20’nci yüzyılın “en başarılı” lideri; Mustafa Kemal Atatürk

Atatürk… Türklerin atası… Onun hakkında Türkiye başta dünyanın 5 kıtasındaki ülkelerde yüzlerce kitap yazılmış… Bunların içinde 2002’de Amerikalı profesör Arnold Ludwig’in yazdığı bir kitap var; “King of the Mountain /Dağın Kralı.”

Profesör Ludwig, yirmi yıl süren araştırmasında, “20’nci yüzyılda ‘ülkelerine, kıtalarına, bölgelerine ve dünyaya damga vurmuş’ 2000’e yakın lideri” inceliyor.

İçinde “Lenin, Mao, Stalin, Churchill, Roosvelt, Saddam, De Gaulle, Nehru, Gandi, Hitler, Mussolini, Nasır, Arafat, Ho Chi Minh, Fidel Castro, Che Guevara, Tito, Kral Faysal, Muhammed Cinnah, Kral Ferdinand, Nelson Mandela, Birinci Aleksandır, Burgiba, İbni Suud, Nkrumah, Kral Abdullah, Kral Hüseyin, Eyüp Han, Sukarno, Ben Gurion, Sekou Toure, Mucibur Rahman, Truman, Eisenhower, Kennedy, Margret Thatcher, Reagan, Adenauer, Willy Brand, Agustinho Neto, Emanullah Han, İan Smith” gibi kendi ülkelerinde, kıtalarında ve dünyada öne çıkan liderlerin de bulunduğu  377 lidere kadar indiriyor, listesini… Krallar, padişahlar, diktatörler, cumhurbaşkanları, başkanlar, başbakanlar…

 

Psikiyatri Profesörü Arnold Ludwig’in puanlamasında, ölçüm kıstası; “İleri görüşlülük, Yenilmezlik, Karizma, İrade, Cesaret, Ülkesini temsil gücü, Dünyaya örnek olma, Dünyayı etkileme gücü, Yaptığı devrimler, Sosyal mühendislik, toplumu dönüştürme iradesi, Yolsuzluklar ve rüşvet karşısındaki tavırları, Kadın haklarına bakış ve o alanda ne yaptıkları.”

Arnold Ludwig’in 199 ülkenin 1341 yöneticisi arasından 377 lider belirleyerek, analizlerini yaptığı “Political Greatness Scale / “Siyasi Büyüklük Ölçeği” araştırmasında “20. yüzyılın en başarılı liderini” seçiyor; 31 puan ile Mustafa Kemal Atatürk…

Ve de… “King of the Mountain: The Nature of Political Leadership / Dağın Kralı: Siyasi Liderliğin Doğası” adlı kitabını yazıyor.

 

Ludwig’in kitabında analiz edilen liderler arasında “12 puan alan” 2. Abdülhamid’de var. Time’ın kapağındaki fotoğrafın altında bir soru var; “Where is a Turk his own master? / Bir Türk kendi kendisinin efendisi nerede?” sorusu var. Bu sorunun cevabını Atatürk “Türkiye’de” diye verdi ve dünyaca ünlü Amerikan Dergisi Time’a kapak oldu…

 

++++++

 

SÖZÜN ÖZÜ

 

“Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır. / … Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır.”

Mustafa Kemal Atatürk

++++++++

 

ERDEM… Ve Politika

Cumhuriyet, bir faziletler buketidir. Özgür düşünce, özgür fikir ve gönülden yaşanılır aydınlık bir dünya. Bir uygarlık iklimidir cumhuriyet. Hukukun üstünlüğünde güven içinde yaşamaktır. Dahası adil düşüncelerin iktidarı ile aklın ve ilmin berraklığında taassubun her çeşidinin yok edilmesidir.

