şort giyen öğrenciye de karışırız, başörtüsü takmayan öğrenciye de karışırız” diyor. Öğrencilerin her haline karıştıklarını söyleyen Müdür, velilerin “Baskıcı yaklaşım çocukların psikolojisini etkiliyor” eleştirisine de “Çocuğunun çabuk psikolojisi bozulan veliler de bu okula gelmemeli” cevabını veriyor. Milli Eğitimde nereye gidiliyor?

K – Şeriata. Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılıp yerine dinci bir devlet oturtulmaya çalışılıyor. Bu çabaların hızı ve şiddeti geometrik bir şekilde katlanarak artıyor. Radikallik radikalliği getirir ve dinci zihniyetin fıtratında zaten bu yayılmacı içgüdü var. Bu hızlanmada bir sonraki seçimlere kadar “yapılabileceğin yapılması” ve eğer imkân olursa kız öğrencilerin başının kapatıldığı, kız – erkek karma eğitimin kaldırıldığı, dinci eğitimin sadece imam hatiplerde değil devlet okulları ve hatta özel okullara dayatıldığı “Şer’i devletin gereği bir eğitim yapısı”nın uygulamaya sokulması hedefi var.

GÖZLEM – TC Merkez Bankası’nın “faizi düşürmemesi”, Başkanı’nın, “enflasyonun düşmesi / düşürülmesi” konusunda Hazine ve Maliye Bakanı ile beraber seri açıklamalar yapması, “bu açıklamaları ‘gerçekleşecek bir müjde’ olarak kabullenmemizi” sağlayabilir mi?

K – Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ve Merkez Bankası Başkanı’nın gerçek amaçları enflasyonu baskılayıp, faizi ciddi anlamda reel getiri sağlayacak seviyede tutarak uluslararası yatırımcıların kâr etmelerini sağlamak. Bunun için bir taraftan eline geçen her gelir artışını borca veya temel ihtiyaçlarına harcamak zorunda olduğu için enflasyonu azdırabilecek dar gelirli kesimin gelir düzeyini baskılamaları gerekiyor. Bu kesimin gelir düzeyini baskılamalarının, rahatlamalarını sağlayacak önlemlerin alınmasını engellemelerinin en önemli nedeni, bu “reel kâr”ın yüksek kalmasını sağlamak. Enflasyonu bunun için düşürmeleri gerekiyor. Yoksa istense kaynak var. Faizleri zamanından önce düşürmeleri enflasyonu yeniden canlandırabilir. Dolayısıyla enflasyon ciddi şekilde düşmeden faizler ciddi şekilde düşürülmeyecek. Bu süreçte de yüksek faizler üretimi vurduğu için firmalar batacak, insanlar işsiz kalacak. Dar gelirli kesimin geliri daha da azalacak. Bunun antidozu oy kaygısı nedeniyle bu politikaların rafa kaldırılmasının gündeme geleceği seçimler olur. Onun dışında siyasi iktidar zaten kendi rantına, harcamalarına ve sermayesine dokundurmadığı için bu sürecin bir süre daha bu şekilde devam etmesinin önünde bir engel yok.

 

GÖZLEM – 1996′ da İngiltere’de düzenlenen ve ülkemizin ilk kez katıldığı Avrupa Şampiyonası finallerinde oynanan Türkiye-Hırvatistan maçının son dakikasında gole giden Goran Vlaoviç’i düşürmeyen, Hırvat oyuncunun attığı golle maçı 1- 0 kaybettiğimizde, “o yıl, Avrupa ve Dünya ‘fair Play ödüllerini kazanan’ eski milli futbolcu” Alpay Özalan’ın, Millet Meclisi’ndeki “Uzakdoğunun ‘boks, yumruk, tekmeyi bir araya getiren’ kick boksunu hatırlatan” kürsü gösterisini nasıl yorumluyorsunuz?

