Bahçeli’nin “Öcalan” çıkışı iktidarda kalma çabasıdır

Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı,  “Yenidoğan çetesi” ve ölen bebekler, Devlet Bahçeli’nin “Öcalan” çıkışı ve şehit yakınlarının tepkileri, Meclis Başkanı Kurtulmuş’un anayasayla ilgili açıklamaları, Kürt açılımının konuşulduğu günlerde TUSAŞ’a yapılan saldırı, sağlık sektöründe yaşanan skandallar konularında açıklamalarda bulundu.

********

GÖZLEM – “Bebekler başta, öğretmenler ve askerler dahil” on binlerce kişinin katilinin “Meclis’te yapacağı bir konuşma ile ‘terörü bitireceğine’ inanmak” nasıl bir şeydir? Devletin hiçbir “yetkili odağında karar alınmadan ‘böyle bir çağrının hayata geçirilmesini’ beklemek” daha nasıl bir şeydir? Ülkenin “bunca hayati sorunu varken” bu çağrıyı “ülkenin en önemli sorunu” haline getirmek, “Türkiye’de siyasetin nasıl karartılmak istediğini” göstermekten öteye gidebilecek ve Öcalan, “İstiklal Savaşı’nı yapan ve kazanan” kutsal Meclis’in kürsüsüne çıkarılabilecek midir?

K – Abdullah Öcalan, sadece Türkiye’de 10 bine yakın güvenlik görevlisi ve 15 bin civarında sivilin ölümünden sorumlu tutuluyor. Kendisinin Meclis’te istenilenleri söylemesi durumunda terörün biteceğine, başta bu önerinin sahibi Devlet Bahçeli ve onu bu öneriyi yapmaya nasıl ikna ettiği belli olmayan Tayyip Erdoğan ile üst düzey Kürt siyasetçiler ve muhalifler de dahil kimse inanmıyordur. Bu öneri “terörü bitirmek” için yapılmadı. Bu öneri “Erdoğan’ın tekrar başkan seçilebilmesine olanak sağlayacak anayasal değişikliklerin yapılması” ve “gündemin ekonomik sıkıntılardan uzak tutulması” amacıyla yapıldı. Öcalan tecritten arındırılıp, İmralı’dan çıkarılıp, Ankara’ya getirilip, Meclis’e sokulacak ve ortalık “darma duman” olmayacak? Bu mümkün mü? En azından Ankara savaş alanına döner. İyi Parti Genel Başkanı Musavat Dervişoğlu’nun “O canibaşı cesedimizi çiğnemeden Meclis’e giremez” sözleri aşağı yukarı olabilecekleri ortaya koyuyor. Güneydoğu ve Doğu başta ülkede Kürt yurttaşların bulunduğu pek çok bölgede halk sokağa çıkar, bir taraf “kutlamalarda” bulunurken, milliyetçi ve yurtseverler de buna büyük bir şiddetle karşılık verirler. Türkiye bir “iç kalkışma” ortamına girer. Burada en büyük tepkiyi de sözde milliyetçi geçindiği artık ortaya çıkan ve hangi nedenlerle ne şekilde teslim alındığı anlaşılamayan Devlet Bahçeli’nin partisi MHP’liler ve gerçek milliyetçiler gösterirler. İnanılır gibi değil. Milletin aklıyla böyle oynanamaz. Erdoğan CHP’yi “ama montaj, ama şu, ama bu” diye itiraf ettiği montaj videolarla seçim sürecinde PKK ile aynı karede göstererek son genel seçimlerden ve Cumhurbaşkanlığı seçiminden galip çıkıyor ve çok kısa süre öncesinde kadar da her fırsatta DEM ile ortaklık ettiğini ileri sürerek, neredeyse teröristlikle suçluyordu. Bahçeli’nin ise zamanında karşısında olduğu Erdoğan’dan bile daha “düşman” gördüğü kesim, her fırsatta kapatılmasını ve siyasetçilerini parmaklıklar arkasında görmek istediği Kürtçü partiler ve Kürt siyasetiydi. O kadar ki; Bahçeli’nin 13 Mart 2022 tarihli grup konuşmasındaki “Kılıçdaroğlu, iktidar olduklarında, terörist Demirtaş’ı, Sorosçu Osman Kavala’yı serbest bırakacaklarını ifade etmiş. Sorarım sana, Öcalan canisini de serbest bırakacak mısın?” sözlerinin MHP’nin X hesabında hâlâ duruyor olması Bahçeli’nin içinde bulunduğu ikilemi tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Tüm bunlar gitmekte olan, sözde önem verdikleri ne değerleri kendi kişisel çıkarları için nasıl ateşe açacaklarını gösteren bir iktidarın, ülkeye hangi bedelleri ödeterek iktidarda kalmak istediklerini gösteren ibret verici gelişmeler.