Ali Naili Erdem

++++++

 

 

Şair Eşref yaşasaydı, ne derdi? (cehdizâde – 160)

 

++++++++++++

 

HAYVAN HAKLARINDA TÜM DÜNYA SINIFTA KALDI

Gazeteci yazar Fulya Omaç’ın “İnsanlar arasında olmak, hayvanlar arasında olmaktan daha tehlikelidir” başlıklı araştırma – incelemesinin ilk bölümünü geçen hafta köşeme koymuştum. O bölüm “Her sene milyonlarca ev hayvanı terk edilerek sokaklara bırakılıyor, barınaklara gönderiliyor. Allah der ki: Hayvanlar benim sessiz kullarımdır. Onlar şimdi zulme susuyorlar ama ‘Hesap Günü’ konuşacaklardır!.. Yeryüzünde güzel yaşasınlar, sonsuzlukta güzel konuşsunlar…” diye bitiyordu… İşte ikinci bölüm…

 

DÜNYADA HAYVAN HAKLARI

Bunların dışında çok sayıda cani ruhlu kişi sırf kendi egoları için hayvanlara akıl almaz işkenceler yapıyor. Kimi köpeği arabanın arkasına bağlayıp kilometrelerce sürüklüyor, kimi minnacık bir kedi yavrusunu tekmeleyerek öldürüyor, kimi sırf türü yılan olduğu için zehirli olup olmadığını dahi bilmeden bu canları gördüğü yerde başına vura vura öldürüyor veya aracıyla eziyor. Kimi kediyi bacağından ağaca asıyor, kimi sırf havladığı için pompalı tüfekle vuruyor, kimi bir lokma ekmek peşinde koşan sokak hayvanlarını içine zehir veya kırık cam parçaları koyduğu etle öldürüyor. Kimi bir ritüele kurban ediyor, kimi yeni bir ev veya araba aldığında hayvan kurban edip kanını alnına sürüyor. Kimi de Kurban Bayramı ibadetini yerine getirirken hayvanlara eziyet ediyor, yazılmasını beklediği sevap, defterine günah olarak yazılıyor. Restoranlarda severek tüketilen deniz ürünlerinden ahtapotun yerken yumuşak ve lezzetli olması için kafasının taşa defalarca vurularak öldürüldüğünü, ıstakozların ise masalara servis edilmeden canlı canlı mangala veya tencereye atılarak pişirildiklerini biliyor muydunuz? Hintli pasifist siyasetçi ve düşünce adamı Mahatma Gandhi “Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir.” der. Hayvanların maruz kaldıkları düşünüldüğünde dünyanın tüm milletlerinin büyüklüğünün ve ahlaki gelişimlerinin sınıfta kaldığı rahatlıkla söylenebilir.

 

HEPİMİZ BİRBİRİMİZ İÇİN YARATILMIŞIZ

Yazmakla bitmeyecek zulümlerle katledilen ve işkencelere uğrayan hayvanlar oysa ki ilk çağlarda önemsenip mağara duvarlarını renklendirmişler, Ortaçağ’da adlarına kitaplar yazılacak, tabloları süsleyecek kadar değerli görülmüşler. Çağımıza gelene dek pek çok iyi ve kötü serüven yaşamışlar. Günümüzde de aynı akıbetleri yaşamaya devam eden hayvanlarla tarih boyunca bir arada yaşayan insanoğlu onların etinden, sütünden, balından, hizmetinden, koruyuculuğundan asırlarca yararlandı. Karınca yuvalarının ağızlarından’yolunun güzargahını buldu, depremlerde enkaz altından köpeklerin içgüdüleri sayesinde kurtuldu. Doğanın küçük ama yaşam için önemi büyük olan arılar için

Einstein, ‘Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır, arı olmazsa döllenme, bitki, hayvan ve insan olmaz’ demiş. Yaratılan her canlının sürdürülebilir bir yaşam için bir rolü var. Hepimiz birbirimiz için yaratılmışız, yaşam çarkının birer dişlileriyiz.

 

KORUYAMIYORUZ!

Tüm nimetlerini insanlara bahşeden doğa ve eski çağlardan bu yana insanlara yoldaşlık eden, gerektiğinde de onları koruyan, etinden, sütünden, yumurtasından, balından yararlandığımız, dostluklarıyla mutlu olduğumuz hayvanlar ne yazık ki sundukları tüm bu nimetlere ve güzelliklere rağmen yeryüzünün en tehlikeli türü insana karşı koruma altına alınma ihtiyacında.

