Son zamanlarda Türkiye’nin dış politikasında hızlı bir dönüşüm başladı. Irak’la “Askeri, Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadeleye Dair Mutabakat Zaptı” imzalandı. Mısır’la ilişkilerimiz; Cumhurbaşkanı seviyesinde karşılıklı ziyaretlerle düzeltilmeye başlandı. Yöneticilerimizin; ABD’nin müdahalesinin başladığı dönemde Suriye yönetimine karşı tehdit içeren eylem ve söylemleri ile bazı muhalif gruplara verdikleri destek nedeniyle bozulan Türkiye-Suriye ilişkisi düzelme yoluna girdi.
Hamas’ın İsrail’e saldırısı ve İsrail’in bu saldırıyı bahane ederek Gazze’de soykırım uygulaması nedeniyle bölgemizdeki gerilimin sürekli yükseldiği bir dönemde komşu ülkelerle ilişkilerimizin düzeltilmesi; bölgesel barışın korunması ve bölge ülkelerinin güvenliği açısından önemli bir gelişmedir. Bu kapsamda Irak ve Mısır’la ilişkilerin düzeltilmesinin önünde önemli bir engel kalmadığı görülmektedir. Ancak Suriye ile ilişkimizin düzeltilmesi zaman alacak, karşımıza pek çok engel çıkacaktır kanaatindeyim.
Bu zamana kadar Suriye’den çekilmediği taktirde Türkiye ile görüşmeyeceği yönünde açıklamalar yapan Suriye Devlet Başkanı Esad; geçtiğimiz hafta “Bazı Türk yetkililerin Suriye’nin çekilme olmazsa Türklerle görüşmeyeceği ifadeleri doğru değil, görüşme için ön şartımız yok” diyerek ortamı yumuşatmıştı. Bu açıklamanın hemen ardından, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler; “Esad’ın son açıklamalarının gayet olumlu olduğunu, böyle bir çatışma ortamının bir an önce bitirilmesinin iki ülkenin de yararına olacağını, Suriye ile aramızda çözülemeyecek bir sorun olmadığını” ifade ederek bu yumuşamaya katkıda bulundu.
Esad, konuşmasının devamında; “Türkiye ile ilişkilere ilişkin birden fazla tarafın, Rusya, İran ve Irak’ın ortaya koyduğu girişimlerin katkısı olduğunu” ifade etmişti. Gelişmeler üzerine bir açıklama yapan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov “Türkiye’nin Suriye’den askerlerini çekmeyi görüşmeye hazır olduğunu, ancak henüz belirli koşullar üzerinde anlaşmaya varılmadığını, mültecilerin geri dönüşü ve Türk birliklerinin varlığını gereksiz kılacak terör tehdidini bastırmak için gerekli önlemler üzerinde çalışıldığını, öngörülebilir bir gelecekte; Suriye, Türkiye, Rusya ve İran’dan temsilcilerin katılımıyla bir toplantı yapılabileceğinden emin olduğunu” beyan etti.
Bilindiği gibi Türkiye Suriye’den çekilme şartlarını: Suriye’de her kesimin hakkını koruyacak yeni bir anayasanın kabul edilmesi, her kesimin özgürce katılabileceği seçimlerin yapılması, bu seçimler sonrası meşru hükümetin kurulması, meşru hükümetin Türkiye-Suriye sınırını güvence altına alması olarak ilan etmişti. Esad ve Lavrov’un açıklamalarının ardından Türkiye’nin şartlarının da olabildiğince yumuşatıldığı dikkat çekti. Türkiye; Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına dayandırılan haberlere göre; Suriye ile ilişkilerin 2011 yılı öncesine dönmesi için şartlarını “Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve birliğini muhafaza etmek üzere terör unsurlarından arındırılması, Suriye’nin kendi halkıyla, kendi halkının meşru talep ve beklentileri temelinde 2254 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı çerçevesinde gerçek bir ulusal uzlaşı sağlaması, bununla bağlantılı olarak güvenli ve onurlu geri dönüşler için gerekli koşulların oluşturulması, insani yardımların kesintisiz şekilde sürdürülmesi olarak revize etti.Öne sürülen şartlara bakıldığında görüşmeleri zora sokacak hususlardan birisinin Suriye’nin terör unsurlarından arındırılması, diğerinin de 2254 sayılı BMGK kararı olabileceği kanaatindeyim.