K – Kendisinin tamamen “asil” sebeplerle milletvekili olduğu biliniyor. AKP tarafından Meclis İdare Amiri görevine zaten tam da o işlevi görmek için, yani sıkıntılı oturumlarda kürsüye fiziksel olarak müdahale edip, süreci istenildiği şekle sokma yolunda kullanılacak kartlardan biri olması amacıyla getirildi. Karakterinin nasıl olduğunu ise Beşiktaş’ın efsane golcülerinden Feyyaz Uçar anlatıyor: “Gördüğüm en yalancı kişi. … Alpay’ı ben evime aldım, tesiste kalıyordu. Daha sonra evimi kiraladım. Ancak kira almak yerine kirasını ben kendime ödedim. Onu bile ödemedi adam. Beraber kaldığımız zaman gelip benden para alıyordu. Elektriği yatıracak elektrik parası. Eve geliyordum elektrik kesik. Sonra bana gelip ‘Abi vallahi yatırdım’ diyordu. Sonra eline kurabiye, çikolata alır gelir ‘Abi ya ben yatırmadım’ derdi. Her gün kapıya biri geliyordu. ‘Alpay bizden şunu aldı, parasını ödemedi’ diye. İyi sponsorluk yaptım Alpay’a.”

 

GÖZLEM – İran’ın İsrail’e misillemesi ve 3’üncü Dünya savaşı” senaryoları konuşulurken, “İran yönetiminin, ‘Kerkük’ü kendi çıkarlarına göre dizayn etmek için’ harekete geçtiği ortaya çıktı. “Kerkük’ün coğrafi, kültürel, ekonomi ve yeraltı kaynakları itibarı ile Orta Doğu’nun en kritik şehri olduğunu” söyleyen Irak Türkmeneli Partisi Başkanı Riyaz Sarıkâhya “İngiliz petrol şirketlerinin emrivaki vali ve meclis atamalarından 20 gün önce ve 10 yıl aradan sonra yeniden Kerkük’e dönmelerine” dikkati çekerek, “Hâlihazırda Kerkük’te günlük 500 bin varil petrol çıkıyor. Üretim potansiyeli çok daha yüksek ve yakın dönemde bu oran ciddi oranda artırılacak. İngilizlerin dönüşünü salt petrol şirketleri üzerinden okumak hata olur. Bu noktada ciddi bir siyasi etki de beraberinde gelecek. Esas çarpıcı durum ise İran’ın KYB üzerinden yapıyı şekillendirme gayreti ile İngilizlerin petrol üzerinden dönüşü arka planda bir işbirliğini gösteriyor. Bu yola gittiler çünkü Türkiye’nin Irak’ta teröre karşı attığı adımlar, kalkınma yolu ve diğer güçlü iş birliği anlaşmaları Batı bloku ve İran’ı endişelendirdi. Ortaya çıkan tablo da bunun göstergesi” dedi. Türkiye, “yapılan seçimi ve İran güdümlü siyasi dizaynı” reddetti. Kuzey Irak’taki “PKK yapılanmasına karşı” Irak ile işbirliği yapılırken, devreye “ağırlıklı olarak” İran’ın girmesi konusunda görüşünüz?

K – İran’ın Irak’taki etkisinin artması, Amerika Birleşik Devletleri’nin Kuzey Irak ve hatta Suriye’deki etkisini azalttığı, baltaladığı, ABD’nin buradaki durumunu güçlü tutmasını engelleyebildiği ölçüde aslında Türkiye’nin de işine gelir. Öte yandan Türkiye’nin bölgedeki mevcudiyeti İran’ın işine gelmiyor. Bu nedenle İran’ın son dönemde bölgedeki etkinliğini arttırması, Türkiye’nin Suriye ile arasını düzeltip, Rusya ve İran ile oluşturduğu Astana Paktı’nı canlandırması gerekliliğini bir kez daha ortaya koyuyor. Ancak bunun AKP iktidarında gerçekleşmesi olasılığı çok düşük. Bu arada Irak ile işbirliği alkışlanırken, bunun şimdiden ortaya çıkan yan etkilerini ve maliyetini de gözden kaçırmamak gerek. Irak’tan gelecek 19 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklılara vizenin kaldırılması gibi.

