Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ulusal bayramlarda takındığı tavır, ülkede artan şiddet olayları, AKP ve Cumhur İttifakı içinde “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine” yönelik başlayan eleştiri, CHP Tüzük Kurultayı, Ahlat’ta Hüdapar Başkanı ile verilen fotoğraf, Türkiye’de önlenemeyen gıda enflasyonu, Galatasaray’da yaşanan gelişmeler konularında açıklamalarda bulundu.
*********
GÖZLEM – Cumhuriyet Gazetesindeki haberi “önemi” sebebi ile “bütünü ile” sorumuza alıyoruz; “Diyanet İşleri Başkanlığı, Çanakkale Zaferi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla yayınladığı hutbelerde 14 yıldır sürdürdüğü “Atatürk’ü anmama” inadından Zafer Haftası’nda da vazgeçmedi. 30 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’un başarıyla sonuçlanması ile birlikte Anadolu toprakları düşman işgalinden kurtarılmış, zaferin mimarı da Gazi Mustafa Kemal olmuştu. Diyanet’in “Adab-ı muaşerette de rehberimiz Allah’dır” başlıklı Cuma hutbesinde Zafer Haftası dolayısıyla ”Zafer haftasına girdiğimiz şu günlerde aziz şehitlerimizi ve ebedi âleme göç eden kahraman gazilerimizi rahmetle yâd ediyoruz” ifadesi yer aldı. Bu zaferin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ten hiç söz edilmedi. Gündeme ilişkin konularda mesaj verilen ve çeşitli çağrılar yapılan cuma hutbelerinde son dönemde ulusal gün ile bayramlara yer verilmemesi ve Atatürk’ün anılmaması tepki çekiyordu. Son olarak eski başkanlardan Ali Bardakoğlu dönemindeki hutbelerde Atatürk’ün adı anılmış, 18 Mart Çanakkale Zaferi haftası olan 14 Mart 2008 tarihli hutbede, ‘Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyoruz’ ifadesine yer verilmişti. 11 Kasım 2010’da göreve gelen Mehmet Görmez döneminde hutbelerde Atatürk hiç anılmamaya başlandı. Mevcut başkan Ali Erbaş ise 2017 yılında göreve geldi ve o da Görmez gibi Atatürk’ü anmama inadını sürdürdü.” Görüşünüz?
K – Fotoğrafa geniş açıdan bakalım. Tayyip Erdoğan ile birlikte AKP iktidarında Türkiye adım adım şeriat devletine döndürülmeye çalışılıyor. Böyle bir değişimin yapı taşları kamunun etkin olduğu tüm alanlarda ama özellikle din ve eğitimde örülüyor. Her gelen Diyanet İşleri Başkanı bir öncekini aratıyor. Tüm bu sürecin Erdoğan’ın izin, onayı ve yönlendirmesi olmadan yürümeyeceği veya yürüyemeyeceği aşikar. Dolayısıyla Erdoğan’ın izin ve yol verdiği ölçüde buraya kadar gelindi. İktidarın radikal tabanını Diyanet İşleri Başkanı ile iyice radikalleştirmeye çalışırken, merkez ve MHP etkisinden dolayı Erdoğan’ın Atatürk ile problemi, söylemlerinde bu ölçüde ortaya çıkmıyor. Ali Erbaş’ın Diyanet’i Atatürk’ü görmeyerek radikal kesimin içini ferahlatıyor. Ama Erdoğan daha geniş bir kesime hitap ettiği için Atatürk karşıtlığını bu kadar açık şekilde ifade edemiyor. Öte yandan tüm bu mevcut statükoya karşı Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’tan değişik bir hamle geldi. Erbaş, Atatürk’e resmi hutbelerde yer vermezken ilk defa bir kişisel mesajında Atatürk’ün adını andı ve sosyal medyada Malazgirt Zaferi ve 30 Ağustos Zafer Bayramı ile ilgili “Sultan Alparslan ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere vatan uğruna canlarını ortaya koyarak nice destanlar yazan şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle, minnetle yad ediyorum” ifadelerini kullandı. Bu nasıl oldu? Üst makamdan talimat mı geldi? Başka bir hesap mı var? Yoksa Türkiye’nin kurucusu Atatürk, Alparslan veya diğer bazı Osmanlı padişahlarıyla aynı seviyeye indirgenerek aslında kapalı bir şekilde küçümseniyor ya da bir algı oluşturulmaya mı çalışılıyor?