 

GÖZLEM – Bahçeli’nin “talihsiz” önerisi ile, kutsal Meclis’in başkanı Numan Kurtulmuş’ un “Anayasa’nın değiştirilemez ve teklif dahi edilemez” ilk dört maddesini yaralayacak “Anayasa’da yer alan ‘Türkiye Devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür’ tabiri değiştirilmelidir” talebi birleştirildiğinde, “Türkiye Cumhuriyeti” devletinin nasıl bir “karanlık geleceğe” itilmek istendiği ortada değil midir: görüşünüz?

K – Erdoğan ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak istiyor. Bunun için pek çok seçeneği uygun bir şekilde kullanmak üzere elinin altında bir kart olarak tutmak istiyordur. Kürt siyasetinin, Apo’nun şartlarının belirgin şekilde iyileştirilmesi dahil belli bazı ödünleri elde ettikten sonra Anayasa’nın ilk 4 maddesi konusunda ısrarcı olmayacağı savı üzerine de oynuyor olabilir. Sonuçta kaç dönemdir büyük baskı altında olan, kazandığı belediyeler kayyumlarla yönetilip, baş yöneticileri hapiste haksızca tutulu bulunan Kürt siyaseti, bir anda nereden çıktığı belli olmayacak bir şekilde ülke gündeminde ön plana yerleşti. Bu beklenmedik durum Kürt siyasetçileri “yeniden” itibarlı hale getirirken, Kürt seçmeni de hiç şüphesiz mutlu etmiştir.

 

GÖZLEM – Hukukçular “Amaç Kürt Devleti kurmak” ve de “Türkiye Cumhuriyeti’ni ‘Türk – Kürt Federasyonu hâline getirmek” yorumunu yapıyorlar. Sizin yorumunuz nedir?

K – Bunu yapmalarına imkan yok. Bahçeli belki Erdoğan’ın tekrar seçilebilmesine dönük bir anayasal değişiklikte Meclis’teki milletvekillerini kontrol altında tutabilir, ama bu Erdoğan’a yetmiyor. Kürt siyasetini tatmin edecek ilk 4 maddenin değiştirilmesine dönük bir gelişme olmadıkça Türkiye’de bir federasyondan bahsedilemez. Buna da MHP’lileri tamamen ikna etmek mümkün değil. Teknik olarak mümkün olsa bile, MHP yerel özerklik ile ilgili 3. maddenin değiştirilmesi için mi oy verecek? Böyle bir değişikliği nasıl oylatacaklar? Değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddeler ancak Kurucu bir Meclis ile yeni bir anayasa yapılırsa değerlendirilebilir. Bu Meclis de Kurucu bir Meclis değil. Diyelim ki yine Anayasa çiğnendi ve AKP’nin uçuk önerisi “Kurucu vekili Meclis” önerisi gibi bir öneriyle oylandı. MHP’liler de bu değişikliğe kısmen oy verdiler. Verseler bile iş referanduma kalırsa bunu milletten nasıl geçirecekler? Bunu Kürt siyasetinin önde gelenleri de biliyordur. Normal şartlarda belediyelerinin hepsine kayyum atayan bir iktidar Kürtlere Federasyon mu verecek?

