Geçtiğimiz hafta; Türk Havacılık ve Uzay Sanayi AŞ’ye (TUSAŞ) yapılan terör saldırısının ertesi günü, sıcağı sıcağına yaptığım değerlendirmede “pek çok soru işareti bulunduğunu” ifade etmiştim. Bu hafta yetkililerin yaklaşımları ve açıklamaları, konu ile ilgili haberler, uzmanların değerlendirmeleri soru işaretlerini netleştirdi.
Yetkililerin açıklamalarına göre; saldırıyı gerçekleştiren teröristler 9 yıldır arananlar listesindeymiş. 2015 yılında kadın terörist hakkında terör örgütüne üye olmak suçundan dava açılmış. Örgütün dağ kadrosuna katılmış. Her ikisi de Gara bölgesinde suikast ve sabotaj eğitimi almış. Ardından geçtikleri Suriye’den ülkemize girmişler. Sahte kimlikler düzenlemişler. Suriye sınırından Sivas’a kadar gelmişler, Sivas’tan Ankara’ya otobüsle gitmek için plan yapmışlar, bilet bulamayınca taksi kiralamışlar.
Bizler görevdeyken; aranan teröristlerin fotoğrafları bütün güvenlik güçlerine yayımlanır, kontrol noktalarında azami hassasiyet gösterilirdi. 9 yıldır aranan bu teröristler; terör tehdidinin en yoğun olduğu Suriye’den ülkemize girerken nasıl fark edilmedi? Bu kadar hassas bir bölgede neden önlemler sıkılaştırılmadı? Pek çok teröristin sahte kimliklerle, sığınmacıların arasına karışarak ülkemize girebileceği yıllardır söylenmektedir. Bu konuda neden yeterli önlemler alınamıyor? Ülkemize kontrolsüz sığınmacı kabul edilmesindeki ısrarın sonuçları değerlendirilemiyor mu?
Diyelim ki; bu teröristler, güvenlik güçlerimizi atlatarak bir şekilde ülkeye girdiler. Suriye sınırından Sivas’a kadar 500 kilometreden fazla yol kat ederken hiçbir kontrol noktasına takılmadılar mı? Teröre karşı en hassas bölgemiz olan Güneydoğu’da yol kontrol noktası yok mu, ya da yol kontrol görevlerinde bir aksama mı var? Teröristlerin öz güvenleri o kadar yüksek ki; Sivas’tan Ankara’ya yaklaşık 450 kilometrelik yolu otobüsle gitmeyi planlamışlar. Bilet bulamayınca taksi kiralamışlar. Yani kontrol noktalarından rahatça geçeceklerinden en küçük bir kuşkuları yokmuş. Yoksa bu seyahatleri boyunca birileri tarafından özel korumaya mı alındılar? Ülkemiz üzerinde emelleri olan yabancı ülke diplomatik birimlerinin bunda rolü olabilir mi?
Bu teröristler Sivas’ta ve Ankara’da nerelerde barındılar? Kimler destek verdi? Araştırılıyor mu? Yaklaşık bin kilometrelik yolda; üzerlerinde onca silah, mühimmat ve bomba ile seyahat etmeyi göze alamayacaklarına göre bunları Ankara’da birilerinden almış olmaları kuvvetle muhtemeldir. Ankara’daki terör hücreleri ya da bunlara yataklık yapanlar bu zamana kadar tespit edilemedi mi?
Teröristler TUSAŞ’ta günlerce keşif yapmışlar. TUSAŞ’la hiçbir ilişkisi olmayan bu şahısların günlerce bölgeye girip çıkması fark edilmedi mi? Hiçbir kuşku uyandırmadı mı? Yoksa keşfi yapan başka bir grup mu? Gasp ettikleri taksiyle TUSAŞ’ın giriş kapısı önüne kadar gelmişler. Bir AVM’ye girerken bile araçların bagajına bakılıyor. TUSAŞ gibi stratejik bir kurumumuzun bulunduğu bölgeye giren araçlar kontrol edilmiyor mu?
En çok dikkatimi çeken de teröristlerin kullandığı taksinin bölgeye yaklaşırken çekilen görüntüleri oldu. Taksi bölgeye girerken araçların arasında konumlanmış birisi görüntü alıyor. Taksi duruyor, teröristler silahlarıyla araçtan iniyor ve ateş etmeye başlıyor. Araçların arasında konumlanan şahıs gayet soğukkanlı bir tavırla çekim yapmaya devam ediyor ve teröristlerin her adımını kayda alıp çatışmalar devam ederken servis ediyor. Aynı şekilde çatışma devam ederken, bombalar patlarken birisi güvenlik kulübesine giriyor, yine gayet soğukkanlı bir şekilde kamera görüntülerini geriye doğru tarıyor, teröristlerin giriş anını bulup servis ediyor. Öyle görünüyor ki teröristler sadece iki kişi değilmiş. Bu şahıslar kimdir, teröristlerle ilişkileri var mı? Bu husus araştırılıyor mu?