Suriye’de Türkiye için tehdit oluşturan terörist unsur PKK’nın uzantısı olan SDG/PYD/YPG iken, Suriye için tehdit oluşturan terör unsurları; Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve İdlib bölgesine yerleştirilen radikal İslamcı örgütlerdir. Suriye; SDG’nin ülkesinin doğusundaki varlığından rahatsızlık duymamakta, bunlarla görüşmeler yapmakta, silahlı eylemlere kalkışmayan Kürt grupları terör örgütü olarak görmediğini söylemektedir. Bu durumda hangi örgütün terörist olduğu konusunda nasıl bir ortak noktaya ulaşılacaktır? Suriye SDG ile Türkiye de ÖSO ile yolunu nasıl ayıracaktır? Ayrıca ülkedeki bazı silahlı grupların Libya ya da bir başka Afrika ülkesine gönderilebileceğinden söz edilmektedir. Sözü edilen bu silahlı grupları kim, nasıl ikna edecektir, anılan ülkeler bunları kabul edecekler midir?
BMGK’nin 2254 sayılı kararı ise “Suriye’de güvenilir, kapsayıcı ve mezhepsel olmayan bir yönetim oluşturulması, bu maksatla özgür ve adil seçimler yapılması” konularını içermektedir. Başta ABD olmak üzere bu kararın çıkarılmasında rolü ve katkısı olan devletlerin amacı Suriye’de Esad’sız bir yönetim oluşturmaktır. BMGK’nin bu kararı halen yürürlükteyken ve Türkiye son açıklamasında bu karara vurgu yapmışken iki ülke arasında nasıl bir uzlaşma sağlanacaktır?
Asıl önemlisi bunca yıldır Esad’ı devirmek, ülkede kendine müzahir bir yönetim oluşturmak ve ülkeyi kendi çıkarına göre bölüp parçalamak için çalışan ABD ve ortakları bu duruma ne diyeceklerdir? ABD; haziran ayında Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi konusu gündeme geldiğinde buna karşı olduğunu açıkça beyan etmişti. ABD’nin Rusya ve İran’la gerilimli ilişkileri de dikkate alındığında; Türkiye’nin bu ülkelerle müşterek bir noktaya gelmesi batıda nasıl karşılanacaktır?
Öyle görünüyor ki; bölgemizdeki gerilim ortamı Türkiye’yi yeni arayışlara yöneltmiştir. Her şeye rağmen komşu ülkelerle ilişkilerin olumlu yönde geliştirilmesi çok önemlidir. Ülkemizin de içinde bulunduğu bölgeyi tehdit eden gelişmelere karşı bütün bölge ülkelerinin ortak bir direnç oluşturması zorunluluk haline gelmiştir. Bu nedenle yöneticilerimizin, komşu ülke yöneticilerine karşı geçmişte takındıkları tavır ve diplomatik nezaketten uzak gereksiz söylemleri üzerinden tartışma sürdürmenin yararı yoktur. Yapılması gereken birlik, beraberlik ve bütünlüğümüze karşı tehdit olabilecek bütün etkenlerle topyekûn mücadele kararlılığını sürdürmektir. Bunun için de kimsenin kafasında bu durumdan siyasi, ideolojik, maddi ve kişisel çıkar sağlamak gibi bir düşünce olmamalı, tek düşünce; Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik bir hukuk devleti olarak çağdaş dünyadaki yerini koruması, bölge ülkelerine örnek olması, vatanımızın ve milletimizin varlığının, birliğinin ve bütünlüğünün korunması olmalıdır. Bölge ülkeleri arasında karşılıklı iyi niyet ve güvene dayalı barış ortamının oluşturulması; yayılmacı emperyalist tehdide karşı bütün bölge ülkelerinin sigortası olacaktır.