Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, “Atatürk’ün askerleriyiz” diye slogan atan teğmenlere açılan soruşturma, CHP Tüzük kurultayında yaşananlar, kamuoyu araştırmalarında CHP ile AKP arasında ortaya çıkan oy farkı sonuçları, eski Genel Kurmay Başkanı ve AKP Milletvekili Hulusi Akar’ın eğitime ilişkin açıklamaları, açıklanan yeni OVP, Diyarbakır’da Narin Güran’ın katledilmesi ve kadın cinayetleri konularında açıklamalarda bulundu.
*******
GÖZLEM – Atatürk’e “Deccal” diyenler, “tarihi bir caminin yeniden açılışında “elinde kılıçla minbere çıkıp, “kafir” imasında bulunanlar, “Kemalizme ‘küfür anlamına gelen’ ifadelerle saldıranlar, “imamlıklarına, yazarlıklarına devam ederken, “gencecik ve pırıl pırıl teğmenler”, yemin töreninde “Atatürk’ün askerleriyiz” dedikleri için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden temizlenecekler” öyle mi? Türk insanı, spor tribünleri başta, “toplu protestolar’ ile bu “acı ve mesnetsiz” uygulamaya tepkisini göstererek Türk’ün “haklı tepkisini” ortaya koyarak “tarihi ve vicdani görevini” yerine getirir, “Keşke Yunanlılar kazansaydı” diyenleri ziyaret edenleri unutmadığını ortaya koyarken, “Ne olacak ve nasıl olmalı?” sorusu konusunda görüşünüz?
K – Toplum birbirinden gittikçe daha bariz bir şekilde ayrılan iki ana kesime bölündü ve bu kutuplaşma gittikçe daha keskinleşecek. Keskinleşirken de iktidarın hem dayandığı, hem de iktidarı gaza getiren “gerici, dinci”lerin sayısı azalacak. Bunun iki nedeni var. Birincisi, ekonomik sıkıntıların verdiği “işler iyi gitmiyor” olgusunun iyice yerleşmesi. Bu, geniş kitlelerin iktidarın icraatlarını ve gittikçe daha “komikleşen” iddialarını daha fazla sorgulamasına neden oluyor. İkinci neden ise Türk halkının haksızlığa, adaletsizliğe dönük “geç gelen” sağduyusunun devreye girmeye başladığına ilişkin göstergeler var. İktidarın tüm olanaklarını kullanmasına, sadece ekonomik değil özellikle yargı yoluyla muhalif kesimleri tehdit edip baskı altına almasına karşın, yapılan kamuoyu yoklamaları muhalefetin oylarının arttığını, AKP’nin oylarının ise ciddi biçimde düştüğünü gösteriyor. 2024 yerel seçimlerinde CHP’nin oyları yüzde 37,77, AKP’nin oyları yüzde 35,49 olmuştu. 14 Mayıs Genel Seçimlerinde en iyi tahminlerden birini Sonar Araştırma yapmıştı. Kurumun yayımladığı son ankete göre CHP’nin oy oranı yüzde 36,2 olurken, AKP’nin oy oranı yüzde 23,8’e düştü. Neredeyse 12 puan azaldı. Bu karanlık dönemden çıkışta, Türk insanının “sağduyusuna” güvenmek ve çok zor geçeceği kesin olan bir süreçte gelecek seçimleri beklemekten başka bir çare gözükmüyor.
GÖZLEM – CHP Kurultay’ı, tüzük değişikliği, eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultaya gelmeyişi, Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile ilgili tablo ve “ön seçim” değişikliğinin “eksiksiz” hayata geçirilip geçirilmeyeceği tartışmaları ile sonlanması için düşünceleriniz?
K – CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve değişimci ekibi Kurultay Tüzüğü’nü görece sorunsuz atlatıp Parti’yi kontrol altına alma yolunda “ilerlemeye” devam etme görüntüsü verdiler. Kemal Bey’in Parti içindeki etkisinin iyice azaldığı görüldü. Tüzük değişikliği ile genel merkeze yüzde 5 meslek grupları, yüzde 5 kadınlar, yüzde 5 gençler kotası verildi. Bu durumu, yaptığı objektif değerlendirmelerle tanınan CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın “Herhangi bir ile genel başkan veya Merkez yönetim kurulu o ilin çıkaracağı milletvekili sayısının yüzde 15’inden fazlasını koyamaz. Böyle hesap ettiğinizde ben (Meclis’te seçilecek 600 milletvekili sayısının yüzde 15’ine denk gelen) o 90 kişilik kontenjanın 55-60 civarında kalacağını düşünüyorum. Halen CHP’nin 128 milletvekili var. 39 milletvekili de bizim listelerimizden seçildi ama diğer siyasal partilerdeler. Seçimden sonra oy oranımız arttı. O zaman yüzde 26’ydı şimdi 33-34 birinci partiyiz. Seçime kadar bu oranı korursak benim hesaplamalarıma göre CHP 250 milletvekili çıkartacak. Bunun içerisinde 60’ının MYK tarafından konulması az mıdır çok mudur tartışması hâlâ önemli bir tartışma. Bence çok değil” şeklinde değerlendirdi. Ancak bakıldığında bu bile CHP’deki “demokratikleşmeyi” yüzde 5 genel merkez kotası ile başlayıp, en az yüzde 12,5, ama bugünkü milletvekili sayılarına göre neredeyse yüzde 35’lik bir genel merkez tercihiyle oluşturulan milletvekili dağılımı tablosuna getiriyor. Yani aslında bu açıdan “Parti içi demokratikleşme” çabası biraz “güdük” kalmış oluyor. Ama böyle yapılması yanlış mı? Genel Merkez’in etkin olmadığı bir yapıda CHP iktidarı nasıl ele geçirebilir? Bu açılardan genel merkez kotasının düşük kalması aslında CHP’nin iktidarı ele geçirmesinden ziyade, yerelde CHP’li güç odaklarının kendi iktidarlarını sağlamlaştırmasına yarayacaktı. Onun için iktidarı ele geçirme açısından bakıldığında genel merkezin güçlü olması gerektiğini düşünüyorum. Öte yandan parti içi seçimlerde “yığma üyelerle seçim sonuçlarının etkilenmesinin” önüne geçilmesi için CHP’li üyelere bir yılı tamamlama, düzenli aidat ödeme gibi elle tutulur, isabetli kıstaslar getirildi. Ancak bunun yanına “parti toplantılarına katılma, seçimlerde görev alma, dijital ortamdaki parti faaliyetlerine katılma ve partiye yeni üye kazandırmak için çaba gösterme” gibi nasıl ve ne ölçüde objektif olarak hesaplanacağı belli olmayan kıstasları yerine getirme şartı da kondu. Bu durum da bence bu sistemin çok sağlıklı yürütülemeyeceğini ortaya koyuyor. Sonuçta CHP, iktidara etkin şekilde muhalefet edebileceği çok gelişmenin yaşandığı bir dönemi içsel düzenlemelerle geçirdi. Şimdi artık bana göre biraz da “şekilsel” kalan bu faaliyetlerden bir an önce sıyrılıp Türkiye gündemindeki “ekonomik sıkıntılar, haksızlıklar ve adaletsizlikler, eğitim ve TSK başta her alanda gericilik, muhalif kişi ve kesimlere baskılar, Türkiye’yi büyük sıkıntılara sokacak dış gelişmeler” gibi alanlara yönlenmek ve iktidarı olabildiğince baskı altında tutacak politika ve icraatlara dönmek gerekiyor. Onun yerine CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ilk yaptığı açıklamalardan birisi, bir sokak röportajındaki ifadelerinden dolayı tutuklanan Dilruba Kayserilioğlu’nu 30 Ağustos kutlamalarında yanında oturttuğu için Tayyip Erdoğan’dan özür dilemek oluyor. Özgür Özel ne diyor? “Ben Dilruba’nın kırdığı herkesten onun adına özür diliyorum. Ben Dilruba adına söylediği sözlerden alınmış, kötü hissetmiş kim varsa özür dilerim”. Bu nasıl bir muhalefet anlayışı, anlaşılır gibi değil. Sizin onun adına konuşma hakkınız var mı? Hain’e hain diyemeyeceksiniz, ailesi için empati duyacaksınız. Cumhuriyet kadını adına Erdoğan’dan özür dileyeceksiniz. Ya da okuldan fazla cami bulunan ülkede yeni cami açılışı yapacaksınız. Kaç defa denenmiş ve boş çıkmış bir siyasetten medet umacaksınız. Böyle muhalefet ile nereye varabilirsiniz? CHP’nin iktidar ile mücadelesinde Özgür Özel’in, bu samimi olduğuna kesinlikle inanmakla birlikte kimi zaman acemi, kimi zaman saf, kimi zaman da aceleci muhalefet yöntemini gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum.
