OVP, FED faiz indirimi ve ekonomi programı

Yazılarıma üç haftalık bir süredir ara verdiğimden ötürü okuyucularımdan özür diliyorum. Ara vermemin nedeni önemli bir sağlık operasyonu geçirmek zorunda kalmam. Çok şükür şu anda her geçen gün daha sağlıklı bir süreçte ilerliyorum. Geçen bu sürede ekonomi gündeminde önemli konuları sıralayacak olursak “Orta Vadeli Plan”ın revizyonu, Amerikan Merkez Bankası FED’in 54 ay sonra 50 baz puan faiz indirimi ve yürütülmekte olan “Rasyonele Dönüş Programı”nın maliye politikası ayağının eksikliğinin gittikçe artan oranda hissediliyor olmasıydı. Şimdi bu konuları bu yazı çerçevesinde kısaca özetlemeye çalışalım.

Orta Vadeli Program

Ülkemizde hazırlanan bu tür planların hedefleri ile gerçekleşmeleri arasında daima büyük farklar var, son OVP(Orta Vadeli Plan) da bunlara güzel bir örnek oluşturuyor. Kamu kesimindeki 2024 yılında alınan önlemlerle kamu kesimi açığının azalmasına karşın milli gelire yansımaları ters yönde oluşuyor. Reel büyüme durgunlaşma ile değil büyüme ile sonuçlanıyor. Aynı sonuçlar 2027 yılı içinde geçerli. İktisat doktrini büyüme enflasyon ödünleşmesi olmaksızın fiyat istikrarının tesis edilemeyeceğini öngörüyor. 2025 yılında TÜFE’nin bir önceki yıl tahmini olan yüzde 41.5’tan yüzde 17.5’a indirileceği öngörüsü mevcut. Bir yılda enflasyon 23.50 baz puan düşürülürken büyüme %4’lerde nasıl oluyor? Bunlardan birisi öngörünün dışına çıkacak, ya büyüme düşecek ya da fiyat istikrarı hedefine ulaşılamayacak. Bir diğer çelişki ise dolar cinsinden büyüme oranları %8- 17’ler civarında öngörülüyor ki ortalama dolar kurlarının 2024-2027 döneminde 33-46 TL’lerde olmasını gerektiriyor. Bu da ayrı bir illüzyon örneği gibi görünüyor. Zira büyüme oranları plan çerçevesinde olması halinde cari işlemler dengelerinin yüzde bir ikiler civarında kalması mantıklı değil. Şu anda cari açığımızın daralmasının ana nedenleri, aramalı ithalatı ile sabit sermaye girişlerindeki azalmalar nedeniyledir. Nitekim 3. ve 4. çeyreklerde göreceğiz ki büyüme oranları düşecek. Ayrıca ücretli ve emeklilere hedeflenen enflasyon kadar zam yapılacak olması zaten son derece güç koşullarda yaşayan bu insanlara hiçbir anlam ifade etmeyecek. Bütün bunlar bir türlü yürütülen programlara “güven” sağlanamamasının nedenleri. Güven olmadan ne beklentiler ne de fiyatlamalar olumluya dönüyor.

Maliye politikası eksikliği

Geçen yıl sonu 1.4 trilyonluk bütçe açığı Ağustos’ta yıllık bazda 2 trilyon TL oldu. Haziran ayında %4.7’ye gerileyen bütçe açığı/GSYH oranı Ağustosta tahminen % 5.2 seviyesinde gerçekleşecek. Dezenflasyon sürecinde bu oranda kamu açığı, yürütülen programda maliye politikası ayağının bulunmadığını gösteriyor. Aslında program yürütücüsünün hakkını teslim etmemiz gerekir. Vergi paketinin kuşa dönmemesi (sermaye kesiminin itirazlarıyla radikal düzenlemelerin taslaktan çıkarılması) mümkün olsaydı maliye politikası desteği bir ölçüde de olsa söz konusu olacaktı. Yazılarımızda sürekli tekrar ediyoruz. Daha önce uygulanan negatif reel faizli para politikalarıyla gerçekleşen haksız servet transferi yapılan kesimlere dokunulabilen bir vergi düzenlemeleri yapılabilseydi sadece “para politikası”ndan medet ummak zorunda kalmazdık. Sekiz aylık nakit bütçe harcamalarının analizi de ilginç sonuç veriyor. Bilindiği üzere bütçe tahakkuk esasına göre düzenlenen bir metin. Sekiz aylık nakit harcamalarını esas alan bütçe gerçekleşmelerinde de faiz dışı denge açıklarında büyük oransal artışlar söz konusu.

FED faiz indirimi

Amerikan Merkez Bankası FED faiz oranını 50 baz puan indirerek %5’e çekti. FED 54 ay sonra ilk kez faiz indirimine gitmiş oldu. FED faiz indirimi sonrası sıcak para girişleri çok artarsa TCMB faiz indirimini yıl sonuna doğru gündeme getirebilir. Aksi halde 2025 ilk çeyreğine kalacak. Önümüzdeki kısa dönemde herhangi bir kur şoku beklemiyoruz. Zira rezervlerin güçlülüğü gittikçe artıyor. Bu karar bizi nasıl etkiler? Döviz cinsi borçlanma maliyetleri düşer, uzun vadeli tahvil fiyatları artar, faizleri düşer. TL ve dolar faiz farkı artar, carrytrade girişi olumlu etkilenir. TCMB’de FED’in faiz indirimi sonrası beklentilere paralel politika faizini sabit bıraktı. Merkez Bankası duyurusunda şu hususlara vurgu yaptı: Aylık enflasyon ana eğiliminde değişim yok.Temel mallarda enflasyon düşük, hizmet enflasyonu son çeyrekte düşecek. Sıkı duruş enflasyon beklentileri tahminlere yakınsaya kadar sürecek.

Ekonomi politikalarının bütüncül olması çok önemli. Fiyat istikrarı tesis edilmeden makro ekonomik göstergeleri optimum seviyede tutmak mümkün olmuyor. Tüm çözümleri para politikası ile gerçekleştirmek de olası değil. Maliye politikası, üretim politikası, vergi politikası, sağlıklı bütçe politikası ile bütünleşik ekonomi programları ancak ehliyetli ve liyakatli yöneticilerle olumlu sonuçlara gidebilir. İtaat ve sadakat esasına dayalı yöneticilerle bir yere varılamaz. Bütün bunlardan öteye evrensel standartlarda bir hukuk ve demokrasi düzeni yaratmadan sadece yukarıda sayılan bu politikalarla da optimum makro göstergelere ulaşmak mümkün değil. Örneğin Alman Sanayileri Federasyonu ile Fraunhofer Enstitüsü’nün birlikte her yıl yayınladığı “İnovasyon Kapasitesi Endeksi”ne göre Türkiye 35 önemli ekonomi arasında 30. sırada yer aldı. Yaklaşık 20 sene önce 2005’te de 28 sıradaymışız. İleri ve kilit teknolojiler,(dijital donanım, kuantum teknolojileri, yapay zekâ, biyoteknolojileri vs gibi) söz konusu olduğunda 34 ülke arasında 34.durumdayız. Demek 20 yılda bir arpa boyu yol alamamışız. Yukarıdaki sonuncu sıralardan kurtulmadan ne refahımızı arttırabilecek ne de daha demokratik ve hukuki güvenli ortam sağlayabileceğiz.