Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, MetroPOLL araştırmanın “Liderlerin görev onayı” anketi, teğmenlerin yemin töreni sonrası başlayan tartışma, İYİ Partili ve Yeniden Refah Partili belediye başkanlarının partilerinden istifa etmeleri, CHP içinde erken başlayan cumhurbaşkanı adayı tartışmaları, Erdoğan’ın daha önce “Darbeci” dediği Sisi’yi havalimanında karşılaması, futbol kulüplerinin yanlış transferler sonucu ödedikleri tazminatlar, konularında açıklamalarda bulundu.
********
GÖZLEM – MetroPOLL Araştırma’nın Nisandan bu yana yaptığı “Liderlerin görev onayı” başlıklı anketi açıklandı. Yönetici Özer Sencar’ın “Özgür Özel, Erdoğan’a meydan okuyor” diyerek açıkladığı anketin sonuçları… Nisan: Erdoğan yüzde 41.0, Özel yüzde 45.6 / Mayıs E. yüzde 39.6, Ö. yüzde 54.9 / Haziran E. yüzde 43.9, Ö. yüzde 48.2 / Temmuz E. yüzde 38.1, Ö yüzde 52.5 / Ağustos E. yüzde 41.8, Ö. yüzde 43.3… Aydan aya “keskin” iniş çıkışlar ilginç. Anket sonuçlarını nasıl yorumluyorsunuz?
K – Metropoll’ün “Liderlerin görev onayı” anketini şirketin kurucusu ve yöneticisi sosyal hesabından paylaştı. Burada araştırmanın kaç deneği, hangi bölgeleri kapsadığı, her ay aynı deneklerle mi görüşüldüğü gibi önemli detaylar yer almamış. Buna karşın yine de sonuçlar değerlendirildiğinde, yerel seçimlerden sonra geçen beş ay boyunca Özgür Özel’in Tayyip Erdoğan’ın önünde olduğu görülüyor. Özel’in “onay” oranı Mayıs’ta tepe noktasına çıktıktan sonra CHP’de cumhurbaşkanlığı, Kemal Kılıçdaroğlu ile Ekrem İmamoğlu “yakınlaşması”, Kadın Kolları seçimi ve Tüzük tartışmalarının gündemi meşgul ettiği Ağustos ayında yüzde 43,8’e kadar inmiş durumda. CHP’nin muhalefete odaklanacağı yerde tüzüğe takılıp kalması ve Özgür Özel’in, yakın yönetim ekibinin ve kendi “agresif” yönetim tarzının da etkisiyle genel bir “dağınıklık” sergilemesi, seçmende CHP’nin “yönetim becerisine” ilişkin kaygıların yeniden kendini gösterdiği izlenimini yaratıyor. Öte yandan Erdoğan’ın düzenli olarak Özel’in altında ve bir ay hariç yüzde 38-42 bandında kalmasını genel olarak ekonomideki memnuniyetsizlikten ve seçmenin Erdoğan’a karşı “ya yanında, ya karşısında” olarak ortaya çıkan kemikleşmiş tutumundan kaynaklandığını düşünüyorum.
GÖZLEM – AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in “Teğmenlerin yemin töreniyle ilgili açıklamasından sonra” devreye, eski AKP milletvekili Mehmet Metiner’in ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yiğit Bulut’un da “birbirlerine karşı ‘sert’ açıklamalarla girmeleri” basında ve kulislerde “AKP’de ‘teğmenler kavgası’ büyüyor” etiketiyle yer aldı. Görüşünüz?
