İstanbul Ümraniye’deki hırsızlık operasyonu esnasında 19 yaşındaki Yunus Emre Geçti’nin silahlı saldırısı sonucu şehit olan polis memuru Şeyda Yılmaz, memleketi Sivas’ta toprağa verildi. Şehidimiz son yolculuğuna uğurlanırken tabutu başında yalnız annesi, babası ve eşi değil, tüm Türkiye dünyalar güzeli gencecik polisinin ölümüne gözyaşı döküyordu.
Aynı çatışmada ayağından yaralanan Yunus Emre Geçti’nin annesinin gazetecilere söyledikleri ise dinleyenlere bir ders gibiydi. Sözleri ile sanki toplumdan özür diliyor hesap veriyordu. Bir yandan da oğlunu doğru yola getirmek için beyhude verdiği mücadelede ne kadar yalnız ve çaresiz kaldığından şikâyet eder gibiydi. “Oğlumu ben ihbar ettim. Bu çocuk düne kadar hala elini kolunu sallayarak dışarıda serbest dolaşıyordu ”
Emre Geçti henüz 19 yaşındaydı. Uyuşturucu kullanıcısı ve satıcısıydı. Hırsızlıktan istismara saldırıya kadar tam 26 suç kaydı vardı. Silahlar ve lüks arabalarla sosyal medyada mafyavari pozlar vermesi çok şey anlatıyordu. Çocukluğundan beri suça sürüklenen Geçti’nin suç dolu geçmişine rağmen ceza almadan toplum içinde böyle serbest dolaşması birçok soruyu da beraberinde getiriyordu. Annenin de şikâyeti bundandı.
“Biliyorum şimdi bilir bilmez herkes önce Yunus’un ailesini eleştirecek. Bir anne baba çocuğunun bu halde olmasını ister mi? Benim de canım yanıyor. Polisimiz ölünceye kadar keşke ben ölseydim. O silahı ben yeseydim. Ben kurşunlara gelseydim. Ben çocuğumun bu kadar kötü olmasını ister miydim? İşlediği 26 suçun hiç mi cezası yoktu? Devlet bunu niye içeriye atmadı? Niye dışarıda elini kolunu sallayarak dolaşmasına göz yumdu? Bu çocuk madde bağımlısı, bu çocuk madde satıyor, bu çocuk madde kullanıyor! Bunların hepsini söyledim ben. Kendim ihbar ettim, buldurdum. Ben yoruldum ve gerçekten çok üzgünüm”
Günlerdir gözlerimin önünden şehit polisimiz Şeyda’nın o güzel masum yüzü gitmiyor. Ve yarı çıplak bir çöp torbasına sokulmuş katilin, henüz çocukluktan yeni çıkmış küstahça sırıtmaya çalışan şaşkın yüzü.
Tanrım! Suç ve çocuk hiç yan yana gelmemesi gereken iki kelime değil midir? Doğarken her çocuk masum değil midir? O masum çocukları bu çöp torbasının içindeki çocuk haline getiren ne yazık ki başta içinde doğup büyüdüğü aile olmak üzere okul ve çevredir. Yani bu toplumdur. Çocukları okul sistemi içinde tutamayan devlettir. 4+4+4 gibi çağ dışı bir uygulamayla çocuklara bir meslek bile kazandırmadan dört senede sokağa barakan eğitim sistemidir. Çocukların okul ve akran çevresi yetişmesinde çok önemli olduğunu hepimiz kendi deneyimlerimizden biliyoruz. Eğer çocuk okul sisteminin dışına itilirse, okuldan kaçarsa, disiplin cezalarıyla okuldan uzaklaştırılırsa, okulda başarısız olursa bunların her biri çocukları suça sürükleyen nedenlere dönüşebilir. Arkadaş çevresi oldukça önemli çünkü özellikle ergenlik döneminde bir gruba ait olma ihtiyacıyla çocuklar sapma davranışında bulunabiliyorlar. Bu nedenle ailelerin çocuklarının kimlerle iletişim içinde olduğunu takip etmesi, öğretmenlerin okul içinde çocukları takip etmesi önemlidir. Okuldaki rehberlik servislerine verilen önem arttırılmalıdır.
Bütün bu çevresel faktörlerin yanında elbette çocuğu suça iten bireysel fiziki ve psikolojik etkenler gibi faktörlerde vardır. Ama bunlar tek başına suçu oluşturmaya neden değildir. Bu yüzden burada daha çok çevresel faktörlerden bahsediyoruz.
Çocuğun içinde yaşadığı aile, bulunduğu sosyal çevre, okul ortamı, içinde yaşadığımız toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel değerleri, eğitim seviyesi, sosyal sorunlar, ne yazık ki hepsi suç ve çocuk kavramını bir araya getiriyor ve çocuğu suça sürüklüyor. Tabii ki toplumda değer verilen rol modellerin ve sosyal medyanın da çocukların suça sürüklenmesindeki etkisi çok fazla. Bu teknolojik aletleri, sosyal medyayı ya da içerikleri ne şekilde kullandıkları önemli. Çok şiddet içerikli uygulamalar söz konusuysa, vakitlerini bunlarla geçiriyorsa, çocuklar için olumsuz rol modeller teşvik edip, şiddete meylettirebilir. Bu noktada ebeveynlerin kontrolü oldukça önemli. Yani çocuk tableti ne kadar kullanıyor? Nerelere giriyor? Neleri izliyor? Bunları iyi takip etmek gerekiyor.
Türkiye’de suça sürüklenen çocuk sayısı son 10 yılda hızla artarak ikiye katlandı. 2022 yılında 200 binden fazla çocuk suça sürüklendi. Suça sürüklenen çocuk sayısı son dönemde artış eğiliminde. 2010’larin başında bu sayı 100 binin altındaydı.
Bakalım bu sorunun araştırılması ve tartışılması için TBMM’ne soru önergesi veren bir milletvekili çıkacak mı?