GÖZLEM’e ikinci dönüş!..

Orda bir köy var, uzakta

O köy bizim köyümüzdür.

Gezmesek de, tozmasak da

O köy bizim köyümüzdür.

 

Orda bir ev var, uzakta

O ev bizim evimizdir.

Yatmasak da, kalkmasak da

O ev bizim evimizdir.

 

Orda bir ses var, uzakta

O ses bizim sesimizdir.

Duymasak da, tınmasak da

O ses bizim sesimizdir.

 

Orda bir dağ var, uzakta

O dağ bizim dağımızdır.

İnmesek de, çıkmasak da

O dağ bizim dağımızdır.

 

Orda bir yol var, uzakta

O yol bizim yolumuzdur.

Dönmesek de, varmasak da

O yol bizim yolumuzdur.

 

Ahmet Kutsi Tecer’in “Orda bir köy var uzakta” şiirini, Balıkesir’in Manyas İlçesi’nin Çavuşköy’lüsü Öcal Uluç çok sever…

Ve de 4 Ekim’de 89’uncü yaşına basarken, der ki:

Orda bir gazte var, yakında

O gazte bizim gaztemizdir.

Yazmasak da, çizmesek de

O gazte, bizim gaztemizdir.

Orda bir gazte var, yakında

O gazte elbet bizim,

Kuruluşta vardık, orda…

Gider, gelir; gene varız!..

 

++++++

 

SÖZÜN ÖZÜ

Bir milletin yaşlı vatandaşlarına karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır…

Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur.

Mustafa Kemal Atatürk…

 

 

 

 

++++++

Şair Eşref  Yaşasaydı, ne yazardı? /Cehtizâde – 157)

“Alışveriş”e dair hiciv…

Hayli demdir sormaktalar, “heccav küser mi kaleme?”

Ol yumurta küfesiyle, gel hesap ver el-aleme…

Hem ikiye oldu taksim, hicivsever geçinenler

Hem de belli oldu saflar; duyun, bakın ne derler?

Kitabımı basmayanlar, eydür “sözünü sakınma”

“Gel koyalım gazeteye… suya sabuna dokunma!”

Cehtizâde, “bizden ırak başına çorap örsün”

“Madem öyle, şimden gerû, dostlar alışveriş görsün…”

Nihat Demirkol

++++++

Neden döndüm?

4 Ekim, benim doğum günüm. 89 yaşına bastım. 69 yıldır bu meslekteyim.

Atatürk’ü yazmak için döndüm…

GÖZLEM’in çıkışından beri beraber olduğum “sevgili dostum ve patronum” Çetin Gürel’in ve GÖZLEM’de yayın kurulunda yıllarca beraber olduğum arkadaşlarımın “Dönmelisin” dedikleri için döndüm.

“83 yıl beraber olduğum sevgili kardeşim, dertdaşım, sırdaşım, dostum, arkadaşım” rahmetli Hıncal Uluç’un “Artık yazmaktan, bu işle uğraşmaktan bıktım, bırakacağım” dediğimde “Sakın ola ki bırakma abi, boşlukta kalır, bu mesleğe ve ülkeye yapmakta olduğun görevi de yarıda bırakırsın. Göreve devam.” ısrarını bana “vasiyeti olarak” kabul ettiğim için döndüm.

Ve de… İlk dönüşümde, büyük dost ve “gazetemizin ‘fotoğraflarla yazan’ yazarı” rahmetli Can Kıraç’ın “Tebrik” başlıklı mailini “tekrar” okuduğum için döndüm: “Öcal Usta! Gözlem’e dönüş yazınızı okudum. Hıncal Usta’mı anarak sizi kutluyorum. Görüş ve yorumlarınıza muhtaç olduğumuz bir dönem yaşıyoruz… Başarılar diliyorum.”

+++++

Basınımızın büyük kaybı…

Ben Tercüman Gazetesi’nin İzmir – Ege temsilciliğini yaparken, genel yayın müdürümdü Güneri Cıvaoğlu…

Benden 3 yaş küçüktü…1950’li yılların sonlarında, 1960’lı yılların başlarında Ankara Rüzgarlı Sokak’ta ben Yenigün, sonra Öncü gazetelerinde, O, İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in çıkardığı Akis Dergisi’ndeydi; zaman zaman beraber olur, sohbet ederdik. Sonra O İstanbul’a gitti, ben de İzmir’e geldim…

Kişiliği, kültür ve bilgisi ile tanıdığım, beraber çalıştığım en iyi meslektaşlarımdan, en sevdiğim genel yayın müdürlerimdendi. “Örnek” bir gazeteci idi; yeri zor dolar…

Ailesine, basınımıza, dost, arkadaş ve meslektaşlarına baş sağlığı dilerim. Nur içinde yatsın, mekanı Cennet olsun…

+++++

“Yaşlılar da yapabilir” diyor, Hikaye!..