K – Erdoğan’ın da katıldığı Kara Harp Okulu mezuniyet töreninin resmi kısmında 960 kadar teğmen mezun oldu. Bunlardan, aralarında dönem birincilerinin de bulunduğu 400 kadarı, Erdoğan ayrıldıktan sonra resmi törenin bitişinde, yıllardan beri yapılagelen geleneksel bir yemin merasimi içinde kılıçlarını çekerek “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyorlar ve şu yemini okuyorlar: “Ant içeriz ki laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatları olarak Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız. Ne Mutlu Türküm Diyene”. Bu tören sonrası yemin merasiminin perde arkasını CHP Genel Başkan Yardımcısı ve milli savunma gölge bakanı emekli tümgeneral Yankı Bağcıoğlu şöyle anlatıyor: “Başlangıcı 1990’lara kadar giden ve 2016 yılına kadar her yıl yapılan bu seremoni, 2 yıllık aradan sonra 2018 – 2022 yılları arasında bazen resmi tören sırasında bazen resmi tören sonrasında yapılmıştır”. Emekli Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok da Sözcü’den Aytunç Erkin’e bu ritüeli şöyle anlatıyor: “Kara Harp Okulu birincisi Teğmen Ebru Eroğlu’nun arkadaşlarına okuttuğu metin Özel Kuvvetler Komutanlğı’nda görev yapmış şu anda emekli olan bir albayımız tarafından yazılmıştır… Bundan önce de birçok defalar Deniz ve Hava Harp Okulları’nda da teğmenler tarafından hep birlikte okunmuştur. 2022 yılı Kara Harp Okulu mezuniyet töreni sırasında Cumhurbaşkanının önünde okundu. Bunun üzerine nedendir bilinmez yasaklandı… Benim bildiğim kadarıyla Milli Savunma Bakanlığı tarafından açılmış bir soruşturma yok. Sadece bu görüntüler sosyal medyada yer alınca Kara Harp Okul Komutanı okul birincisi Teğmen Ebru Eroğlu’nu ve diğer dereceye girenleri çağırıp ‘Niçin böyle bir şey yaptınız. Herkes bu olayları konuşuyor. Yapmamalıydınız’ benzeri konuşmalar yapıyor. Teğmen Eroğlu ‘Komutanım daha önceleri de bunlar yapıldı. Ayrıca herkes bizi tarikatçı-cemaatçi diye konuşuyor. Biz Atatürkçüyüz. Hiçbir cemaat tarikatla alakamız olmadığını herkes gördü. Yaptığımdan pişman değilim’ diye cevap vermiş.” Milli Savunma Bakanlığı sonradan teğmenlere soruşturma açılmadığını duyurdu. TSK’nın özellikle Atatürkçü genç subayları arasında Atatürk rozeti takılmaması ile ilgili büyük skandal sonrası hem takmayanların hem de Atatürkçülüğü savunanların atılmalarıyla zirve noktasına ulaşan TSK’daki gerici yapılanma ile ilgili çatışmanın, YAŞ’ta Atatürkçülerin emekli edildiği ve FETÖ’cülerin kollandığı tartışmalarla beraber TSK’da ciddi bir tepkiye neden açmış olduğu anlaşılıyor. İktidarın konuya yaklaşımı, teğmenlere dinci kesimlerden gelen tepkilere karşın temkinli. Ortada bir “havayı koklama” çabası olduğu anlaşılıyor. Ancak ben böyle “ufak patlamalar”ın büyük bir çığ etkisi doğuracağından her zaman ürken Erdoğan’ın, burada da bir şekilde müdahale edip, belki zamana yayarak, belki büyütmemeye çalışarak ama bir şekilde “günah keçisi” bulup bu “küçük başkaldırı”yı cezalandıracağını düşünüyorum.
Erdoğan’a atfedilen, AKP’nin Merkez Karar Yönetim Kurulu toplantısında ifade ettiği konuya ilişkin “Bütün halinde teğmenlerde Anadolu mayası gördüm. Yine de sonraki görüntülerden rahatsız oldum. Bu konuda Milli Savunma Bakanlığımız ve Milli Savunma Üniversitesi araştırmalarını yapacaktır” sözlerinin de bunu gösterdiğini düşünüyorum.
GÖZLEM – İYİ Partili Belediye başkanları ile Yeniden Refah Partisi belediye başkanları partilerinden istifa ediyorlar. Daha dün seçildiler, bu istifaların sebebi ne olabilir?
K – Bir defa önemli kısmı eski AKP’li olan bu kişilerin AKP zihniyeti ile ciddi bir çatışma içinde olmadıklarını dikkate almak gerekiyor. Ayrıca iktidarın bu belediyeleri “çalıştırmayacağına” dair şimdiden ortaya çıkan SGK borçları ve benzeri baskıların da etkili olduğu anlaşılıyor. Sadece belediye başkanı değil, milletvekili olarak AKP’ye geçenlerin bu kararlarında kendi “sıkıntılarını aşma amacının” da önemli bir motivasyon olduğu belli.
GÖZLEM – CHP içinde “cumhurbaşkanı adaylığı” konusu gündemdeki yerini muhafaza ederken, Kamuoyu araştırmacısı MAK Danışmanlığın sahibi Mehmet Ali Kulat, Kurultay haftasında “Çok net olarak söylüyorum, Mansur Yavaş ‘Aday adayıdır’ demiyorum, ‘kesinlikle adaydır’ diyorum” açıklamasını yaptı. Kulat, “CHP’nin Mansur Yavaş’ı aday göstermemesi durumunda bile, Yavaş’ın seçmenden 100 bin imza toplayarak bağımsız aday olarak cumhurbaşkanlığı yarışına katılabileceğini” belirten Kulat, “vatandaşlar arasında Yavaş’a yönelik ciddi bir teveccüh olduğunu” söyledi. Görüşünüz?
