Bu haftanın yazı konusunu düşünmeye başladığımda Sayın Cumhurbaşkanının açıklaması gündeme düştü. Foreks Haber’de yer alan açıklaması şöyle:“Uyguladığımız ekonomi programıyla 6 yılın birikimi olan sıkıntıları çözme yolunda önemli mesafe kat ettik. İnşallah sene başından itibaren rahatlama, insanımızın günlük hayatına da net bir şekilde yansımaya başlayacaktır.”Bu açıklama son 6 yılda yapılan yanlış ekonomi politikalarının bizi bugünlere getirdiğinin siyasi iktidarca kabulü anlamına geliyor.Yazılarımızda sürekli tekrar ediyoruz. 2018 yılından bu yana izlenen ekonomik politika yanlışlıkları (Negatif reel faizli para politikası ile fakirden zengine servet transferi, katılaşan atalet oranı, artan yüksek enflasyon, düşen potansiyel büyüme ve inanılmaz derecede artan fiyatlama ve beklentilerdeki bozulmalar, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki gelir dağılımı adaletsizliğini aratmayacak derecedeki alt gelir gruplarındaki fakirleşme) bizi bu noktaya getirdi.
Son genel seçimler sonrası izlenmeye başlanan “Rasyonele Dönüş” ekonomi programının ana hatları itibarıyla başlangıcının doğru olduğunu belirtmiştik. Ancak bununla beraber programın bütüncül olmadığını, sadece para politikası ile bir yere varılamayacağını, bunun yanında mali, idari ve yapısal önlemlere başvurulması gerektiğini, programın bölüşüm tarafının çok eksik olduğunu, özellikle ücretli, emekli, çiftçi, küçük esnaf gibi alt gelir gruplarını destekleyici önlemlerin alınması gerektiğini, üst gelir gruplarına yönelik getirilecek vergilerle gelir dağılımı bozukluğunun bir ölçüde de olsa azaltılacağını, böylelikle programın “güven” eksikliğinin giderilebileceğini ifade etmiştik. Ancak program uygulamalarının rezerv iyileştirme, KKM miktarları azaltma, cari açığı iyileştirme yönünde adımlarını başarılı bulmakla birlikte yukarıda belirttiğimiz eksiklikler nedeniyle gelecek yılda da aynı politikaların sürdürülmesi halinde rahatlamayı bırakın alt gelir gruplarının ekonomik durumunun daha da kötüleşeceğini düşünüyoruz. Nedenlerini şöyle sıralamak mümkün;
– Enflasyonda istenilen ölçüde mesafe alınamıyor. Mal enflasyonlarında düşüş izlenmekle birlikte, hizmet enflasyonlarında katılık aynen devam ediyor. TÜFE’nin B ve C endekslerinde yavaşlama gerçekleşemedi. Aylık enflasyon ortalamaları yüksek. Mevsimsellikten arındırılmış (TÜİK’çe yeni açıklanan) son iki ayın ortalama enflasyonu %2.82, yıllık bazda %40’a geliyor. Kira enflasyonu %117’lerde.
– Programa güven oluşturulamadığından hane halkı, reel sektör ve piyasa beklentileri çok farklı. 2018 krizinde en çok şirketler kesimi zorlanmıştı. Bu kez hane halkı çok zor durumda olduğundan bu kesimin 12 ay sonraki enflasyon beklentisi %94’lerde. Bu kesimin beklentileri düzelmeden fiyat istikrarını tesis etmek mümkün değil.
– Jeopolitik nedenlerle petrol fiyatları tekrar yükselme eğiliminde. Şimdiye kadarki fiyat seviyesi cari açığımızın iyileşmesine önemli katkı verdi. İsrail’in, İran’ın petrol tesislerini bombalaması olursa petrol fiyatları tekrar handikap oluşturabilir.
– Sanayi sektörünün sert daralması devam ediyor. Son açıklanan rakamlara göre aylık bazda %1,6, yıllık bazda daralma oranı %5,3’e yükseldi. PMI sipariş oranlarında da benzer düşüşler mevcut. Bu daralma 2023 Şubat’ından bu yana en sert yıllık düşüş. Bu yılın Nisan ayından bu yana daralma artarak devam ediyor. İşsizlik rakamları açıklandı. Daha çok dikkate aldığımız geniş tanımlı işsizlik %27.2’ye yükseldi.
– Parasal büyüme oranları ile döviz kuru artış oranları arasında açıklık var. Ekim itibariyle döviz kurunun yıllık artış oranı %24.4 olmamasına karşın M3 para arzının yıllık artışı %43.34. (Kur etkisi arındırılmış oranı %31.65) Bu iki oran birbirine yaklaştırılamadığından beklentiler çıpalanamıyor.