Her canlının yaşamı değerlidir. Bu canlılardan biri de kutsal kitaplarda dahi adları geçen hayvanlardır. Hz. Muhammed hicretteki meşhur devesi Kasvâ, Süleyman Peygamber’le konuşan karınca ve Belkıs’a gönderdiği Hüdhüd kuşu, mağarada yıllarca uyuyan Ashab-ı Keyf gençlerinin köpeği Kıtmir, Hz. İbrahim’e gökyüzünden hediye gönderilen koç, Musa Peygamber’in yılana dönüşen asası, balığın karnındaki Yunus Peygamber, bal üreten arılar, fillerden ordu ve daha birçok hayvanın adı Kur-an’da geçiyor.

 

Elbette ki kimse sevmek zorunda değil, ancak varlığına saygı duymak zorunda. Hiç kimse sevmiyor diye zarar verme lüksüne de sahip değil. Dünya sadece insanlara ait değil. Yaratılan tüm canların yaşama hakkı var. Hayvanları korumak, sadece onlar için değil, doğanın bütünlüğü ve dünyanın geleceği için de hayati bir görev. Bu görev, her birimizin omuzlarına düşen bir sorumluluk. Hayvanlar potansiyel tehlike değil, onlar eko-sistemin koruyucuları. Hayvanlara eziyet ve işkence yapmak bir insanlık suçu. Alman filozof ve yazar Arthur Schopenhauer, “Hayvanlara karşı acımasız olan, iyi bir insan olamaz.” der. İyi birer insan mıyız?

 

++++++

 

Türkiye’de; ‘Hayvanları Koruma Kanunu’na “ÖTANAZİ”

Geçtiğimiz 2 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren yasa , içerdiği bazı maddelerle tüm hayvanseverleri üzdü ve ayaklandırdı. CHP kararı anayasa mahkemesine taşıdı. Meclis’ten geçen yeni yasada ‘Hayvanları Koruma Kanunu’na “ÖTANAZİ” yapıldı. AKP ve MHP oylarıyla Meclis’te kabul edilen yeni kanun kapsamında saldırgan ve hasta olan, rehabilite olmayan hayvanlara ötenazi uygulanacak yani uyutulacaklar, yani öldürülecekler. Nasıl tespit edilecek? Yaşın yanında kurular da yanacak. Hayvanseverler ve hayvan örgütleri kanun maddesinin meclisten geçtiği ilk günden günümüze yasanın iptal edilmesine yönelik mitingler düzenlemeye devam ediyor. Yüreği sevgisiz yetişmiş, çoğu bir sokak hayvanına dokunmamış insanların aksine iyi ki hayvanları seven ve onların haklarını korumaya çalışan böylesi büyük bir kalabalık var. Bu kalabalık sayesinde güneşin hayvanlar ve gelecekleri için de doğacağını umuyoruz. Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Anatole France, “İnsan ruhunun bir parçası hayvan sevgisini tadana kadar uyanmaz.” demiş. Uyandırın onu.

 

YENİ YASA CESARET VERDİ

Kanun çıktığı günden bu yana birçok şehirde toplu köpek katliamları yapılmaya başlandı. Yeni yasa canilere ve kendi suçlarını masum canlara yükleyen belediyelere cesaret verdi. Ankara’da 65 yaşındaki bir cani bir yavru köpeği elindeki tırpanla acımasızca katletti. İzmir’in Menderes ilçesinde geçtiğimiz 5 Eylül’de gebe bir köpek boynundan asılarak katledildi. Niğde Belediyesi, köpekleri katlederek belediyeye bağlı barınağın yakınındaki toplu mezara gömmesini ve bu katliamı ‘kanuna ve vicdana uygun’ açıklamasıyla savundu. Bundan kısa bir süre sonra da 9 Ağustos’ta Ankara Altındağ Belediyesi’nin sokaktan topladığı köpekleri parçalayarak katlettiği basına yansıdı. Bazı belediyeler zamanında kısırlaştırma yapmadıklarından dolayı çoğalan köpek popülasyonunu “kanuna ve vicdana uygun” savunmasıyla hayvanları katlederek çözmeye çalışmaya başladı.

 

*******

 

ÖCAL ULUÇ’UN NOTU: 10 hastanedeki “BEBEK KATLİAMLARI” da hayvan katliamlarının yanına yazıldı; kadın cinayetleri de bir türlü önlenemiyor. Tez elden “Bebekleri ve Kadınları Koruma Kanunu” çıkarılmalı; “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası da yetmiyor; “idam” düşünülmeli!..