GÖZLEM – Vodafone Arena Stadı yakınlarında 10 Aralık 2016’da düzenlenen bombalı saldırıda şehit olan polis memuru Hüseyin Dalgılıç’ın babası Şaban Dalgılıç, terör örgütü PKK elebaşısı Abdullah Öcalan’ı TBMM’ye çağıran MHP lideri Devlet Bahçeli hakkında “Bu kadar canı Meclis’e gelsin diye mi verdik?” diyerek suç duyurusunda bulundu. Bu suç duyuruları hızla artacaktır, ne diyorsunuz?

K – PKK terörü ile 10 bine yakın güvenlik görevlisi ve 15 bin civarında sivil şehit edildi. Açılım süreci yaşandı sonuç belli. Erdoğan “bunlara bir şans tanındığını ama bunu kullanmadıklarını” o zaman açıkladı. Cumhur İttifakı 2015’den bu yana MHP – AKP ortaklığında tam bir Kürt siyaseti karşıtlığı ve Kürt düşmanlığı yürütüyorlar. Belediyelerine kayyum atıyorlar, liderlerini hapiste tutuyorlar. Her çeşit Kürt kesim ve onlarla demokratik ilişkiler yürütmek isteyen muhalefet kesimi için “terörist” algısı yaratmak istiyorlar. Bir anda “Erdoğan’ın yeniden seçilmesi ve gündemi ekonomiden uzaklaştırmak” için yazıldıkları bu stratejiye milyonları inandırmaları mümkün değil. Ülkede bu suç duyurularını dikkate alacak bir savcı kaldı mı bilmiyorum ama neredeyse 10 yıldır ana ayaklarından birini Kürt düşmanlığı üzerine oturtan ittifakın tabanını bu yeni “açılıma” ikna etmesi bana “her şeye rağmen” mümkün gelmiyor. Apo’nun dışarıya çıkacağı en ufak bir gelişmede Türkiye birbirine girer. Bunun sokakta ve sandıkta çok ciddi sonuçları olur. Türkiye’nin çok büyük kesimi için 25 bin kişinin ölümünden sorumlu bir terörist başının serbest bırakılmasından bahsediyoruz. Bu mümkün değil.

 

GÖZLEM – Öcalan daha önce de “böyle bir çağrı yapmış” ama Kandil dinlememişti; bu defa “Kandil’in ’emredersiniz’ diyerek, silah bırakması” nasıl sağlanacaktır?

K – Öcalan bir şekilde bir mesaj verebilse bile ne olacak? PKK’nın Türkiye üzerindeki hükmü ne? Öcalan’ın PKK üzerindeki etkisi ne kadar kaldı? Kandil’dekiler silahı bırakıp intihar mı edecek? Türkiye’nin esas sorunu YPG/PYD. Bunun muhatabı da ABD. ABD istemeden bu konuda olumlu bir gelişme yaşanabilir mi? Dediğim gibi, bunlar gerçekleşmesi olası gelişmeler değil. Burada amaç Erdoğan’ın tekrar seçilmesine olanak tanıyacak bir anayasal değişiklik yapılmak. O zamana kadar da gündemin ekonomik sıkıntılardan uzak tutulmasını sağlamak.

 

GÖZLEM – Önemli bir soru daha; “bu çağrıyı yapan” Öcalan affedilecek ve serbest mi bırakılacaktır; ya Kandil’dekiler?

