Türkiye’nin dış politika çıkmazı

Türkiye’de süregelen geçim sıkıntısı, çiftçilerin sokağa çıkmalarına neden olan tarlada üretim masraflarının ağırlığı ve çok ucuza sattığı ürünün tüketicilere gelene kadar fiyatının fahiş oranlarda artması herkesin bütçesini sarsmaya devam ediyor. Kamuoyu bunlarla meşgul iken iktidar ortağı MHP Başkanı Devlet Bahçeli’nin Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç’un ziyareti sırasında arka plandaki saatin 17.25’i göstermesi ile kafalardaki sorular artmışken sınırlarımızın ötesinde ilginç olaylar meydana gelmekte.

Bunlardan biri Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 12 yıl sonra 22 Nisan 2024’de Irak’a yaptığı ziyaretle ilgili. Dışişleri Bakanı Fidan’ın 2024 Ağustos ortalarında yaptığı açıklamaya göre, Sayın Cumhurbaşkanının ziyareti sırasında Irak’tan 15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklının Türkiye’ye göç etmelerine karar verilmiş. Irak 46 milyon nüfusa sahip bir ülke ise araştırmacılara göre yaklaşık 14 milyona yakın genç ve orta yaşlı nüfusun Türkiye’ye göçü beklenmekte. Iraklılarının en büyük hayallerinin bir batı ülkesine göç ederek orada hayatlarını sürdürmek olduğu biliniyor.

Türkiye’de ileri sürülen göçmen ve sığınmacı sayısının 10 milyon olduğu düşünülürse bu gelenlerin Türkiye genelinde dağılacakları mı yoksa yerleşmeleri için bir şehir gösterilecek mi gibi birçok sorunun cevaplanması gerekiyor. Bu konuda uzmanlarınca çok yazıldı, çizildi. Burada vurgulamak istediğim Nisan ayında yapılan anlaşmanın neden dört ay sonra açıklandığı ve TBMM’ne bu konuda dört ay önce bilgi verilip verilmediğidir.

Dış politika ile ilgili ikinci bir sorun ise 21 Ağustos 2024 tarihli İngiliz Financial Times gazetesinde çıkan bir haber yorumdan.”Rusya’nın Türkiye ile yaptığı nükleer güç anlaşması konusunda artık NATO uyanmalıdır” denerek konuya dikkat çekilmiş. Erdoğan ve Putin’in Akkuyu Santralı konusunda imzaladıkları Hükümetlerarası Anlaşma, Santralın her iki ülke Anayasaları bakımından Erdoğan ve Putin sonrasında da bağlayıcı olması.

Yorumda kayda değer bir nokta Erdoğan’ın Akkuyu’yu “Türkiye’nin ilk santralı” olarak tanıtmasına karşın santralın Rusya’ya ait olması. Sanayi alanında hiç görülmeyen bir uygulama olan “Yap-Sahiplen-İşlet” (Build Own Operate BOO) Santrali yapan Rus Rosatom kuruluşunun daha önceki güvenlik zaafiyetleri nedeniyle çevreye ve o bölgede yaşayanlara vereceği zararın aynı zamanda NATO’nun problemi olacağı da şüphesiz.

Putin neden böyle maliyeti pahalı bir işe girsin sorusuna cevabın üç nedeni var. Bir kere Türkiye NATO ülkesi olarak kapılarını Rusya’ya açıyor. İkinci neden Akkuyu Santralinin İncirlik Hava Üssüne çok yakın olması. Burada NATO’ya ait nükleer silahların depo edildiği ve ihtiyaç halinde müttefiklere veya YPG gibi örgütlere gönderildiği biliniyor. Üçüncü olarak da Akkuyu’nun Kürecik’teki NATO balistik füze savunma sistemleri üssüne yakınlığı. Sinop’ta kurulacak yine Rusya’nın yapacağı nükleer santralin de NATO güçlerini izleyeceği bir gerçek. Bu santrallere kimin girip çıkacağı ise ayrı bir araştırma konusu. Akkuyu’da yapılan ve gazetelerde yer alan bir kutlamaya sadece Rus mühendislerin ve Rus çalışanların katıldığı Türk mühendisler hariç Türk işçilerin de bir kısmının törene alındıkları haberini okurken Rusların burayı askeri bir üs olarak kullanabileceği ister istemez insanın aklına geliyor.  Yıllardır ders kitaplarında öğretilen Rusların sıcak denizlere çıkma arzusunun devam ettiği idi. Onu da gerçekleştirmiş olduk. Bu konularda CHP milli savunmadan sorumlu Başkan Yardımcısı E.Amiral Yankı Bağcıoğlu’nun açıklamalarının okunması gerekir.

Bu arada İran Hamas Siyasi Büro Sorumlusu İsmail Haniye’ye öldüren İsrail’e intikam saldırısı yapacak mı? Yoksa geçen seferki gibi şu saatte bomba atacağım dediği gibi dostlar alışverişte mi görsünler kabilinden bir eylem mi yapacak?

Bu nedenlerle Türkiye’nin BRICS, Şanghay Dörtlüsü gibi yapılardan uzak durması gerekir.

Daha dış politika konusunda yazılabilecek çok konu var. Bunlar en güncelleri.

Tüm bunları yazarken aklıma Tutunamayanlar romanını okurken sevdiğim genç yaşta vefat eden Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken romanındaki bir ifadesi aklıma geldi.

“İyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Ya da hiçbir şey çıkmaz (Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken, İletişim Yayınları, 1 Ocak 1973, İstanbul)

Türkiye’de de iyi şeyler erken seçimle birlikte gelecek derim. Onun için muhalefetin bu kozları hemen kullanması gerekli.