GÖZLEM – Tüyleri diken diken eden bir haber daha: “Sosyal medyada silah sıkma, mekân basma işleri için çeteler oluştu. Herkesin katılımına açık olan grupta bir kullanıcı yaptığı paylaşımda, “Ufak bir gasp işi var. Yer belli, adam belli, saat aralığı belli. Ücret 3 ila 5 bin dolar. İlgilenen var mı?” ifadeleriyle gasp yapacak kişi aradı. Bir başka kullanıcı ise “Gaziantep içi mekâna sıkılır, gözdağı verilir” ilanı paylaştı. Gruplarda “Her türlü iş yapılır” başlığıyla, arabaya zarar verme, korkutma amacıyla silah sıkma ilanlarının da yer aldığı görüldü. Güvenlik analisti Bülent Yıldırım “Platformlarda suç olduğu tartışmaya açık olmayan eylemlerle ilgili ilanların verilebiliyor olması korkutucu. Türkiye’de suç örgütleri büyük oranda organize hale gelmiş. Azmettiriciler ile failler herkesin gözü önünde pazarlık yapıyorlar. Bu noktada kamu güvenliğinden bahsetmek mümkün değil. Mülkiyete yönelik suçların yanı sıra aynı kanallarda uyuşturucu, insan ve organ ticareti iddiaları da bulunmaktadır. İktidar birkaç ay içerisinde her şeyi çözebilir” diyor, Siz ne diyorsunuz?
K – İktidar çözebilir ama hangi iktidar? Bu verdiğiniz örneklerde bu suçluları, rüşvet baskınlarında olduğu gibi, gizli polisler tarafından tespit edip yakalamak çok kolay. Bu baskınların duyulmasıyla da bu tür teşebbüslerin önüne geçmek, sayılarını azaltmak mümkün. Ama Türkiye’de bozulan adalet sistemi nedeniyle bu tür suç örgütleri o kadar yaygınlaştı ki, bunları önlemek için devletin bu alanlara büyük kaynaklar aktarması gerekiyor. Onu da bu suç ortamını yaratan, meşrulaştıran ve bundan faydalanmayı hedefleyen bu iktidardan beklemek biraz saflık olur. Bu durum nasıl düzeltilir? Cezalar çok daha caydırıcı ve ondan da öncesi önleyici olmalı. Dolayısıyla tehdit de ciddi biçimde cezalandırılacak suç kapsamına alınmalı. Bu yapılırken, uygulamada başarı elde edilebilmesi için adalet sistemi çok sıkı bir denetim içine alınmalı. Hakimler ve kararları çok sıkı şekilde denetlenmeli. Tabii bunun için de kamuya çok daha fazla kaynak sağlanmalı.
GÖZLEM – Türkiye OECD ülkeleri arasında gıda enflasyonunda açık ara zirvede yer aldı. Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı verilere göre Temmuzda gıda enflasyonu yıllık bazda yüzde 59,88 oldu. Avrupa’nın bizi kıskandığı iddia ediliyordu. Avrupa’da gıda enflasyonu Temmuz ayında yıllık yüzde 2,3 olarak açıklandı. Bizimki Avrupa’nın 25 katından fazla. Nasıl düzelecek; yorumunuz?
