Ortadoğu’daki savaş Türkiye’yi de içine çekerek yayılır mı?

Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Hamas’ın İsrail’e saldırısı ve İsrail’in karşı saldırılarıyla başlayan savaş birinci yılını doldurdu. Savaşın başladığı günlerde yaptığımız değerlendirmelerde; bu savaşta Hamas’ın hiçbir kazanımının olmayacağını, aksine Hamas’ın hareketinin İsrail’in işine yarayacağını, İsrail’in; bölgedeki hedeflerine ulaşmak için bu saldırıyı bahane edeceğini, Lübnan, Suriye ve İran’ı savaşın içine çekmeye çalışacağını ifade etmiştik.

Lübnan’da yuvalanan İran destekli Hizbullah; İsrail’in Gazze’deki katliamlarını gerekçe göstererek savaşa müdahil oldu. Buna karşılık İsrail; önce Lübnan’da çağrı cihazlarını ve telsizleri uzaktan komuta ile patlatarak Hizbullah’ın haberleşme ağını çökertti, ardından düzenlediği saldırıyla Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı Hizbullah’ın komuta kadrosunun büyük bölümüyle birlikte yok etti. Şimdi de Lübnan’ın güneyini işgal etmek için kara harekâtına hazırlanıyor. Bu maksatla bölgedeki zırhlı birliklerini takviye etti.

Hizbullah’ın tek başına İsrail’le mücadeleden sonuç alması mümkün değildir. Bence Hizbullah’ın saldırıları İsrail’in savaşı bölgeye yayma planına katkı sağlamaktan başka bir işe yaramamıştır.

İsrail’in Lübnan’ı işgal planına en büyük tepki İran’dan geldi. İran 1 Ekim günü akşam saatlerinde İsrail’e 180-200 civarında füze attı. İsrail buna çok şiddetli karşılık vereceklerini ilan etti. İran’ın cevabı ise İsrail’in karşılık vermesi durumunda saldırıların şiddetini artıracakları oldu. Bu gelişmeler üzerine ABD tavrını netleştirdi. İsrail’e desteğini en açık şekilde deklare etti. Bölgedeki askeri unsurlarını takviye ederek gelişen durumlara karşı İsrail’in yanında yer alacağını açıkça ortaya koydu. Şimdi bizler savaşın bütün bölgeye yayılıp yayılmayacağını konuşuyoruz…

İsrail’in bölgede geniş bir hakimiyet alanı oluşturma çabası yıllardır gündemdedir. Arkasındaki ABD ve başta İngiltere ve Fransa olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinin desteği de bilinmektedir. Ortadoğu hakimiyeti projesinin asıl sahibi Başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerdir.  İsrail, bu emperyalist devletlerin Ortadoğu’daki ileri karakoludur. Bunları durdurmak ya da yavaşlatmak için yapılması gereken; bölge ülkelerinin bir araya gelerek müşterek mücadele kararlılığı göstermesidir. Bu da şimdilik mümkün görülmemektedir. Çünkü bölge ülkeleri hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle ilişkilerinde etnik, kültürel ve asıl önemlisi mezhepçilik üzerinden derin ayrılık içindedirler. Bazı bölge ülkeleri açık açık bu emperyalist proje sahipleriyle işbirliği içindedir. Bazıları tarafsız görünmekte, bazıları ise görünürde bu gelişmelere karşı olduklarını söylerken emperyalist projenin sahipleriyle ilişkilerini gizli gizli sürdürmektedirler. İran-İsrail geriliminde İran’ı destekleyen bölge ülkesi yok denecek kadar azdır. Dikkat edilirse uluslararası toplumun tepkisi de sadece göstermelik söylemlerden ibarettir. Bölgedeki savaşı, yıkımı, katliamları durdurmak için somut hiçbir girişim yoktur. İnisiyatifin bütünüyle Ortadoğu’yu şekillendirmek için harekete geçen emperyalist bloğun elinde olduğu görülmektedir. Durum böyleyken Ortadoğu’yu hedefine koyan emperyalist bloğun amacına ulaşmadan durmasını beklemek mümkün değildir. Bu da bölgedeki savaşın ve gerilimin yayılarak devam edeceğini göstermektedir.

