Ülkeler modernleşmeye neden ihtiyaç duyar? Modernleşme ülkelerin ekonomik, sosyal, siyasi ve çevresel alanlarda ilerlemelerine, daha zengin, daha özgür, aklını ve bilimi kullanabilen bir toplum yaratmalarına olanak tanır. Kısacası ülkeler teknoloji, sanayi, tarım, eğitim, sağlık, adalet, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi alanlarda ilerlemelerle ekonomisini ve demokrasisini gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarır. Aklını ve bilgisini kullanabilir. Diğer ülkelerle her alanda rekabet edebilir duruma gelir.
Osmanlı bu gerçeği ordularının batının orduları karşısında devamlı yenilmeye başlamasıyla fark eder. Osmanlı Sultanlarının bazıları Avrupa’da gördükleri askeri alandaki yenilikleri kendi ülkelerine getirmeye çalıştılarsa da yenilik karşıtı güçler tarafından çeşitli engellerle karşılaştılar. Bu engellemeler, dönemlerin siyasi, toplumsal ve dini yapıları ile yakından ilişkiliydi. Kimi tahtından indirildi, kimi boğazlanarak öldürüldü. Bu dönemde yenilikçi hareketlerin engellenmesi olaylarına ve sonuçlarına bakarsak;
Yeniçeri İsyanları ve III. Selim’in Nizam-ı Cedid Reformları: 18. yüzyılın sonlarında, III. Selim, Osmanlı İmparatorluğu’nu modernize etmek için “Nizam-ı Cedid” adı verilen bir reform hareketi başlattı. Bu reformlar, özellikle ordunun modernizasyonunu hedefliyordu. Ancak, geleneksel yapıdan menfaat sağlayan kesimler başta Yeniçeri Ocağı olmak üzere “Gavurlardan alınan bu reformlar İslam’a karşıdır” diyerek,1807 yılında Kabakçı Mustafa İsyanı’nı başlattılar ve III. Selim’i tahttan indirdiler, reformları durdurdular.
Burada Padişah İktidar (yenilikçi); Padişaha karşı olanlar, bu yeniliklerden menfaati engellenen devlet hazinesinden geçinenler. Yeniçeriler, Şeyhülislam ve ulema. Geleneksel yapıyı korumak, halkı yenilikçi padişaha karşı kendi yanlarına çekmek amacıyla dini inançları kötüye kullandılar. İslam özünden uzaklaştırılıp, reformlara karşıymış gibi gösterildi.
Bu direnç sonucunda reformlar başarısız olmuş ve Osmanlı modernleşme süreci kesintiye uğramıştır. Bu süreç, II. Mahmud döneminde Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla birlikte son buldu. (1826) Ve yeniden kaldığı yerden devam etti.
- Mahmud Dönemi Reformları ve Tepkiler:
Olay: II. Mahmud, imparatorluğu modernleştirmek için köklü reformlar yaptı, özellikle askeri ve idari alanda. Batılı tarzda ordu ve bürokrasi oluşturuldu.
Engelleme: Şeyhülislam ve Ulama’nın etkileyip yönlendirdiği tarikat, cemaat ve muhafazakâr kesimlerden gelen tepkiler nedeniyle reformların tam anlamıyla hayata geçirilmesi zorlaştı.
Sonuç: Reformlar büyük ölçüde başarıya ulaştı, ancak geleneksel yapılarla sürekli bir çatışma yaşandı. Reformların tam olarak uygulanması zaman aldı.
Tanzimat Dönemi (1839-1876) ve Tepkiler:
Olay: Tanzimat Fermanı (1839) ve Islahat Fermanı (1856), Osmanlı İmparatorluğu’nda Batılı anlamda hukuk, yönetim ve eğitim sistemlerinin kurulmasını öngören reform hareketleriydi.
Engelleme: Gelenekselci kesimler, (Şeyhülislam, ulema ve tarikatlar ve onların etki alanındakiler) yine reformların İslam’a aykırı olduğunu savunarak tepki gösterdi. Ayrıca yerel ayanlar (yerel yöneticiler) reformlara karşı direndiler.
Sonuç: Reformlar kısmen uygulandı, ancak Osmanlı toplumundaki sosyo-politik yapı, yenilikleri tam anlamıyla benimseyemedi. Bu da imparatorluğun modernleşme sürecini yavaşlattı.
Şeyhülislam ve Ulemanın Rolü:
Osmanlı döneminde, Şeyhülislam ve ulema sınıfı, padişahın ve devletin politikalarını meşrulaştırmak veya engellemek için dini otoritelerini kullanmışlardır. Özellikle Tanzimat ve Islahat dönemlerinde reform karşıtı tepkilerde ulema, reformların dine aykırı olduğu iddiasıyla halkı etkileyebilmiştir. Din, reform hareketlerini meşruiyet krizine sokmak için kullanılmıştır. Bu durum, reformların halk nezdinde kabul görmesini zorlaştırmıştır.
- Abdülhamid Dönemi ve Pan-İslamizm:
Durum: II. Abdülhamid, Pan-İslamizm politikasını benimseyerek, İslam’ı birleştirici bir unsur olarak kullanmış ve dini kimliği öne çıkararak imparatorluğu bir arada tutmaya çalışmıştır.
Araçsallaştırma: Abdülhamid, İslam’ı hem içeride hem de dışarıda bir güç aracı olarak kullanmıştır. Bu politika, imparatorluğun modernleşme sürecini yavaşlatmış, ancak dini kimliği güçlendirmiştir.
Cumhuriyet Dönemi
- Cumhuriyetin Kuruluşu ve Karşı Devrim Hareketleri:
Olay: 1923 yılında Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile birlikte, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, halkın iradesi ile laiklik, hukuk reformları, eğitimde yenilikler ve kadının toplumsal hayata katılımını öngören köklü reformlar başlattı.