K – Mansur Yavaş kaç defa CHP yönetimine rağmen böyle bir adım atmayacağını ifade etti. Atması da hem karakterine uymaz, hem de mantıklı değil. CHP’nin desteklemediği Mansur Yavaş’a, CHP’ye rağmen aday olursa kim oy verecek? Merkez sağ ve muhalif muhafazakar seçmen. Bunların oyları da tek başına Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanı olmasına yetmez. Özgür Özel şimdiden hırçınlığıyla, acemi hareketleriyle muhafazakar çevrelerden oy almakta ciddi biçimde zorlanacağını gösterdi. Aday olacağını veya olabileceğini sanmıyorum. Eğer Ekrem İmamoğlu’nun önü bir şekilde kesilirse ki bu şekil kesinlikle yine büyük bir mağduriyet algısı yaratacak şekilde olacaktır, bu takdirde CHP aday gösterirse Mansur Yavaş seçime katılır ve bence “huzur veren, kutuplaşmayı ortadan kaldıracağı dinginliğiyle” kazanır da. Ama kazandıktan sonra hep çatışmayı tercih etmeyen karakteri hem de muhafazakar yapısı nedeniyle Türkiye’yi yeniden demokratikleştirme ve bu dönemi sorgulayarak hesap sorma konusunda ne derece ısrarcı olur, bilemiyorum. Ama bana göre bu süreçten CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak, adaylığı hakkındaki dava nedeniyle engellenmezse Ekrem İmamoğlu çıkar. Hem Özel gibi CHP içinde yıpranmadı, hem de karizması, CHP’ye uygun ideolojisi ve daha geniş seçmen yelpazesi ile doğal bir lider oldu. Tüm bunların ötesinde bir konuyu dikkate almak gerekiyor. Daha Cumhurbaşkanlığı seçimine çok uzun süre var. Bu tartışmaların CHP’yi yıpratmak ve içini karıştırmaktan başka bir sebebi ve amacı olamaz.
GÖZLEM – Recep Tayyip Erdoğan, daha önce “Darbeci, katil, zalim… Onunla aynı masaya oturmam” dediği Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yi, Ankara’ya gelişinde Esenboğa Havalimanı’nda karşıladı. Erdoğan’ın 14 Şubat’ta Kahire’yi ziyaretinde imzalanan Ortak Bildiri kapsamında yeniden yapılandırılan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin ilk toplantısı da yapıldı, çeşitli konularda 17 anlaşma imzalandı. Ve de Erdoğan, Sisi’yi havaalanında “Rabia işareti” ile uğurladı. Şimdi sırada “daha önce ‘benzer’ sözler söylediği” Suriye Cumhurbaşkanı Esad ve Şam ziyareti var. Sizce, dış politikadaki “bu ‘keskin’ dönüşler” ülkemiz bakımından ne ifade ediyor?
K – Üstelik Sisi için 2015’de Saraybosna’da “…aynı masada bize yer ayırdılar. Ben o masaya gidip oturmadım. Yarın olsa, yine oturmam. Eğer otursam bu kendimi inkâr olur. Ben kendimi inkâr edemem” de demişti. Sıkıştı. Hem ülkenin “kendisini de yakından ilgilerinden” güvenliği açısından Amerika’nın desteklediği PKK ve PYD/YPG oluşumunu olabildiğince kontrol altına almak, hem de gündemi ekonomiden uzaklaştırmak için bu manevralara çok ihtiyacı var. Yandaş gazetelerdeki ortak “Filistin için ortak duruş” manşeti de bunu gösteriyor. Bu arada önce Irak ve şimdi Mısır ile yapılan ve tam olarak açıklanmayan anlaşmalara ve bu bozulan ilişkileri bu zemine getirtmek için bu şekilde verilen ödün ve rantlara da dikkat etmek gerek. Erdoğan’ın her önemli icraat ve dönüşünde rantın yerinin çok büyük olduğunu iyi anlamak gerek. Pek çok sefer görüldüğü gibi “almadan verecek” bir yönetim yaklaşımı yok.
GÖZLEM – Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün güncellenen “24 Dünya İstihdam ve Sosyal Görünüm” raporunda, “Küresel iş gücü gelir payında 2019-2022 arasında 0,6 puan düşüşün eşitsizliği artırdığını ve ‘Birleşmiş Milletler (BM)’in sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yönelik’ ilerlemeyi zorlaştırdığını” bildirdi. Rapora göre, işçiler şu anda küresel gelirin sadece yüzde 52,3’ünü alırken sermaye geliri ise küresel gelirin gerisini” oluşturuyor. Türkiye’de durum nedir?