GÖZLEM – Artarda yapılan kamuoyu araştırmalarında, CHP ile AKP arasındaki “oy oranı farklılıkları” şaşırtıcı boyutlarda… “Aylık” araştırmalardaki “fark değişikliklerinin sebebi” ne olabilir?
K – Denklem sayısı ve bölgelere göre dağılımı. Deneklerin ruh halinin her an ortaya çıkan haber ve gelişmelere ciddi dalgalanma seyretmesi. Anketin yapıldığı ortam ve kullanılan, bilimselliği sorgulanabilecek yöntemler.
GÖZLEM – Eski Genel Kurmay Başkanı ve AKP Milletvekili Hulusi Akar’ın “Eğitimin amacı bilgi edinmek değildir. Eğitimin amacı bir Allah korkusu, iki kuldan utanmak. Eğer biz 4 12 yaş arasındaki insanlara, çocuklarımıza Allah korkusunu verirsek, Allah’tan korkmayı, kuldan utanmayı verirsek, vatan sevgisini verirsek, millet sevgisini verirsek, bayrak sevgisini verirsek, başkaları için iyilik yapmayı öğretirsek ve diğer milli ve manevi değerlerimizi onlara yüklediğimiz takdirde onun üzerine bu çocuk nereye giderse gitsin, dünyanın her yerine gitsin bu çocuktan korkmayın. Eğer bu verilmezse şu gördüğümüz tablo olur. Bu sefer ateistle mi deistle mi uğraşacaksınız? LGBT ile mi uğraşacaksınız? Uyuşturucuyla mı uğraşacaksınız? Şaşırırsınız, şaşırırsınız. Ondan sonra başlıyoruz efendim savcı nerde? Polis nerede? Arkadaşlar, savcılarla polislerle bu iş olmaz olmaz. İşin başı ve ilacı eğitim. Bunu verdik verdik, veremedik kendi çocuklarımız da bize yabancılaşıyor, kendi torunlarımıza bize yabancılaşıyor” açıklamasını nasıl yorumluyorsunuz?