Savaş bölgeye yayılırsa, İran-İsrail gerilimi tırmanır ve iki ülke arasında açık bir savaşa dönüşürse ABD’nin doğrudan müdahale ile İsrail’in yanında yer alacağı son derece açıktır. ABD de bunu deklare etmiştir. Bu durumda tıpkı Irak ve Suriye’de olduğu gibi NATO’yu devreye sokması sürpriz olmayacaktır. İşte o zaman Türkiye nasıl bir tutum takınacaktır? Bence bizim asıl düşünmemiz ve önlem almamız gereken konu budur. Türkiye’nin İran’la aynı cephede yer alması mümkün görünmemektedir. Halen ABD’nin Malatya Kürecik’teki radar üssü faaliyettedir. Bu radar üssünden, İran’ın havadan yaptığı saldırıların anlık olarak ABD’ye rapor edildiği konunun uzmanları tarafından dile getirilmektedir. Bu iddialar karşısında ülkemizdeki sorumlu makamlar derin bir sessizlik içindedirler. Kürecik radarının yanında İncirlik Üssü de halen faaliyetini sürdürmektedir. İran-İsrail geriliminin tırmanması ve açık bir savaşa dönüşmesi durumunda Kürecik radarı ve İncirlik Üssü İran’ın öncelikli hedefleri arasında olacaktır. Bu da Türkiye’nin kaçınılmaz olarak İran’ın karşısında, ABD ve İsrail’in yanında yer alacağı anlamına gelmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan; yaptığı son açıklamada “İsrail’in vadedilmiş topraklar hezeyanıyla Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır” diyerek ülkemiz için tehdit oluşturan gelişmelere dikkat çekmiştir. Gerçekten de emperyalist projenin hedefinde ülkemiz de vardır ve gelişen durumların ülkemizi nasıl etkileyeceği yıllardır konuşulmaktadır. Eğer böyle bir tehdit söz konusuysa hangi önlemlerin alınması gerektiği üzerinde ciddi bir şekilde durulmalıdır. Ülkemizde siyasetçilerimiz; bu tehditlere karşı somut önlemler almak yerine hamasi söylemlerle iç siyaseti dizayn etme çabası içindedirler. Oysa tehdidi tanımladıktan sonra, muhataplarımızın hangi yöntemlerle ülkemize müdahale edebileceği üzerinde durulmalı, düşmanın kullanacağı yöntemlere karşı önlemler geliştirilmelidir.

40 yıldan fazla zamandır bölgeyi şekillendirmek için harekete geçen emperyalist devletler Türkiye üzerindeki hedeflerine adım adım yürümektedirler. Ülkemizde bölücü terör örgütü PKK’nın, Siyasal İslamcı odakların, tarikat ve cemaatlerin arkasında bu emperyalist devletler vardır. Ülkemizde bir taraftan Türk-Kürt çatışması, bir taraftan dinci-laik, bir taraftan Alevi-Sünni ayrışması körüklenirken diğer taraftan kurucu değerlerimiz tartışılmakta, Atatürkçü Düşünce karşıtlığı sistematik hale getirilmeye çalışılmaktadır. Bence bu durum ülkemizi hedeflerine koyan yayılmacı emperyalist devletlerin ve içimizdeki iş birlikçilerin eseridir. Dikkat edilirse ülkemizdeki durum; Irak’ın, Suriye’nin, Libya’nın bölünüp parçalanması sürecindeki durumla benzerlik göstermektedir.

Bence Türkiye’nin İsrail’e doğrudan fiili müdahalede bulunmadığı sürece ABD ve İsrail’in Filistin ve Lübnan’dan sonra Türkiye’ye saldırmaya kalkması mümkün değildir. Türkiye’nin de İsrail’e doğrudan fiili müdahalede bulunmaya niyeti olduğunu düşünmüyorum. Emperyalist blok; devlet adamlarımızın İsrail karşıtı söylemlerinden alınarak ülkemize saldırmak yerine bizi içimizden parçalayarak hedeflerine ulaşmaya çalışacaklardır. Irak, Suriye ve Libya gibi ülkelerde de aynısını yapmışlar, iç çatışmalarla kıvama getirilen bu ülkelere demokrasi ve özgürlük getirecekleri vaatleriyle fiili müdahalede bulunmuşlardır. Bütün bunlar gözlerden uzak tutulmamalı, asıl mücadele ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, bölücü cepheye karşı yapılmalı, ulusal birliğimizi ve beraberliğimizi koruyacak önlemler geliştirilmelidir.