K – Avrupa genelinde gıda fiyatları Temmuz 2023’den Temmuz 2024’e yüzde 2.3 artmış. Bu artış haliyle euro bazında. Türkiye’de TÜİK’in açıkladığı yüzde 59,88 oranındaki gıda fiyatları artışı ise TL bazlı. Bu artış iki tarih arasındaki euro artışı dikkate alınarak hesaplandığında Türkiye’de gıda fiyatlarının bir yılda euro bazında yüzde 31,74 arttığı ortaya çıkıyor. Bizdeki artış Avrupa’daki artışın 12 katı. Türkiye’de tarım krizde. Bu da fiyatlardaki ekstra artış farkına neden oluyor. Gelin sadece son bir haftada gerçekleşen ve Türkiye’de tarımın içinde olduğu durumu ortaya koyacak bir dizi habere bakalım: Ocak 2022’de bir TIR’ın İstanbul’dan İzmir’e gidiş masrafı 5 bin 265 liradan, köprü, otoyol ve mazot zamları nedeniyle 18 bin 600 liraya çıktı… 2.5 milyon lira masraf yaparak 90 dönüm karpuz eken çiftçi, kilosu markette 7 lirayken tarlada 1 lirada kalan karpuzunu toplatamadı… Üç çiftçi hasat vakti geldiği halde tüccardan ciddi teklif alamadıkları için satamadıkları kavunlarını sosyal medyadan yaptıkları duyuruyla vatandaşlara ücretsiz dağıttı… Son yerel seçimlerden her 10 oydan 7’sini iktidar ittifakının aldığı Konya’nın Yunak ilçesinde çiftçiler su sorunu ve girdi maliyetleri nedeniyle traktörleriyle eylem düzenledi… Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmeliğe göre mülkiyeti gerçek veya tüzel kişilere ait olup 2 yıl üst üste işlenmeyen tarım arazileri bakanlık tarafından tarımsal amaçla kiralanabilecek… Kâr amaçlı olmadığı ifade edilen Tarım Kredi marketlerinde Erdoğan’ın 3 yıl önce 1002 liraya aldığı ürünler bugün 7 bin lira… CHP Konya Milletvekili Barış Bektaş tarımda gelinen son noktayı Türkiye’deki gıda enflasyonunun neden Avrupa’nın çok daha ilerisinde olduğunu da anlatacak şekilde şöyle özetledi: “Kimin neyi ekeceği, ne zaman ekeceği, ne miktarda ekeceği ve kime satacağı belli olmayan bir ülkede yaşıyoruz. Bu kadar rastgele, bu kadar sıradan bir devlet aklı olamaz. Çiftçi toprağını dinlendirmeyecek. Üretim maliyeti devletin yem fabrikalarını, devletin gübre fabrikalarını özelleştirdiğiniz için rekor seviyelere gelecek ve çiftçi üretemez hale gelecek. Çiftçiyi bu duruma düşürdüler. Ondan sonra da diyorsun ki 2 yıl ekim yapmayanın tarlasını elinden alırım. Kimin tarlasını kimin elinden alıyorsun?” Dünyanın en önde gelen tarım üretici ülkeleri aynı zamanda dünyanın en gelişmiş ülkeleri. Bu ülkelerin hepsi tarımı devlet güdümünde planlıyor ve destekliyor. Buna karşın bizim gibi az gelişmiş ülkelerde tarım liberalleştirilme adı altında çok uluslu şirketlere devrediliyor. Üretici adeta bir vahşi batı ortamında kaderine terk ediliyor.
GÖZLEM – AKP içinde de, Cumhur İttifakı içinde de, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden” başlayarak, uygulanan “iç ve dış politikalar, ekonominin gidişatı, emekli maşları, asgari ücret konularında da eleştiri sesleri” yükselmeye başladı. Külliye etkilenebilir mi?