K – Devlet Bahçeli grup toplantısında tam olarak şunu söyledi: “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, ‘Umut Hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanılmasının ön de ardına kadar açılsın”. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ağırlaştırılmış müebbet hapsine çarptırılanların, 25 yıl hapis yapıp bazı şartları yerine getirmeleri durumunda şartlı tahliye ile bırakılmaları gerektiğine hükmediyor. Gerçi AİHM kararları Türkiye’de Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi çok daha basit suçlarla yargılananlar için bile dikkate alınmıyor. Ama burada iktidarın işine geldiği için ‘umut hakkı’ kararı dikkate alınmak isteniyor. Türkiye’de Hukukçulara göre “Öcalan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış bir kişi. Bizim yasalarımıza göre bu ceza terör faaliyetleri için verildiyse şartlı salıverilme durumu uygulanmıyor. Öcalan’ın avukatları 2013’den beri Öcalan’ın ‘umut hakkı’ndan faydalanması için çalıştı. Bu haktan faydalanabilmesi için yasal değişiklik gerekiyor”. Öcalan böyle bırakılmak isteniyor ama nasıl çıkarılacak, nasıl Meclis’e gelecek? Dediğiniz gibi bu durumda PKK’nın silah bıraktığının kriteri ne? Oradaki teröristler ne olacaklar? Bu gelişmeler PKK ile aynı konumda olan PYD/YPG örgüt üyeleri için de mi geçerli olacak? Dolayısıyla bana göre temeli olmayan bu öneri, hiç bir şekilde uygulamaya geçmesi mümkün olmayacak, ancak gündemi oyalayacak ve Erdoğan’ın tekrar seçilebilmesi için değişik seçenekleri devreye sokabileceği bir oyun sahası yaratmaya dönük.

GÖZLEM – Bahçeli’nin “Kürt açılımı” açıklamaları gündemin ilk sırasında yer alırken, TUSAŞ’a yapılan ve 5 şehit verilen, 2’si ağır 19 yaralının olduğu PKK saldırısı yürekleri yaktı. TUSAŞ’a yapılan saldırı, “yumuşama açılımını” nasıl etkileyecektir?

K – Çok vahim bir saldırı. Kimse bu acıyı o şehitlerin yakınları kadar hissedemez. Öte yandan bu saldırı, ülkenin sorumsuzca yönetilmesinin nasıl sonuçları olacağını göstermesi açısından çok ibret verici. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler saldırıyı PKK’nın gerçekleştirdiğini açıkladı. PKK, Erdoğan ve Bahçeli’ye, Abdullah Öcalan’ın kendileri üzerinde ne kadar “etkili” olacağını birinci elden, çok ağır bir mesajla iletmiş oldu! Apo’nun salıverilmesinin konuşulduğu bir ortamda, PKK’nın hiçbir şekilde silah bırakmayacağını gösteren çok açık bir cevap. Ama Erdoğan ve Bahçeli bunu zaten biliyorlardı. Olan şehit olan insanlara olmuş oldu. Bu saldırı vesilesiyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın 29 Ekim kutlamalarını iptal etmesi ise bana göre çok vahim bir hata. Hem iktidarın ekmeğine yağ sürmüş oldu, hem de terör baskısına boyun eğdi. Yapılması gereken normal sürece aynen devam etmek olurdu. Böylece terörizme çok anlamlı bir “Ne yaparsanız yapın, biz buradayız ve yolumuza gerektiği gibi devam ediyoruz” mesajı verilmiş olunurdu.

 

GÖZLEM – Türkiye’nin gündemi maalesef çok hızlı ve çok kötü bir şekilde değişiyor. Geçen ay gündemde Diyarbakır’da 8 yaşındaki Narin Güran’ın canice katledilmesi büyük yer almıştı. İddianame tamamlandı. Sözcü’den Özgür Cebe’nin haberine göre “27 şüpheliden sadece 4 kişiye dava açıldı. Aralarında kolluk kuvvetlerini engelleyenlerin de bulunduğu 8’i tutuklu 23 kişi hakkında ise delil yetersizliğinden takipsizlik kararı verildi. Amca Salim, ağabey Enes, anne Yüksel ile Narin’i dereye atan komşu Nevzat Bahtiyar hakkında müebbet hapis istendi. İddianamede kuran kursundan çıkıp eve gelen Narin’in, ağabeyi ile annesinin evde bulunduğu sırada nedeni belirlenemeyen bir sebepten dolayı öldürüldüğü ifade edildi. Ancak katilin kim olduğu, Narin’in kim tarafından öldürüldüğü ve neden öldürüldüğüne dair açıklayıcı somut bilgi yer almadı. Bu nedenle de ‘4 şüphelinin küçük kızın ölümünden iştirak halinde sorumlu oldukları’ kaydedildi.” Ne diyorsunuz?

