Bela, afet, felaket hep üst üste geliyor. Birinin acısı dinmeden, yarası sarılmadan, öteki yetişiyor peşinden… Son yıllara bakın, deprem, sel, orman yangınları, kuraklık, salgın hastalık, fırtına, hangi birini sayacağını şaşırıyor insan. Bu afet, felaket ve belaları savuşturmak kolay olmuyor. Gerekli önlemleri zamanında almamanın ve geçmişten ders çıkarmamanın cezasını da çekiyoruz hep. Ayrıca milletçe kapaklanmıyoruz korkutucu ve ürkütücü olay ve gelişmelerin üzerine. Pek yardımcı olmuyoruz, yol göstermiyoruz, hep eleştirip duruyor, hep açıklarını arıyoruz yönetimlerin. Oysa milli felaketlerin üzerine devletin tüm imkanlarıyla ve milletçe gitmeli, olağanüstü gün ve olayların korku, heyecan ve zararlarını birlikte paylaşmalıyız. Hoş yönetimlerin ihmal ve kusurları da yok değil. Her felakette ve afette yazdık. Türk Silahlı Kuvvetleri tüm imkanlarıyla doğal afetlerle mücadeleye katılmalıdır. Kaç gündür televizyonlarda yangınları büyük bir üzüntü ve acıyla seyrediyoruz. Ama askerlerimizi ve ordumuzun güçlü imkanlarını göremiyoruz sahada. Askeri vesayet hikayeleri, orduyu gözden uzak tutma çabaları felaketlerin önlenmesini geciktiriyor, milli kayıplarımızı artırıyor. Orman teşkilatımızın imkanları, belediyelerimizin itfaiyeleri yeterli olmuyor yangınlara. İnsanlarımız nasıl cansiperane katılıyorlarsa söndürme faaliyetlerine, devletimiz de tüm imkanlarını yığmalıdır yangın bölgelerine. Bunca yangını, seli, depremi yaşamamıza rağmen, hala ciddi bir önlem alamıyoruz. Depremden korunacak ve halkın toplanacağı yerleri bile imara açtık. Güzelim ormanların içine yerleşime hala göz yumuyoruz. Hala orman arazilerini eşe, dosta tahsis ediyoruz. Sel yataklarına ev yapmayı durduramadık ki hala. Hangi felaketi yaşadıktan sonra, eğitim toplantıları ve tatbikatlar yaptık? Siz hiç yangın alarm sirenlerinin sesini duydunuz mu? Ülkenin herhangi bir yerinde yangın tatbikatına rastladınız mı hiç? Yangın bitince, söndürme çabaları da bitiyor ve müthiş bir yorgunluk kaplıyor görevlileri.
Eskiden kış mevsiminde orman köylerinde tatbikatlar yapılır, muhtar ve köylüler eğitilir, yangın çıktığında herkesin ne yapacağı önceden belirlenirdi. Günümüzde bunlar yok oldu. Hatta şahit olduğum yangınlarda arasözlerin meraklı trafiğinde kilitlendiğini ve suyu nereden temin edeceklerini dahi bilmediklerini yaşadım ve gördüm. Eski Orman Teşkilatımız ile bugünün mevcut orman teşkilatı mukayese bile edilemez. Eskinin teşkilatı titrerdi ormanların üzerine. Hatta yaz tatillerinde ormanlarda Kızılay ile müşterek gençlik kampları açarlar, çocuklarımızı doğa sevgisi ve yangınlar konusunda eğitirlerdi. Bunlar bile yok oldu şimdi.
Milleti ayrıştırmak, geçmişin siyasi rövanşının peşinde koşmak, dindar ve kindar bir nesil yetiştirme politikaları hem ülkemizin hem insanımızın ve hem de değerlerimizin çok aleyhine işledi, işliyor. Bunu süratle düzeltmemiz, milletimizi birbiriyle kucaklaştırmamız, devletimizin kadrolarını ehil, liyakat sahibi ve tecrübeli personelle takviye etmemiz şart.
Çalışan bir Parlamento’ya, hesap veren bir yönetime, lüksten ve israftan uzak bir sisteme, milletin ve devletin menfaatlerini koruyan bir bürokrat ve personel kadrosuna mutlak ihtiyacı var Türkiye’nin. Bunu yapamazsak, böylesine önemli bir ihtiyacı gideremezsek, başımıza gelebilecek belaları savuşturmakta çok zorlanır ve ülkemizle milletimizi daha büyük zararlara uğratırız. Evet ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Ama sadece bizimkiler değil, geçen hafta Yunanistan ormanları da yanarak ciddi ölçüde zarar gördü. Hatta Atina yakınlarına kadar yaklaştı alevler. Geçen yıl İspanya büyük bir felaket yaşadı. Günlerce söndüremediler yangını. Amerika ve Meksika’da da çok büyük yangınlar çıktı. O Amerika ki, her türlü teknik donanıma sahip olmasına rağmen, haftalarca hakim olamadı alevlere. Orman yangınlarını söndürmek öyle sanıldığı gibi kolay değil. Ama zararlarını asgariye indirmek ve mücadele metotlarını güçlendirmek elimizdedir. Öncelikle jandarma tarlalarda anız yakılmasını mutlaka önlemeli, köylerde ve orman bölgelerinde gerekli uyarıları megafonla yapmalı, belediyeler de halkı çok sık uyarmalıdır. Ne yazık ki ormanlarımızı maden çıkaracağız diye delik deşik ettik. Ormanlara yerleşen madencilere ve personeline çok dikkat etmeli, bunları da kontrol altında tutmalıyız. Yangın mevsimi geçtikten sonra, köylerde ve kentlerde bir eğitim seferberliğini mutlaka başlatmalı, yangın prova ve tatbikat planlarını süratle hazırlamalıyız. Orman suçlarının yok sayılacak hafiflikteki cezalarını, eskiden olduğu gibi çok ağırlaştırmalıyız.
Bu arada dikkatimi çeken bir başka nokta üzerinde de durmak istiyorum. Yangın bölgelerinde iktidarıyla muhalefetiyle tek bir lidere rastlamadık. Oysa çeşme açılışına bile koşturarak giden liderler, böylesine büyük bir felakette evi barkı yanan milletin acısını ve ızdırabını neden paylaşmadılar ki? AKP Genel Başkanı Marmaris Okluk’taki sarayındaymış. 2 saatlik İzmir’e gidemez, halkının acısına ortak olamaz mıydı? Keza CHP’nin Manisalı lideri, alevler bölgesini yutarken, hemşerilerinin yanında olamaz ve acısını paylaşamaz mıydı? İnsan soramadan edemiyor işte…