K – Mevcut düzende kayda değer bir değişiklik, bir yol ayrımı olacağını sanmam. AKP içindeki tüm bu devinimleri daha çok Erdoğan, gündemi ekonomik sıkıntılardan ve seçimdeki kan kaybından uzaklaştırmak ve değiştirmek için kullanıyor. Buradaki en önemli konu Anayasa’nın, Erdoğan’ın dördüncü kez seçileceği şekilde değiştirilmesi ki ondan da bu Meclis aritmetiğinde bir sonuç çıkamaz.
GÖZLEM – 6 Eylüldeki CHP Kurultayı, CHP’yi nasıl etkileyecek? Bütünüyle “içte birlik” sağlanabilir mi?
K – Tabii ki sağlanamaz. Amaç da ondan ziyade parti içi farklılıkların ideal demokrasilerde olduğu gibi duyulur ve dikkate alınır hale getirilmesi olmalı. Ama bu ne kadar olacak? Burada turnusol kağıdı, Özgür Özel’in genel başkan olmadan önce sürekli üzerinde durduğu şekilde milletvekili, belediye başkan ve meclis üyelik seçimlerinde adayların büyük çoğunluğunun CHP üyeleri tarafından seçilmesinin sağlanacağı bir sistemin getirilip getirilmeyeceği olacak. Özgür Özel değişimci kadronun da etkisiyle diğer parti içi klikleri elimine edip tüm sistemi eline alma doğrultusunda ilerliyor. Kurultay’da yapılacak değişikliklerle bunu bu şekilde tutmak için sözde bir seçim sistemi mi getirilecek? Yoksa hakikaten bu adayların belirlenmesi, samimi bir şekilde şimdikine göre daha “demokratik” bir yöntemle mi olacak? Değişimcilerin Özgür Özel liderliğinde şimdiden kendilerinden görmediklerini yönetimden tasfiye etmeye ve tüm kadrolara hâkim olmaya çalışmaları, tüzükte yapılacak değişikliklerin elde etmeye başladıkları bu gücü devretmeye dönük olmayabileceğine işaret ediyor. Özgür Özel’in A Takımı’ndan, CHP’nin Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin hafta içinde Sözcü’den Saygı Öztürk’e tüzük kurultayı ile ilgili bu konuda şu kritik bilgiyi verdi: “Milletvekili, belediye başkanlığı, il genel meclisi üyeliği gibi görevlere aday olmak isteyenler partinin denetiminde kuralları önceden belirlenmiş üyelerle yapılan eğitim yoklamasına katılacak. O kuralların neler olması gerektiği de komisyon (Parti Genel Merkezinde oluşturulan Tüzük Komisyonu) tarafından belirlenecek.” Bu komisyonda 81 ilden birer temsilci ile 4 yönetici var. Şimdi bu karmaşık sistem devreye girerse, adaylar doğrudan her üyenin 1 oyu olacağı şekilde üyeler tarafından değil, ama objektifliği çok tartışmalı olacak kriterlere göre belirlenecek. Bu tür zorlama kriterler eninde sonunda işlememeye ve sistemi boğmaya mahkum. Normal olanı CHP’li her üyenin bir oy hakkı olması. Manipülasyon olmaması için de seçimlerden önce üyelik için bir “son tarih” belirlenmesi.
GÖZLEM – Ahlat Külliyesi’ndeki “kabine toplantısı”, Malazgirt Zaferi’nin kutlanılması görüntüleri sırasında, “üniformalıların da, Hüdapar Başkanı’nın da beraber göründüğü enstantaneler” ve bu arada “”30 Ağustos Zafer Haftasından” söz edilmemesi eleştirilerin MHP Genel Başkanı Bahçeli tarafından “sert şekilde” yorumlanması konusunda görüşünüz?