K – Takip haberinde de Başsavcılığın, Narin’in “amca ile annenin” ya da “ağabey ile kuzininin” ilişkisini gördüğü için öldürüldüğüne dair iki farklı senaryo üzerinden iddianame taslağı hazırladığı ancak somut deliller olmadığı için bunlardan vazgeçildiği ifade ediliyor. İddianamede ağabey ile ilgili bir detayın da yer aldığı internette yayımlandı. Buna göre ağabey Enes’in, cezaevinden telefonla yaptığı konuşmada ağabeyine “Narin benim diş fırçamı kullanmıştı, bir şey çıkar mı?” diye sorduğu ortaya çıktı. Narin’ni babası, amca Salim ile eşi arasındaki olası ilişki sorusuna “Salim ile eşimin aralarında bir şey olamaz. Salim’e güvendiğimden değil, eşime güvendiğim için” diye yanıt vermişti. Bana göre köyde ve ailede yaşananlar o kadar girift ki, amcanın anneyle veya ağabeyin kuzinle ilişkisi cinayet nedeni olamaz. Burada kandırılması çok kolay 8 yaşındaki bir çocuktan bahsediyoruz. Korkarım cinayet nedeni anne ağabey Narin üçgeninde düğümleniyor.

 

GÖZLEM – Şimdi de gündemde Yenidoğan Çetesi var. Başsavcılıkça hazırlanan 725 sayfalık fezlekede 197 eylem belirlendiği ve 10 bebeğin öldüğü bildirildi. Suç örgütü lideri doktor Fırat Sarı ile İlker Gönen’in 112 çalışanları aracılığı ile tedavisi başka hastanelerde yapılması uygun görülen bebekleri keşfedip, anlaşmalı oldukları hastanelere 10 bin lira karşılığında naklettikleri, bebeklerin hastanelerde gereğinden uzun süre kalmalarını sağlayarak gecelik 8 bin lira gelir elde edildiği, tedavi şartları yeterli olmayan hastanelere sevk edilen bazı bebeklerin kısa sürede öldüğü ortaya çıktı

K – Sorunun temelinde özel sağlık sistemindeki denetimin gerektiği gibi yapılmaması yatıyor. Olaya, konuyla ilgili CİMER’e yapılan şikayetten 17 ay, benzer olayların yaşandığının ortaya çıkmasından 9 yıl sonra el konulmuş olması büyük bir yönetim zafiyeti. Konunun takip edildiği süreçte en az 10 bebeğin hayatını kaybetmesi ayrı bir skandal. Bu süreçte İstanbul İl Sağlık Müdürü olan Kemal Memişoğlu 2 Temmuz’da Sağlık Bakanlığına getirildi. Şimdi siz İstanbul’un 6 Ekim 2016 ile 2 Temmuz 2024 arasındaki İl Sağlık Müdürüsünüz. Bu çeteye ilişkin CİMER’e ilk ihbar 27 Mart 2023’de yapılıyor. 7 yıldır görevde olan bir İl Sağlık Müdürü olarak hiç mi bir şey duymadınız? Bakan “İhbarı alınarak denetimler yapılmaya başladıktan sonra devam eden bebek ölümleri engellenemez miydi?” sorusuna “dosyanın gizli ve savcılıkta olduğu, bu nedenle de bebeklerin ölümü anlamında kendilerine bilgi verilmediği” cevabını veriyor. Mümkün mü? Bir soruşturma yapıldığını öğrendiğinizde şifaen bilgi alamaz mısınız? Hadi savcılık vermedi, siz kendi kontrolünüzdeki hastanelerde ne olduğunu öğrenemez misiniz? İnanılmaz bir ihmaller zinciri. Konunun bir noktasını da ilk ihbar sonrası başlatılan denetimlerin “konunun içinde olup iktidara yakın olan hastanelerde” yapılmamış olması oluşturuyor. Neresinden baksanız tel tel dökülen bir yönetim anlayışı, Apo açılımından PKK terörüne, Narin’in öldürülmesinden Yenidoğan Çetesi’ne Türkiye’ye büyük bedeller ödetiyor.

+++++