K – Türkiye’de 2022 rakamlarına göre milli gelirin sadece yüzde 23,55’i işgücüne giderken, net işletme artığı/karma gelirin yani sermayenin payı yüzde 48.06 oldu. Bu, TÜİK verilerine dayanan bir sonuç. Türkiye 2009 sonraki dönemde en düşük işgücü gelirine 2022’de ulaştı. Muhtemel ki son iki yılda bu oran ekonomik krizin etkisiyle daha da düşmüştür. Bu düşüş son dört yılda istikrarlı bir şekilde sürüyor. İşgücünün payı 2019’da yüzde 31,3 iken 2020’de yüzde 29,3, 2021’de ise 26,8’e düştü. 2022’deki yüzde 23,55’lik pay ile sadece dört yılda işgücünün milli gelirden aldığı pay yüzde 8’in üzerinde azalmış oldu. Buna karşın aynı dönemde sermayenin payı yüzde 42,7’den yüzde 48,1’e çıktı. Yine TÜİK’e göre 2022’de milli gelirin neredeyse yarısını (yüzde 49,8) en yüksek fert gelirine sahip yüzde 20’lik grup elde etti. Buna karşın en düşük fert gelirine sahip yüzde 20’lik grup milli gelirin sadece yüzde 5,9’unu alabildi.
GÖZLEM – Türkiye’de, kişisel olarak da, gruplar olarak da “bıçaklı, baltalı, tabancalı, tüfekli çatışmalar, saldırılar “günlük, alışılmış olaylar” hâline geldi. Sokaklarda, caddelerde, bahçelerde, dükkanlarda, evlerde “can güvensizliği” kol geziyor. Son olarak da “Adana’da, saldırıya, saldırı silahı olarak ‘El Yapımı Patlayıcı’ (EYP) da” eklendi. Sokakta arkadaşlarıyla sohbet eden Adem Şiş adlı vatandaş, tabancayla ateş edildikten sonra, atılan EYP ile yaralandı, saldırgan kaçtı. Nasıl korunacak insanlar; “kovboy filmlerindeki gibi” silahlanarak mı?
K – Bu tür olayların azalması, ülkede yurttaşların hak kettiğini mevcut hukuki yollarla vakit geçmeden ve zarar görmeden alacağını gördüğü ve hukuk dışı yollara başvurması durumunda büyük kesinlikle cezalandırılacağını bildiği bir yapı oluşturulmasına bağlı. Adaletin sosyal yaşamın temeli olduğu, suç işleyenin cezasız kalmayacağının bilindiği ve eğitimin düzeyinin de buna paralel olarak ciddi biçimde arttığı bir Türkiye’de bu sorunların da zaman içinde azalmaya başlayacağını görmek mümkün olacak.
GÖZLEM – Beşiktaş’a Valerien Ismael ve Rachid Ghezzal’ın menajer ödemeleri nedeniyle CAS’tan 1 milyon 400 milyon euro ceza geldi. Galatasaray, Yunanistan’ın Olympiakos kulübü ile anlaşan Sergio Oliveira’nın sözleşmesinin feshedildiğini Futbol Federasyonu’na bildirdi. Galatasaray, 58 defa forma giyen, 6 gol, 7 asistlik bir performans sergileyen Oliveira’ya 3 yıla yayılan taksitlerle toplam 5,8 milyon euro tazminat ödeyecek. Birçok kulübümüzde de benzer durumlar ortaya çıkıyor, cezalar ödeniyor, Ödenemezse, FİFA’dan “transfer yasaklama” kararları geliyor. Ve de TFF seyrediyor. Önlem alınamaz mı?
K – Ortada “alaturka” bir düzen var. Yönetimler iş yaptıklarını göstermek için, o kadar ettiğini bilsin, bilmesin oyuncuları yüksek meblağlarla transfer ediyorlar. Edilenlerden az sayıdaki kısmı hakikaten kendini kanıtlıyor ve değerini hak kediyor. Bu oyuncular yeri geldiğinde kârlı bir şekilde başka takımlara transfer de ediliyorlar. Ancak istenileni veremeyen, belki çoğu veremeyeceği bilinen oyuncular ile yollar ayrılırken de takım yönetimleri yüksek meblağlı maaşları ödememe ve böylece sorunu erteleyip belki kendi yönetimlerinden sonraya bırakma yolunu seçiyorlar. Tabii bu tür icraatlar anlaşmalara aykırılığını kanıtlamak kolay olduğundan sizin de belirttiğiniz gibi FIFA’dan dönüyor ve takımlar normalde vereceklerinden de büyük ödemeler yapmak zorunda kalıyor. Takımını doğru dürüst yönetirsen bu sorunla karşılamazsın. Ama alaturka yöntemlere başvurursan başına bu gelir. Tabii burada menajerlere verilen fahiş komisyonların arkasındaki, işe yaramayacak futbolcularla bu futbolcuların alınmasına onay veren veya alınmasını isteyen teknik direktörler arasındaki “tamamen duygusal” ilişkilere de dikkat etmek gerekiyor.