Sisi ile yeniden

Demokratik yollarla seçilerek göreve gelen Mısır Cumhurbaşkanı Muhammet Mursi’nin General Abdülfettah El Sisi tarafından devrilmesi üzerine bozulan Türkiye Mısır ilişkileri nihayet 12 yıl sonra düzelme aşamasına geldi. Mısır’da 91 yıldır faaliyet gösteren 1954’de Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdul el Nasır’a suikast girişiminden sonra Mısır Devleti ile Müslüman Kardeşlerin (Mısır’da 1928’de Hasan el Benna tarafından kurulmuştur) bağı kopmuştur denebilir. Müslüman Kardeşler İslam Hareketinin (İhvan el Müslimin) lideri sıfatını da taşıyan Mursi’nin daha çok ABD yanlısı Sisi’nin darbesi ile ABD’nin bilgisi dahilinde görevine son verildiğini, olasılıkların kuvvetlisi olarak düşünürüm. Mursi’nin yargılandığı Mahkeme salonunda öldürülmesi ise ayrı bir soru işareti. Müslüman Kardeşlerin ideolojisini hatırlatmak gerekirse demokratik ilkeleri desteklediğini ifade etseler de sloganlarında da belirtildiği üzere “Çözüm İslam’da” denilerek şeriata dayalı bir düzen kurmak nihai amaçları.

Türkiye tam da bu aşamada devreye girerek Sisi, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Katil ve darbeci Sisi” olarak tanımlanınca ilişkiler koparak Büyükelçiler geri çekiliyor. Türkiye yine Müslümanlar Kardeşlerin faaliyetlerine karşı çıkan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile de arasını açıyor. Nihayet dışlanan Türkiye bu ülkelerle arasını düzeltmenin hem ticari hem dış ilişkiler bakımından önemini kavrayınca işler değişmeye başlıyor. Türkiye’nin Mısır’la ilişkilerini normalleştirme yoluna gitmesinin başlıca nedeni Yunanistan’ın Mısır ile her alandaki yakın işbirliği ve ikisi arasında yapılan Deniz Sınırlarını Saptama Anlaşmasıdır. Böyle bir anlaşma da Türkiye Libya arasında 2019 Kasım ayında imzalanarak 2020’de Birleşmiş Milletlere kaydettirilmiştir. Türkiye ve Libya arasındaki “Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması” bölgede en çok Yunanistan’ı ilgilendirmektedir.

Türkiye ayrıca Filistin konusundaki görüşmelerin çoğuna davet alamamakta. Bunun bir nedeni Araplar bu sorunun Araplar arasında halledilmesi gerektiğini düşündükleri için Türkiye’ye davet etmiyor olabilirler. İkinci neden de Mısır, Katar ve BAE’nin sıcak bakmadıkları Müslüman Kardeşlerin uzun bir süredir Türkiye’deki faaliyetlerine göz yumulmasıdır.

Doğu Akdeniz’de bölge ülkelerinin olduğu kadar Rusya, ÇHC, ABD, Yunanistan ve Azerbaycan’ın da çıkarları bulunmakta.

Ukrayna savaşı nedeniyle Batıdan ambargolu olmasına karşın Putin’in 19 Ağustos 2024’de Bakü’ye yaptığı resmi ziyarette Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham ve eşi Mihriban Aliyeva tarafından Bakü yakınlarındaki Zagulba özel ikametgahlarında ağırlandığı yandaş, yandaş olmayan tüm ulusal basınımız ve yabancı basında (Washington Post, Financial Times) yer aldı.

Görüşmelerin geniş kapsamlı oluşu Filistin sorununun da ayrıntılı olarak ele alınışı doğrusu Putin’in Aliyev’i arabuluculuğa mı hazırlamakta olduğu sorusunu aklıma getirdi. Ukrayna Rusya Savaşının en kritik dönemlerinde Putin’in kalkıp Zagulba evinde Hazar Denizinin enfes gümüş balığından yedikten sonra şampanska içmesinin daha öncelikli bir nedeni olmalı diye düşünürüm.

Gerek Aliyev ve Mahmut Abbas gerek Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov Moskova’da okuyan çok iyi Rusça konuşan devlet adamları. Aliyev’in çok iyi derecede İngilizce konuştuğunu ancak toplantılarda ana dilini tercih ettiğini duymuştum.

Sisi, 4 Eylül 2024’de yapacağı buzları kıran ilk ziyareti sırasında 14 Şubat 2024’de Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı anlaşma uyarınca, ilk “Yüksek düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi”ne yeniden işlerlik kazandırmak üzere bu Konseyin ilk toplantısına katılacağı Mısır tarafından yapılan açıklamada yer alıyor.

Mısır’ın insansız hava savunma dronelarına ve beşinci nesil savunma uçaklarına ilgi gösterdiği BBC’de açıklanan haberler arasında. Mısır’ın Türkiye ile ilişkilerin düzelmesine ilişkin verdiği belgede bizim bildiğimiz sadece İstanbul’daki İhvan’a ait TV ve radyo kanalların kapatıldığı bilgisi var. Diğer konularda henüz bir açıklama yok. Yani öbür 11 maddede Türkiye’nin neleri yerine getirdiğine ilişkin bir haber veya yorum bulamadım.

Mısırlı ve Türk yetkililer neler yapabiliriz diye düşünedursunlar ve darısı Suriye ile ilişkilerimizin başına dedikten sonra en büyük konuyu burada anmadan kutlamadan olmaz. 26-30 Ağustos Zafer Haftasının amacı Türk ulusunun bağımsızlık savaşının en önemli savaşı olan Dumlupınar Meydan Muharebesini kutlamaktır. Bu Muharebeye bugün Başkomutanlık Meydan Muharebesi de denmekte. Zafer Bayramını ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk 1924 yılında kabul etti. Ülkenin Yunan işgalinden kurtulması 26 Ağustos 1922’deki Büyük Taarruz’la başlar. Kimi at sırtında kimi piyade askerlerimiz az bir tayınla büyük bir zafer kazanırlar. Ankara önlerinden başlayan 450km’lik bir seferdir bu. Hem de yollar savaşılarak aşılır. O zamanın koşullarını düşünürseniz ne kadar az bir mühimmat ve donanımla kazanılan büyük bir savaştır. 7 Eylül Aydın ve 9 Eylülde İzmir’de Yunanlılar çareyi kaçmakta bulurlar. Mustafa Kemal Atatürk Büyük taarruz sırasında Yunan işgal komutanı General Nicolais Trikopis’i esir almıştır. Kendisi ile yakından ilgilenir. Bu konuda Türkçe de yayınlanan “Trikopis’in Hatıraları” kitabını (Eylül Yayınevi 1967, İstanbul) okumanızı salık veririm. Trikopis, bir yıl Kırşehir’de tutulduktan sonra iade edilir. İzmir’in kurtuluşu ile ilgili çoğu bilgiyi dedem İzmirli Efe Yusuf Ziya Özbek’den ve akrabası olmaktan gurur duyduğum İzmir Baba lakaplı, halkla ilişkiler uzmanı, belediyeci Sancar Maruflu’dan duyduklarımı ise anılarıma bırakıyorum.

Bu topraklarda yatan kefensiz ve çoğu isimsiz Şehitlerimizi, yoktan bir ulus ve vatan yaratarak bu ülkeyi bizlere emanet eden büyük önder Atatürk’ü ve silah arkadaşları Komutanları unutturmak, unutmak çok zor. Onları saygı ve rahmetle anıyorum.

30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.