– Öngörülebilirlik azalıyor. Hedefler ile gerçekleşmeler arasında sapma oranı yüksek. 5 Eylül’deki OVP’de (Orta Vadeli Plan) 2024 ve 2025 yılı hedefleri %41,5 ve %17,5 olarak revize edilmişti. TCMB’deki hedefler sırasıyla aynı dönemler için %38 ve %14’tü. Bu şekildeki revizyon öngörülebilirliği azaltıyor. Oysa öngörülebilirlik bir ekonomi için yatırım ufkunun uzamasından risk priminin gerilemesine kadar pek çok yönden önem arz ediyor. (TEPAV Coşkun Cangöz 9.10.2024 tarihli makalesi)
– Geniş halk kitlelerinden programın başarısı için fedakârlık beklenirken kamu yeterince tasarruf etmediği gibi yüksek bütçe ve nakit harcama açıkları veriyor. (2024 tahmini bütçe açığı/GSYH%4.8- %5.2)Bu farklılık programa güveni zedeliyor. Ekim 2024-Ağustos 2025 döneminde 595 milyarı anapara, 1.088 milyarı faiz olmak üzere toplam 1.683 milyar TL borç ödenecek. Ödenecek faizler anaparanın iki katından bile fazla. Son 6 yıldaki yanlışlıkların bedeli çok ağır oluyor. Yukarıda sayılan nedenlerle bu yıl sonu enflasyonu tahminen %45-50’ler arasında gerçekleşecek. Bu orandaki enflasyonu 2025 yılında %17.5’lere düşürmek gerçekten çok sıkıntılı. Eğer ekonomik karar mercii bunu her şeye rağmen gerçekleştirmeye çalışacak olursa önümüzdeki yıl için asgari ücret, memur ve emekli zam oranları en fazla %25-30’lar civarında yapılacak demektir. Bu orandaki zam söylentileri bile sermaye sahiplerini ürkütmüş olacak ki şimdiden bu oranlar civarında asgari ücretlerin kendilerini zor duruma sokacağından devlet desteği istemeye başladılar. Verimlilik konusunda mesafe alamayan özel sektörümüzün sadece teşvik istemesi sorunlara çözüm getirmiyor. Gelişmiş ülkelerde bile sermayenin milli gelirden aldığı pay 1/3 oranında iken ülkemizde sermaye gelirlerinin milli gelire oranı 2/3.Son yıllardaki enflasyonun yüksekliğinde özel sektörün karlılık oranlarındaki yüksekliklerin de payı var.
– 2025 yılında vergi ve harçlara yapılacak zamlar, Yİ- ÜFE verilerinin yıllık ortalamasına göre hesaplanan (Ekim/Ekim 12 aylık) yeniden değerleme oranına göre yapılacak. Buna göre hesaplanan Eylül ayında 12 aylık ortalama %43.76’ydı. Sabit gelirliler dahil tüm vatandaşlar yaklaşık bu oranlarda artacak Emlak, Motorlu taşıtlar v.s. gibi vergi ve harçlara muhatap olacaklar.
Bu yıl sonlarından itibaren 2025 yılı ortalarına kadar ekonomide zorluklar devam edecek, fiyat istikrarının oluşması süresindeki yavaşlık sürecek, dar ve sabit gelirli kesimler daha da zorlanacak. Zaten orta sınıf yok oldu. Yukarıdakiler ve aşağıdakiler (% 20’lik en üst gelir dilimi ile en az geliri olan en alttaki %20’lik kesim) diye adlandırılabilecek durumdaki gelir dağılımı bozukluğu güçlü orta sınıf oluşumunu engelliyor. Orta sınıf demokrasi ve özgürlük talep eder, üst sınıf zenginleşmesinin artmasına bakar. Sosyal dinamikleri şekillendiren orta sınıftır. Ekonomik istikrarın göstergesidir. İstikrarlı bir ekonomi için güçlü orta sınıf gerekli. Bu da ancak dengeli ve adil bir gelir dağılımı ile mümkündür. Uygulanan ekonomi modelinin bölüşüm ayağı eksik olduğundan zengini daha zengin fakiri daha fakir yapan bu modelin göstergesi GİNİ katsayısından (0.443) görüyoruz. Gelir dağılımını daha adil bir duruma getirmeden evrensel standartlarda demokrasi yolculuğumuz yarım kalacaktır. Orta gelir grubunu ayağa kaldırmalıyız.