Bir savaş tarihçisi kalksa, sonuçlarına göre insanlığa en zararlı savaşları sıralasa, galiba İkinci Dünya Savaşı bu listenin başında yer alır. Daha önceki savaşlar herhangi bir coğrafyayı işgal savaşıyken, İkinci Dünya Savaşı; bir rejimi dünyaya dayatarak, insanlığın geleceğini işgal etme savaşına dönüşmüştür. Savaştan sonraki ilk işgal hareketi dünya para sisteminin işgali olmuştur. ABD’deki Bretton Woods kasabasında yapılan anlaşma ile dünyada uyulması gereken parasal ve ticari kurallar belirlenmiş ve ABD doları (USD) altına dayalı rezerv para haline getirilmiştir. Giderek doların altına bağlılığı kaldırılmış, karşılıksız dolar dünyaya dayatılmıştır. ABD ve onun dolarını basan Yahudi bankerler; bütün dünyayı dolar hegemonyası ve kontrolü altına almışlar, bu yolla ulusların gerçek bağımsızlıklarını ortadan kaldırmışlardır.
İkinci Dünya Savaşından Ulus Devletlerin bağımsızlığı; Birleşmiş Milletler ile de kontrol altına alınmıştır. Yine ABD’de, bu sefer San Francisco’da Nisan 1945’te ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin, yani o zamanki dünyanın beş büyüğü; bir Birleşmiş Milletler Anayasası hazırlamışlar ve bir Güvenlik Konseyi kurarak her türlü karar yetkisini ellerine almışlar, bu beş büyük devletten herhangi birinin veto ettiği hiçbir kararın yürürlüğe girmediği bir işleyiş oluşturulmuştur.
Böylece daha baştan gerçek birleşmeyi engelleyen bir anti-demokratik yapı ile yola çıkılmıştır.
Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyinden sonra en önemli konseyi; Ekonomik ve Sosyal Konsey’dir. Bu konseye bağlı, dünyayı bütün boyutlarıyla kontrol altında tutmayı amaçlayan 25’i aşkın alt organ oluşturulmuştur. Bunların en bilinenleri; IMF, Dünya Bankası, GATT gibi ekonomileri kontrol altında tutan örgütlerdir. Bunların yanı sıra; sağlıktan gıdaya, telekomünikasyondan atom enerjisine, çalışma hayatından sanayiye kadar her şey kontrol altına alınmıştır. Bugün dünya düzenini kontrol eden bu örgütler; doların senyorajını yapan ve bu yolla ABD’yi yönlendiren güçlerin etkisi altına girmiştir.
Sözün özü ulus devletleri bir araya getirerek dünyanın sorunlarını çözme amacı ile kurulan Birleşmiş Milletler; ABD’nin ve onu yönlendirenlerin kontrolü altına girmiş, dünya uluslarını birleştiremeyen, tam tersine dövüştüren bir teşkilata, bizim deyimimizle ‘BİRLEŞMEMİŞ MİLLETLER’ haline dönüşmüştür.
Bugün 5 üyeli Birleşmiş Milletlerin karar mekanizması Dünya Güvenlik Konseyi üyesi devletler; dünya silah üretiminin tamamına yakınını üretmekte ve diğer dünya ülkelerine satarak onları örtülü ve açık bir biçimde savaştırmaktadır. Aynı zamanda bu beş ülke dünyanın nükleer tekelini de elinde bulundurmaktadır. Bu ülkeler silahı kendileri üretmiyormuş, nükleer gücü dünyanın üstünde bir tehdit unsuru olarak bulundurmuyormuş gibi, gidip Birleşmiş Milletler çatısı altında UNIDIR kısaltma adıyla bir Silahsızlanma Araştırmaları Enstitüsü kuruyorlar. Adeta dünyanın ulus devletlerinin aklıyla alay ediyorlar. Hem dünyayı sürekli silahlandırıyorlar, savaştırıyorlar hem de sözüm ona silahsızlanmaya çare arıyorlar.
Temelde dünyadaki çatışmaları ve savaşmaları önlemek amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler; dünyayı silahlandıran ve savaştıran beş büyüklerin yüzünden dünyayı hiç birleştirememiş ama hala BİRLEŞMEMİŞ MİLLETLER olarak sözde varlığını sürdürmektedir.
Bu varlığı ve işleyişi yüzünden Birleşmiş Milletler bir sürü eleştiri almaktadır. Bize en tanıdık eleştiri Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Dünya beşten büyüktür” eleştirisidir. Sayın Cumhurbaşkanı nicel olarak haklıdır. Birleşmiş Milletlerin 193 ülkesinin sayısı; Güvenlik Konseyinin beş üyesinin sayısından büyüktür. Ama nicelik olarak bu büyüklük doğru değildir maalesef. Çünkü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi beş büyük ülke; dünya silah teknoloji üretim ve pazarlamasının tamamını elinde bulundurmaktadır. Üstelik beşi de nükleer güç sahibidir.
Bu 5’in niteliksel gücü niceliklerinden büyüktür. Maalesef büyüktür.
Sonuç olarak, Birleşmiş Milletler ve onun Güvenlik Konseyi artık işlevini yitirmiş ve dünyanın Savaş Konseyi haline dönüşmüştür. Dünya barışı için kurulan Birleşmiş Milletler; artık dünya barışına hizmet edecek bir kuruluş olmaktan çıkmıştır. Yeni bir zeminde, yeni şartlarla dünyayı bir araya getirecek bir örgüte ihtiyaç vardır.
Ama nasıl?