K – Amaç Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine, Türkiye’nin dönüştürüleceği başka bir Türkiye için alternatif görüntü, algı yaratmak, entelektüel seviyesi düşük olan hedef kitleyi olmayacak hedefleri göstererek kontrol altında tutup, gerçek gündemlerinden uzaklaştırarak istedikleri şekilde yönetmek. Bunun için de Türkiye Cumhuriyeti’ne koşut Selçukluları, Osmanlı’yı göstermek. Atatürk’ü hiç anmamak ya da O’na koşut Alparslan’ı, Abdülhamit gibi padişahları öne çıkarmak. İktidar Türkiye’yi çok daha az, sadece askeri başarılarıyla sınırlı bir Atatürk’ün Türkiye’sine ve buna karşı şeriat özellikleri olacak, geçmişte kalmış imparatorlukların şaşaasına, havasına gönderme yaparak göz boyayacak bir ülke haline döndürmek istiyor.
GÖZLEM – “Kadro değeri 4 misli fazla olan Galatasaray, 12 takımlık İsviçre Ligi’nde “galibiyetsiz” 11’inci durumda olan Young Boys’a “iki maçta da yenilerek” Şampiyonlar Ligi’nden elendi; Sizce sorumlu Başkan ve Yönetim Kurulu mu, teknik direktör mü, futbolcular mı? Kötü gidişin önlenmesi için ne yapılmalı?
K – Aslında Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi. İlk maçtaki durum, oyunu 2-2’ye getirdikten sonra Okan Buruk’un turu orada garantileyecek şekilde ofansiv devam etmek yerine forvet çıkarıp orta sahayı güçlendirerek 2-2’ye yatması ve bunu da başaramaması, ikinci maçı çok zora sokmuştu. Öyle de oldu. İkinci maçta da rakibin, Galatasaray’ın yüksek yüzdesine karşın çok daha fazla şutu ve gol şansı oldu. Okan Buruk’da “henüz” Galatasaray’ı önceki şaşaalı döneme ulaştıracak teknik direktör vizyonu yok. Bazı adımları cesaretle atamıyor ve bu da takımı özellikle önemli, kritik maçlarda çok kötü durumda bırakıyor. İlk maç çok temkinliydi diye rövanşta 4 forvetle oynatmak? O dört forvete top nasıl gidecek, orta sahada yoktuk. Defans özellikle kanatlar çok kötü durumdaydı. Baskı yapan ve çok hızlı bir takıma karşı iki açık iki santraforla orta sahada sadece iki kişiyle nasıl oynayabilirsiniz? Abdülkerim ne kadar kötü olursa olsun maça stoperde Abdülkerim ve Nelsson –ki ikisi de çok yavaş oldukları için orta sahaya da Kaan Ayhan’ı koyarak ve ileride kanatlardan vazgeçip Kerem’i 10 numara gibi oynatarak çok daha iyi sonuç elde edilebilirdi. Takımın belli bölgelerinde büyük zaaflar var. Çok sayıda orta sınıf oyuncu ile Okan Buruk hâlâ bir bütünlük yaratamadı. Herkes ayrı telden çalıyor ve takım içi sorunlar da işin başka bir boyutu. Köhn, Jelert ikinci lig oyuncuları. Elindeki takıma göre Galatasaray 3-5-2 oynasa çok daha etkili olur. Ancak maalesef çok iyi olmalarına karşın tüm stoperler çok yavaş. Takımın derlenip toparlanması zor. Okan Buruk kendini aşıp bir sonraki safhaya çıkabilir mi? Bunu yapabilecek iyi hesaplanmış riskleri alabilir mi? Ki bu risk; gereksiz yere 4 forvetle oyuna başlayıp orta sahayı kaybetmek değil, ilk maçtaki gibi 2-2’yi yakaladıktan sonra turu orada garanti etmeyi sağlayacak adımlar atmak olmalı idi. Galatasaray’ın başarılı olup olmayacağını bu sorunun cevabı, yani Okan Buruk’un kendini bir üst safhaya çıkarabilip çıkaramayacağı belirleyecek.