 

GÖZLEM – Gün geçmiyor ki, İçişleri Bakanı “bir organize Suç Örgütünün ‘ağırlıklı isim verilen’ bir organizasyonla yakalandığını, çift rakamlı gözaltıların yapıldığını” açıklamasın… Bu haftaki son örnek; “İzmir’de, elebaşılığını Adnan Üstün (firarda)’ün yaptığı Organize Suç Örgütüne yönelik ‘KUYU-19’ operasyonu düzenlendi, 15 şüpheli yakalandı.” Ülkemizde “Bu kadar ‘organize suç örgütü’ nasıl yuvalanmış, nasıl istihbarat yapılmamış, nasıl örgütlü olarak yaşatılmış, “mantıklı” bir izahı var mı, sizce?

K – İktidarın en aktif, belirgin politikalarından biri, çeşitli kayıtdışı para aklanmasına olanak tanıyan af türü yasaların uygulamaya sokulmasıydı. Bunun doğal sonuçlarından birisi organize suç yapılarının Türkiye’de yeşermesi oldu. Bu sadece yabancı suç baronları için değil, yerli suç örgütleri için de geçerliydi. Her çeşit kayıtdışılık, bu kesimlerin üzerine gidilmemesi, bir taraftan ekonomik rant sağlarken diğer taraftan bu yapıların mikrop gibi üreyip yayılmasına neden oluyor. Bunun da bu zamana kadar iktidarı besleyen kaynaklardan biri olduğu ancak şimdi kontrol edilemez bir noktaya geldikten sonra müdahale edildiği anlaşılıyor. Bu örgütlerle mücadele konusunun ne ölçüde son bakan Ali Yerlikaya’ya bağlı, ne ölçüde yukarıdan gelen emirler doğrultusunda olduğunu kestirmek ise oldukça zor.

 

GÖZLEM – Göztepe – Fenerbahçe maçında “baştan sona ve Fenerbahçe başkanı Ali Koç’un da müdahil olduğu ‘spor dışı’ olaylar” konusunda görüşünüz? Süper Lig başlayalı daha iki hafta oldu; nasıl yoluna sokacağız, futbolumuzu?

K – Maalesef bu yıl hatırladığım kadarıyla geçen yıllardan da kötü başladı. Göztepe – Fenerbahçe maçına nereden başlamalı? Hepsi biletlerini almış, otobüslerle topluca gelen Fenerbahçe taraftarını stada almamanın, edinilmiş haklarını gasp etmenin yasal nasıl bir gerekçesi olabilir? Bir kulüp başkanının bunu düzeltmek için çaba göstermesine, yetkililer nezdinde olaya müdahale etmesine kim ne diyebilir? Ama bunu, daha Galatasaray maçında sahaya girip ortalığı karıştırdığı olay hafızalardayken, tamamen kurallara aykırı bir şekilde, oynanmakta olan oyunu bozarak sahaya girip yapması nasıl kabul edilebilir? Yasadışılığını bir tarafa bırakın, 2-0 önde olduğunuz bir noktada takımınızın futbolunu provoke etmek neden? Peki Göztepeli seyirci temsilcisinin saldırısına ne demeli? Baştan başlamak gerekirse, Fenerbahçe taraftarını sahaya sokmayan kim veya kimlerse, bunlar için yasal işlem yapılmak maksadıyla Fenerbahçe’nin bir suç duyurusunda veya başvuruda bulunması gerekir ki sanırım o yönde belli adımlar atıldı. Maç oynanırken sahaya giren Fenerbahçe başkanı hakkında da Federasyon’un bir işlem yapması gerekir. Ali Koç’a saldıran Göztepe seyirci temsilcisinin ise en azından tutuklanması gerekirdi ama sözde bir “ev hapsi” cezasıyla, bundan sonra aynı yönde yapacağı hareketler teşvik edilmek suretiyle salıverildi. Son bir söz. Ali Koç’un “koruma”larının durumunu gözden geçirmesi gerekir. Sana arkadan saldıracak, yere düşürecek, sen bunu engelleyemediğin gibi bir de saldırıyı gerçekleştiren adama müdahale etmeyecek, gereğini yapmayacaksın. Bunun hangi kısmı “koruma” kavramına giriyor?