K – Kayserili Hulusi Akar’ın en baştan beri “dinci” bir yapılanmadan geldiği belli idi. Son derece zeki, Roma dönemindeki tarzda “plancı” ve aynı zamanda ağzı bozuk olduğu ifade edilir. TSK’da bilimsel kriterlerin geçerli olduğu yıllara kadar kendini, bu tür düşüncelerini nasıl sakladı da bu kadar yükseldi bilemiyorum. Ancak AKP iktidarında, Abdullah Gül ile arkadaşlığının da olduğu fotoğraf karesinden anlaşılacağı gibi, daha önceki dönemlerde “dezavantaj” kabul edilebilecek bir durum lehine çevrildi. FETÖ kalkışmasında da ikna edilseydi kendisinin bir emrivaki ile darbenin başına geçirilmesinin planlandığı anlaşılıyor. Ama buna kati bir şekilde karşı çıkmasının kalkışmasının başarısız olmasında bir payı olduğu kesin. Yapı olarak muhafazakâr ama bu “”Eğitimin amacı bilgi edinmek değildir” ile başlayan ifadeleri aşırı köktendinciliğe taş çıkartacak ifadeler. “Eğitimin amacı bilgi edinmek değildir” diyecek ve “Eğitimi Allah ‘korkusu’ ile sınırlandıracak” kadar bilimsellikten uzak bir söyleme sahip bir kişinin Türkiye’nin en bilimsel kurumlarından birinin başına nasıl geldiği de ondan önceki bazı komutanları açısından düşünülmesi gereken bir durumdur. Öte yandan bu demeci bende, son dönemde bakanlıktan milletvekilliğine geçmesiyle “gözden düşen” ve “etkisini kaybeden” bir siyasi figürün yeniden gündem yaratma çabasında olduğuna dönük bir intiba bırakıyor. Aynı süreci yaşayan Süleyman Soylu isyan edip memnuniyetsizliğini dile getirme yolunu seçerken, Hulusi Akar uzun süredir sessizliğini koruduktan sonra şimdi en koyu dinciden daha dinci bir ifadeyle gündeme gelmiş durumda.
GÖZLEM – Orta Vadeli Program açıklandı ve yürürlüğe girdi. Artık OVP’ler Beş Yıllık kalkınma Planları gibi TBMM onayından geçmiyor; Cumhurbaşkanının imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanması yetiyor. Ekonomistler “Devlet Planlama Teşkilatı’nın kapatılmasındaki ana amaç kamunun sermaye sahiplerinin kaderine kalmasıydı, çiftçi sermaye sahiplerinin kaderine kaldı, yıllardır plansız tarım yapmak zorunda kalıyor ve feryat ediyor. 23 milyonluk köy nüfusu 24 yılda 5 milyonun altına geriledi. Çiftçi can çekişir hale geldi. Yıllardır can havliyle sesini duyurmaya çalışıyordu. Ekonomik buhran ve sermaye sahiplerinin egemenliği neticesinde çiftçi bugün milyonlarca lira zararda. Bunun gıda politikalarında yeri bile yok” diyorlar. Siz ne diyorsunuz?
K – Plansız ekonominin geldiği noktayı çok güzel özetlemiş bir değerlendirme. DPT’nin kapatılmasıyla bizim ekonominin “karma” bölümü ciddi biçimde zedelendi, bunun yerine her çeşit yolsuzluğa açık büyük bir rant alanı açıldı. Dünyadaki önemli ekonomiler şimdi yeniden kamuya, karma ekonomiye, devletin ekonomideki yerinin ciddi biçimde arttırılmasına dönüyor. Dünyanın önde gelen ekonomileri başta tarım, enerji olmak üzere en stratejik sektörlere en büyük katkıyı devlet eliyle sağlıyor. Bizde OVP, başlangıcından bu yana şaştığı hedefleriyle “sözüne çok güvenilemeyecek birinin niyet açıklaması” seviyesine indi. Bu son OVP’nin işaret ettiği ekonomik durum ise şöyle özetlenebilir: “Enflasyonun düşürülmesine dönük para ve kredi kısılması içeren politikalar nedeniyle büyüme yavaşlayacak. Döviz kuru, hem enflasyonu sıçratmaması, hem de yabancı yatırımcılara reel getiri sağlaması amacıyla devlet tarafından düşük tutulduğu için ihracat azalacak. Buna karşın enflasyon da tasarruf yapılması ve kayıtdışından vergi alınması gibi gelir arttırıcı maliye politikalarının yeterince gerçekleşmeyeceğinin ortaya çıkmasıyla beklenildiği kadar düşmeyecek.”
