Geçtiğimiz hafta İstanbul’da geçirdiğim bir hafta boyunca heyecan verici sergileri gezme olanağı buldum. Bunların başında “fotoğraf alanında en iyileri ve iddialı yetenekleri, Türkiye’den ve dünyadan farklı sesleri ve renkleri içeren” ‘212 Photography İstanbul’ festivali geliyor. Bu yıl yedincisi düzenlenmiş olan festival 200 bine yakın seyirci çekti. Festivali düzenleyen ‘212 Studio’nun kurucusu Handan Yılmaz, “ilk yılında tek mekânda üç gün süren festivalimiz her yıl kapsamı ve mekân sayısı ile büyüyerek 16 günlük, şehrin iki yakasına yayılan özel rotasıyla 27 mekâna yayılan gerçek bir şehir festivali olmayı başardı” diyor.
Esas etkinlikleri 13 Ekim’de sona eren festival programına, mimari, gastronomi ve moda gibi konuları video, enstalasyon ve yeni medya teknikleriyle birleştiren sanatçılar katıldı. Fotoğraf sergilerinin yanı sıra düzenlenen atölye çalışmaları, söyleşiler, film gösterileri ve konserler, sanatseverleri festival etkinliklerine çekti. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi şirketlerinden Kültür AŞ, festivalin ana destekçileri arasında.
Festival sona erdi ama en önemli sergi Aralık ayı sonuna dek sürecek. Fotoğrafçılık dünyasının büyük isimlerinden Sebastião Salgado’nun 250 kadar fotoğrafı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesine bağlı Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezinde izlenebilir. ‘Genesis’ diye adlandırılan sergide sanatçının deyişiyle “dünyanın fotoğrafı” görülebilir. Ne anlama geliyor Genesis? ‘Yaratılış’, ‘oluşum’, ‘doğuş’, ‘köken’ anlamlarını içeriyor. Başlık bile tüm kıtalarda yaşayan insanlığın durumunu irdeliyor.
Sergideki tanıtım yazısında şöyle deniyor: “Son dönem çalışmalarında doğa ile kurduğu bağın izini süren Salgado, dünyanın ilk gününe doğru bir yolculuğa çıkıyor. Dünyada el değmemiş neresi var? Salgado’nun sekiz yıllık araştırması olan GENESİS serisi, modern yaşamın hızının değmediği, oluştuğu haliyle kalan yeryüzüne dair bir arayış… Küratörlüğünü Lélia Wanick Salgado’nun yaptığı proje, beş coğrafi bölgeyi kapsıyor; yaban hayatına, toprak şekillerine, sık ormanlara, coşkulu denizlere ve geleneklerini sürdüren yerel topluluklara dikkat çekiyor. Siyah beyaz kompozisyonlardaki geniş manzaralar, doğanın hükmüne ve büyüklüğüne gereken saygıyı sunuyor…”
İzmirli sanatseverler Salgado’yu 2015 yılında Folkart Galeride açılan “Workers (İşçiler)” sergisinden anımsayacaktır. Oradaki fotoğraflar da çok çarpıcı ve etkileyiciydi. Yakın zamana dek MUBİ ortamında gösterilen Wim Wenders ve Juliano Ribeiro Salgado’nun yönettiği Sebastião Salgado hakkındaki ‘The Salt of the Earth’ (Dünyanın Tuzu) filmini görme olanağı bulmuştuk.
‘Dünyanın Tuzu’ filminde oluşumunu izlediğimiz ekolojik gelişimi içeren fotoğrafları büyük sergiyi kapsayan tarihi mekâna komşu yapıda görmek mümkün. Salgado çifti, dünya çapında yürüttükleri çalışmaların meyvesi olarak 1998 yılında kâr amacı gütmeyen Instıtuto Terra (Küresel Enstitü) vakfını kuruyor ve büyük başarılara imza atıyor.
“Şimdiye kadar bölgede 2,4 milyona yakın ağaç dikildi. Instituto Terra’nın fidanlığında 300 farklı endemik türe ait altı milyondan fazla fide üretimi sağlandı. Tropikal ormanın bir kısmının yeniden yeşermesiyle birlikte çok sayıda hayvan -kuşlar, memeliler, sürüngenler ve amfibiler- doğal yaşam alanlarına geri döndü. Yeni dikilen ağaçlar aynı zamanda kurumaya yüz tutmuş su kaynaklarının ve derelerin yeniden canlanmasına da yardımcı oluyor.”
İstanbul’da yaşayan ya da oraya gidecek olan sanatsever okuyucularımızın fotoğrafçılığın nelere kadir olduğunu kavramasına yardımcı olan Salgado sergisini mutlaka görmesini dilerim. Her fotoğraf karşısında uzun uzun düşüneceklerdir.