Bu yaşta, “gazeteciliğine devam edip edemeyeceğimi” bilmiyorum. Ama “yazı yazabileceğimi” biliyorum…

Ne demiş bilgeler; “Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilseydi!..”

Amma… Bana ve “benim yaşımdakilere ‘Yapabilirsiniz ve yapmalısınız” mesajını gönderen bir hikayeyi “ikinci dönüşümdeki” ilk yazıma alacağım.

İşte, “birinci dönüşümdeki ilk yazıma da aldığım” HİKAYE…

… Çok eski zamanlarda kötü bir âdet varmış. Yaşlılar artık iyice ihtiyarlayıp iş yapamaz duruma geldiklerinde ormana götürülür, orada yırtıcı hayvanlara bırakılırmış.

İşte o günlerde bir gün bir oğul, yanına oğlunu da alarak, ihtiyarlamış babasını yaşlılardan birini oğlu ormana götürüp bırakmış.

Evlerine dönüyorlarmış ki, Torun oyuncak kızağını dedesinin yanında unuttuğunu fark etmiş. Babasına “Dönüp alalım” demiş. Babası umursamamış. Torun üstelemiş; “Kızağımı almalıyız, yoksa sen yaşlandığında ben seni neyle ormana götürüp bırakacağım…”

Oğul o an anlamış ki, ihtiyar babasının kaderi, yaşlandığında kendi kaderi olacak. Dönüp babasının ellerini çözmüş. Alıp eve geri getirmiş. Samanlıkta saklayıp her gün ona gizlice yemek vermeye başlamış.

Bir süre sonra köyde hayvanlar arasında bir hastalık yayılmış. Hayvanlar birbiri arkasından ölüyormuş.  İhtiyar oğluna “Hasta hayvanları, iyilerden ayır. Onlara şu, şu otları yedir, hastalanmalarını önler” demiş. Oğlu, ihtiyar babasının dediklerini yapmış. Gerçekten de onun hayvanları arasında ölüm azalmış. Çoğu kurtulmuş.

Bayram geldiğinde her sene olduğu gibi, o sene de köy halkı kurbanlar kesmeye başlamış. İhtiyar oğluna “Hastalıktan Köyde hayvan çok azaldı. Senin de fazla hayvanın yok. Bu sene kurban kesme.” Öğüdünü vermiş.

Gerçekten de bir iki ay içinde köylüler tarlalarda çalıştırılacak hayvan sıkıntısı çekmeye başlamışlar. Babasını dinleyen Oğul bütün tarlalarını işlemiş…

İlkbahara doğru köyde “ekmek yapacak tahıl” kalmamış. Ama asıl sorun, tohumluk olarak kullanabilecek kadar bile tahıl olmamasıymış.

İhtiyar bu konuda da oğluna öğüt vermiş; “Sıcak tutsun diye, ahırın çatısını samanla doldurmuştum. Onları çıkar, yeniden döv. Oradan tohumluk buğday çıkarabilirsin.”

Oğlan, ihtiyar babasının dediğini yapmış. Köyde tohumluğu olan tek aile onlar olmuş.

Sonunda köy halkı bu gencin büyücü olduğunu düşünmeye başlamış. Öyle ya, herkesin işi kötü giderken, O, garip bir şekilde kötülüklere bir çare bulunuyormuş. Evi gözlemeye başlamışlar. Sonunda da gerçek anlaşılmış, ihtiyar babanın hâlâ yaşadığı ortaya çıkmış. Köylüler genci krala şikâyet etmiş. Kral önce yasalarını hiçe sayan gence kızmış.

Ama olup bitenleri dinledikten sonra “iyi ve yerinde bir öğüdün çok şeyi değiştirebileceğini” kabul edip, ihtiyarlarla ilgili yeni bir kanun çıkarmış.

Demiş ki; “Bundan böyle çocuklar, anne ve babalarına yaşlılıklarında bakacaklar. Onların gönlünü hoş tutacaklardır. Çünkü onların hayat deneyimlerinden her zaman için öğrenebilecekleri şeyler vardır.”

++++++++

 

Erdem… Ve politika

Dönme vakti

İnandığın her şeyin aksi oluyorsa,

Yabancı diyarlardaysan eğer,

Saatler güzellikleri yok ediyorsa,

Bilmelisin dönme vaktinin geldiğini.

++++++