GÖZLEM – Diyarbakır’da Narin Güran’ın cansız bedeninin bulunmasının ardından Tekirdağ Malkara’dan da acı bir haber geldi. İddialara göre iki yaşındaki S.Y. bir hafta arayla iki kez darp izleri ve morluklarla hastaneye getirildi. Küçük çocuğun entübe edildiği öğrenildi. Tedavi eden doktor, çocuk için bir ihbarda bulunmadı ve muayene ederek taburcu etti. Durum Tekirdağ Şehir Hastanesi’nde bir hemşirenin Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı İle Mücadele Derneği’ne (UCİM) yaptığı ihbarla anlaşıldı. 2 yaşındaki S.Y. tekrar vücudunda darp izleri ve anal bölgesinde morluklarla hastaneye getirildi. Bu acı olaylar nasıl önlenecek?
K – Kamuya daha fazla kaynak aktarılarak bu tür suçlarla hem güvenlik güçleriyle hem adliyesiyle hem de sosyal tarafıyla çok daha uzmanlaşmış ve ayrıntılı uğraşmakla yükümlü kamusal kurumlar kurulmalı. Bakanlıklar altında ayrı ayrı çalışan kurumlar, ihtisaslaşma sağlanacak şeklide eşgüdüm oluşturulacak bir yapıya kavuşturulmalı. Bu sürecin her safhasında kamu adına çocuğu koruma sorumluluğu olup bunu bir şekilde yerine getirmeyen, takip etmeyen kamu görevlileri de ciddi biçimde denetlenmeli.
GÖZLEM – “Korunamayanlar” sadece çocuklar değil… Yurdun 4 bir yanından “kadın cinayetleri” konusunda her gün haberler gelmeye devam ediyor. Geçen hafta gazetelerde “bir günde 7 kadın cinayeti işlendi” haberi yer aldı. Bu haberlerin yanında “Hunharca işlenmiş bir kadın cinayetinin cezasında “iyi hal indirimi yapıldığına” dair haberin de yer aldığı görüldü. “İyi hâl indirimleri” kadın cinayetlerinin sayısını artırmıyor mu?
K – Kadın cinayetlerinde failler “Nasılsa iyi hal indirimi alırım” diye normalde işlemeyeceği bir cinayeti işlerler mi? Bu da kamu vicdanı açısından önemli. Ama bundan ziyade suç sayısını düşürecek önlemlerin alınması, bunun başında da etkin bir adalet sistemi ile caydırıcı ceza sisteminin oluşturulması gerekiyor. Bu iktidarın kadına ve adalete bakışı bugün olduğu gibi olduğu sürece ciddi bir iyileşme beklemek hayal olur.
GÖZLEM – Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, “Türk bankalarında ‘Rusya’ya örtülü yaptırım uygulandığı’ iddialarının ardında ABD’nin olduğunu’ söyledi. Yerhov, açıklamasında “Rusya’ya sevkiyat yapan firmaların Türk bankaları tarafından zorlandığını, bazılarının transferinin engellendiğini, hatta hesapların kapatıldığını” iddia etti. Yerhov’un açıklamalarının ardından Sputnik’e konuşan bir kaynak “ABD’nin Rusya’ya yönelik son yaptırımları bağlamında hâlihazırda devlet olsun özel olsun bankalarımız ABD’nin artan baskısıyla karşı karşıya. Rusya’ya ve Rusya’dan yapılan tüm transfer kaynakları denetleniyor. Rusya ve vatandaşlarına ait banka hesapları merkez ofislerinin artan kontrolü altında açılıyor” diye konuştu. Açıklamaların gerçekliği ve çözümünün ne olacağı konusunda görüşünüz?
K – Açıklamalar gerçek. Durum “ifade edilebilenden” daha da kötü. ABD’deki seçimlerden Trump’un galip çıkmasıyla Batı’nın Rusya’ya dönük politikalarında ne ölçüde esneklik olabileceği şüpheli. Öte yandan da Ukrayna’nın Rusya ile savaşa ne kadar daha dayanabileceği de belli değil.