Engelleme: Lozan Antlaşması’na karşı çıkan bazı gruplar, Saltanat ve Hilafetin kaldırılması gibi devrimlere de karşı çıktılar. Dini temelli ayaklanmalar yaşandı. Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte gerçekleştirilen laiklik ve reform hareketlerine karşı, özellikle Kürt bölgelerinde, dini temelli bir isyan olan Şeyh Said İsyanı patlak verdi.
Araçsallaştırma: Şeyh Said ve taraftarları, Cumhuriyetin laik reformlarına karşı dini bir ayaklanma başlatarak halkı din üzerinden mobilize etmeye çalıştı. Bu isyan, reformların İslam’a aykırı olduğu iddialarıyla desteklendi.
Sonuç: İsyan, Cumhuriyet hükümeti tarafından sert bir şekilde bastırıldı, ancak olay, dinin siyasi bir araç olarak kullanıldığı önemli bir örnek olarak tarihe geçti. Neticede bu isyanlar bastırıldı ve Cumhuriyetin laik, modernleşmeci rotası güçlendirildi. Ancak, bu süreçte muhalif gruplara karşı sert önlemler alındı.
Menemen Olayı (1930):
Olay: Laiklik karşıtı bir ayaklanma olarak başlayan Menemen Olayında, devrimlere karşı olan bir grup, isyan girişiminde bulundu ve olay sırasında Asteğmen Kubilay öldürüldü.
Engelleme: Olay, devlete sadık güçler tarafından hızla bastırıldı.
Sonuç: Menemen Olayı, Türkiye’de laiklik karşıtı hareketlerin kontrol altına alınmasının bir sembolü haline geldi ve devrimlerin pekiştirilmesine yol açtı.
Çok Partili Hayata Geçiş ve Demokrat Parti
Durum: 1946’da çok partili hayata geçişle birlikte Demokrat Parti, 1950’de iktidara geldi. Çeşitli alanlarda liberal reformlar yaptı. Dine karşı daha hoşgörülü bir politika izledi ve dini değerleri siyasi bir araç olarak kullandı. Adnan Menderes yönetimindeki parti, halkın dini hassasiyetlerini gözeterek popülaritesini artırmaya çalıştı.
Araçsallaştırma: Demokrat Parti, ezanın Arapça okunmasının serbest bırakılması gibi uygulamalarla din üzerinden siyasal bir destek arayışına girdi. Bu, partiye geniş halk kitlelerinin desteğini sağladı.
Sonuç: Dinin siyasi bir araç olarak kullanılması, yönetimi otoriter hale getirdi. Türkiye’de laiklik tartışmalarını yeniden alevlendirdi ve bu süreç, 1960 askeri darbesine kadar uzanan bir gerginliğe yol açtı.
Engelleme: 1960’ta DP’nin Anayasayı ihlal eden, milleti ayrıştıran, geri devrim politikalarına tepki olarak askeri darbe gerçekleşti. Modernleşme ve Demokratikleşme süreci sekteye uğradı.
Genel Sonuçlar
Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde din ve inançların araçsallaştırması modernleşme hareketlerine karşı güçlü bir engel oluşturmuştur. Yenilikçi hareketlerin engellenmesi, genellikle modernleşme ve geleneksel yapı dinamiklerinin arasındaki çatışmadan kaynaklanmıştır. Osmanlı döneminde, dini liderler ve yapılar, modernleşmeye karşı direnç gösterirken, Cumhuriyet döneminde ise laiklik ilkesine karşı direnişlerde din kullanılmıştır. Ancak her iki dönemde de devlet dinin bu şekilde kullanılmasına karşı önlemler almış ve reformlarını sürdürmeye çalışmıştır. Bu engellemeler, bazı reformların başarısız olmasına, diğerlerinin ise gecikmesine neden olmuştur. Ancak uzun vadede, modernleşme süreci devam etmiş ve engeller zamanla aşılmıştır. Osmanlı’nın son dönemindeki başarısız reformları imparatorluğun çöküşüne katkıda bulunmuş, Cumhuriyet dönemindeki engellemeler ise modern Türkiye’nin kurulmasında çeşitli krizlere yol açmıştır.
Dinin araçsallaştırması toplumsal bölünmelere, siyasi çatışmalara ve reformların gecikmesine yol açmıştır ama bu süreçlerden alınan dersler, modernleşme hareketlerinin daha sağlam temeller üzerine inşa edilmesine de katkı sağlamıştır Türkiye’nin uzun vadeli modernleşme hedeflerine ulaşmasına yardımcı olmuştur.
Bugün yaşadıklarımıza hiç girmiyorum. Bu da Türk’ün bir başka “makus talihi”
“Türk’ün makus talihi ” Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından dile getirilmiş bir ifadedir. Bu ifade, Türk Milletinin tarih boyunca yaşadığı zorluklar, yenilgiler ve geri kalmışlık, talihsizlikler karşısındaki durumunu ifade eder. Atatürk Türk milletinin bu makus talihi yenerek modern ve güçlü bir ülke haline gelmesini hedeflemiştir.
Bu ifade, özellikle Kurtuluş Savaşı’nda ve sonrasında, Atatürk’ün önderliğinde Türk milletinin içinde bulunduğu zor durumu aşarak bağımsızlık ve özgürlüğünü kazanması sürecini simgeler. Atatürk’ün bu “kötü talihi değiştirmek için bilim, eğitim, sanayileşme ve çağdaşlaşma alanında attığı temeller üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti her daim yeniden doğmayı yeniden yükselmeyi bilecektir.
26 Temmuz- 30 Ağustos Türklerin Zafer Haftasıdır
30 AGUSTOS ZAFER BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!