Günümüzde yeni küresel paylaşım savaşları devam ederken, var olan değerler sisteminin, kuralların da hızla yıkıldığını görüyoruz. Savaşlar bir başka savaşı, yıkımlar bir başka yıkımı tetikliyor. Yarınlar daha iyi olur diye umarken yıkılanların yerine eskinin terk edilmiş, demokrasi karşıtı modelleri geliyor.
Berlin Duvarı’nın yıkılması ile başlayan küreselleşme ve çok kutuplu dünya beklentileri çok geçmeden Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ile tekrar iki kutuplu dünya çekişmesine döndü. Tekrar güçlenen Rusya ve ekonomide Amerika ile at başı rekabette olan Çin için bunun anlamı yolun sonuydu. Avrupa Birliği Avrupa toprakları üzerinde hakimiyet kurarak bir güç oluşturacağını umarken, kendini ABD’nin emelleri yolunda itirazsız gider buldu.
Velhasıl çok geçmedi dünyanın ritmi değişti. Ne demokratik değerler kaldı ne insan hakları. Varsa yoksa güçlülerin çıkarı. Küresel krizler yeniden başladı. Sıcak savaşlara dönüştü. Şiddet karşısında toplumsal vicdan sustu.
Beklenmeyen bir dönemde gelen krizler o kadar etkili ve çeşitli ki her an gözümüz, kulağımız, algılarımız belirsizlik içinde. Daha büyük krizleri bekliyor gibiyiz. Geleceğin ne getireceğini bilememenin tedirginliğinde bunalmış bekliyoruz.
Bu nedenle gözümüz Amerika’da. Amerika’daki seçim kampanyasını dikkatle izler olduk. Çünkü artık biliyoruz ki para ve gücün birleşimi yalnız ekonomi, demokrasi için değil, insan hakları için de en büyük tehdittir.
Nitekim Donald Trump, Butler’da yeniden gerçekleştirdiği seçim mitinginde meşhur bir destekçisini sahneye çıkardı: Büyük girişimci Elon Musk (Tesla, SpaceX, X) izleyicilere bize çok tanıdık gelen, “Amerika’da demokrasinin bekası” için seçimi Cumhuriyetçilerin kazanması gerektiğini söyledi. Trump birkaç kez, başkanlığı kazanırsa iş dünyasına yön veren bir isim olarak Musk’ın önemli bir makama getirilebileceğini ima etti. Avrupa basını pek etkilenmiş görünmüyor ama Danimarka’nın günlük Politiken gazetesi büyük bir tehlikeye işaret ediyor:
Amerikan demokrasisine yönelik tehdit bu defa Donald Trump’ı da aşıyor. Yeni ve büyük tehdit, esasen Trump ve Elon Musk’ın bir araya gelmesiyle doğuyor: Paranın, stratejik ticari çıkarların ve siyasi nüfuzun eşi benzeri görülmemiş birleşimi. Donald Trump’ın seçilmesi halinde, Elon Musk Amerikan tarihinin en büyük oligarkına dönüşebilir.
Örneğin Musk, Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında sallantıda olan eyaletlerden birinde kayıtlı seçmen olarak Cumhuriyetçilerin desteklediği bir imza kampanyasına katılanlara 47 dolar vermeyi vadetti. Her ne kadar ABD’de parayla oy satın almak suç olsa da Musk hukukun arkasında dolanarak parayı bütün kaydolanlara vermiyor. Aksine, ABD Anayasası’nın birinci ve ikinci değişikliklerini (ifade özgürlüğü ve silah hakları) destekleyen bir imza kampanyasına katılanları ödüllendirmeyi vadediyor. Dolayısıyla şeklen ödemeler listeye kaydolan herkese yapılıyor görünmüyor.
Korkulan ikilinin bu denemeleri bumerang etkisi de yapabilir tabii. Demokrat cephedeki kararsız seçmeni harekete geçirebilir. Egosu Donald Trump’ın kini bile aşan birinin ortaya çıkması [Demokratların] başlarına gelebilecek en iyi şey. … Trump diyor ki, demokrasi tehlikedeymiş… Aslında doğru söylüyor. Çünkü tehlike bizzat kendisi! Günümüzde yabancı düşmanlığının, ırkçılığın ve kapitalist açgözlülüğün böylesine vücut bulduğu kişi Elon Musk’dan başka kim olabilir ki. Onun yüzüne bakınca insan kişisel çıkarlar uğruna toplumda kitlesel tahribat yaratma amaçlı sahte haberleri görüyor. Oy pusulasına Kamala Harris’in adını yazmaları için demokrat seçmene bu bile yeterli.