Son günlerde toplumsal yaşantımızın her kesitinde bir akıl tutulması yaşıyoruz. Kültürümüzde, demokrasimizde ve özellikle ekonomimizde hep bir akıl tutulması var. Özellikle ekonomimizdeki büyük akıl tutulması, evlere şenlik.
Bizi yoksullaştırıyor, ayrıştırıyor, dövüştürüyor. Ama hala, ekonomi konusunda akıl yürütemiyoruz.
Sözlükler, akıl tutulmasına; ‘’aklın, başka bir aklın yörüngesine ve etkisi altına girmesi’’ olarak tanımlıyor.
Diğer bir deyişle; aklımız tutulunca; kendi aklımızla değil, başkalarının aklı ile yaşamaya başlıyoruz. Bu başka akıl ne derse onu yapıyoruz. Bu yüzden de bir türlü sorunlarımızı çözemiyoruz. Dedik ya yukarıda; sürekli yoksullaşıyor, sürekli ayrışıyor ve sürekli dövüşüyoruz. Son 70 yıldır hep böyle yaşıyoruz.
Akıl tutulması; daha önce de yazdığım gibi, düşünce döngümüzün bozukluğundan kaynaklanıyor. Bu bozukluk; olgularımızı, algılarımızı doğru kavramlaştıramamakla başlıyor. Başkalarının ürettiği kavramlarla akıl yürütme yanlışı ile devam ediyor. Kendi kavramlarımızla akıl yürütemediğimiz için de, sorun çözmek demek olan akıl kullanmayı beceremiyoruz.
Çünkü aklımız, başkasının aklı.
Gelin bu kadar akıl akıl demişken son 100 yıllık Cumhuriyet tarihimizdeki akıl haritamıza bir bakalım. Cumhuriyetin akıl haritası; özgür akıl ile başlamış, son 70 yıldaki akıl tutulması ile devam etmektedir.
Önce beylik bir tespit yapalım…
Cumhuriyet ile birlikte kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin tasarımcısı Atatürk bize yeni bir ulus, yeni bir devlet, yeni bir dil, yeni bir düşünce sistemi, kısaca bağımsız ve milli bir akıl kazandırdı. Bizi Yahudi güdümlü Kapitalist Emperyalizmin adeta elinden aldı.
Tutulmuş aklımızı özgürleştirdi, bizi bağımsızlaştırdı. Kendi aklımıza geri döndük.
Sonra o gitti…
Ellerinden kurtulduklarımız tekrar geri geldiler,
Yahudi güdümlü Kapitalist Emperyalizmin uluslararası manipülatörleri ve onların aklını kullanan kendi akılları tutulmuş, siyaset ve ekonomi yöneticileri sahne aldılar. Bakın bizi ne hale getirdiler.
Adına ekonomi denilen ama aslında ekonomik olmayan şu tabloya yakından bir bakalım;
- İlk söylenecek şey; Türk ekonomisinin bağımsız ve milli bir modeli olmadığıdır. Ekonomimizin kurumları ve kavramları net değildir. Dünyanın emperyalist piyasalarına konjoktürel olarak eklemlenmiş bir ekonomik dokumuz vardır. Bu durumda ekonomimiz uluslararası manipülasyonlara açıktır ve uluslararası manipülatörlerce yönetilen bir ekonomik yapımız vardır.
- Ekonomimizin reel yapısı ve monoter yapısı tanımlı değildir. Üretim yapısını belirleyen faktör piyasaları ile ürün piyasaları ayrılmamıştır. Normal bir ekonomide faktör fiyatları; ülkenin stratejik ihtiyaçlarına göre, ürün fiyatları ise rekabetle belirlenir. Bizde faktör fiyatları, yani enerjinin, yani paranın fiyatı uluslararası rekabet ve ticaretle belirlenmektedir. Bu da ürün maliyetini doğrudan etkilemekte, fiyatlar genel seviyesi oynak ve enflasyonist bir zeminde oluşmaktadır.
- Üretim mülkiyeti milli olmaktan çıkmıştır. Neredeyse tüm üretim mülkiyeti, yabancıların eline geçmiştir. Gıda, sağlık, ilaç gibi stratejik sektörler kendi kontrolümüzde değildir.
- Üretilen milli hasıladan alınması gereken devlet payı, yani akla uygun bir vergi modeli yoktur. Vergi sistemi dolaylı vergilere dayanmaktadır. Vergi adaleti yoktur.
- Türk parası değer ölçüsü olmaktan çıkmış, USD değer ölçüsü haline gelmiş, ekonomi dolar güdümünde çift paralı bir ekonomi haline gelmiştir. Türk parası ile ekonomiyi yönetmek imkansız hale gelmiş, ülke ekonomik yönetimi doların kontrolüne geçmiştir. Zayıflatılan TL yüzünden ülke sıcak para cenneti haline gelmiştir.
- Düşük faizli yabancı para ile borçlanıp yüksek faizli TL’e yatırım yapan (carrytrade) yapan yatırımcılar ülkeyi soymaktadır.
- Yabancı para ile özellikle dolar kuru ile yapılan manipülasyonlardan beslenen enflasyon bile sadece enflasyon olmaktan çıkmıştır. Birçok; stagflasyon, slumpflasyon, schrinkflasyon, greedflasyon gibi ekonomik hastalıkları içinde barındıran enflasyon MULTİFLASYON ‘ a dönüşmüştür. Anlaşılamaz ve önlenemez hale gelmiştir. Bu multiflasyon sadece ekonomik değil, toplumsal bir felakete dönüşmüştür.
Bugünkü ekonomik manzaramız bu. Ekonomimiz bozuk. Bozuk değil, darmadağınık. Çünkü ekonomimizi başka bir üst akıl yönetiyor. Bu üst aklın Türkiye’deki aklı tutulmuşları da güya bizim ekonomimizi yönetiyor.
Bir an önce toplum olarak, aklımızı başımıza alıp, aklı tutulmuşlardan kurtulmalıyız. Kendi ekonomimizi; kendi aklımızla yeniden kurmalıyız. Ama bilmeliyiz ki, yaşamın en önemli bölümü olan ekonomik sistemi yeniden kurmak bir uzmanlık işi değil, bir tasarım işidir.
Ancak; özgür akıllı, her şeyi, her şeye bağlayabilen holistik tasarımcılar bizim ekonomimizi yeniden tasarlayabilir.
Ne yapıp edip, bu yeni ekonomik tasarım sürecini başlatmalıyız.