Teröristler ateş açarak, bombalar patlatarak bir güvenlik görevlisini şehit edip TUSAŞ’ın akademi binasına kadar giriyorlar. Akademi binasını çok iyi biliyorlar ki; 3’ncü kata kadar çıkıyorlar. Bu hareket tarzı askeri literatürdeki “bina operasyonuna” benziyor. Bina operasyonları planlanırken önce binanın krokisi ele geçirilir ve operasyonun her adımı bu kroki kullanılarak planlanır. Teröristler bina krokisini nasıl ele geçirdiler? Sonradan öğreniyoruz ki; binayı projelendiren mimar, bina projesini kendi internet sitesinde alenen yayımlamış. TUSAŞ gibi hassas bir tesisin projelerinin gizlilik kaydıyla muhafaza edilmesi ve konuyla ilgili bütün şahısların gizlilik konusunda uyarılması gerekirken bir mimarın bu projeleri internet sitesinde yayımlaması kimsenin dikkatini çekmedi mi? Vatandaşların sosyal medya paylaşımlarını bile anlık olarak takip eden sistem, TUSAŞ gibi hassas bir tesisin projelerinin herkese açık internet ortamında paylaşılmış olduğunun farkına varmadı mı?
TUSAŞ gibi stratejik önemdeki hassas bir tesisin güvenliğinin girişte görevlendirilmiş bir tane güvenlik görevlisiyle sağlanması mümkün değildir. Böyle hassas tesislerin güvenliğinin uzaktan kademe kademe yerleştirilmiş, teknik donanımla takviye edilmiş güvenlik sistemiyle sağlanması gerekir. Bu güvenlik sisteminde muhtemel saldırılara karşı alınacak önlemler de planlanır. Bu sistemi kurmak ve gerekli önlemleri almak kimsenin aklına gelmedi mi?
Saldırının hemen ardından yıldırım hızıyla tespitler ve açıklamalar yapıldı. Teröristlerin nerede nasıl eğitim gördükleri, kimden emir aldıkları, eyleme nasıl hazırlandıkları, ülkemize nereden, nasıl girdikleri en küçük ayrıntısına kadar son hızla tespit edildi. Bu bilgilere ulaşmak ayrıntılı bir istihbarat çalışmasını gerektirir. Böyle bir istihbarat çalışmasını yapabilecek yeteneğe sahip olan birimlerimizin teröristlerin eylemlerini önceden haber almaya çalışmaları, önleyici istihbarat konusunda daha hassas olmaları gerekmez mi?
Geçtiğimiz gün Adalet Bakanımız teröristlerin saldırı anındaki görüntülerini sosyal medyada paylaşanlar hakkında soruşturma açılacağını söyledi. 9 ilimizde, bu görüntüleri sosyal medyada paylaşan 30 kişinin tespit edildiğini açıkladı. Benim dikkatimi saldırı anında görüntüleri kaydedenler ile ilgili bir açıklama yapılmaması çekti. Saldırıyı gerçekleştiren teröristlerle ilgili bütün ayrıntıları çok kısa zamanda elde eden istihbarat birimlerimizin aklına bu görüntüleri kayda alanlar ve bunları naklen servis edenler gelmedi mi? Bunların bu eylemi hangi maksatla gerçekleştirdiklerini sorgulamayı düşünemediler mi?
CHP’nin; TUSAŞ saldırısının TBMM’nde bütün yönleriyle araştırılması konusunda verdiği önerge AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedildi. Bunun gerekçesi nedir? Kamuoyunda günlerdir tartışılan böyle bir olayın bütün yönleriyle açığa çıkarılması ve spekülasyonları, terör propagandası olarak algılanabilecek değerlendirmeleri engellemek için kamuoyunun bilmesi gerektiği kadar bilgilendirilmesi gerekmez mi?
Bu terör eyleminin son günlerde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından gündeme getirilen açılımla bir ilgisi olabilir mi? 2005 yılında da Recep Tayyip Erdoğan tarafından benzer bir açılım gündeme getirilmiş, 2009 yılında “milli birlik ve kardeşlik projesi” olarak tanıtılan açılım, 2014 yılında yasalaşmıştı. Bu proje yasalaşmadan bir yıl önce ülkemizdeki bütün terör örgütleri harekete geçtiler. 2013 yılında PKK terör örgütünün başlattığı Reyhanlı saldırısı başlangıç oldu. PKK terör örgütü; TBMM, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara Garı, Atatürk Hava Limanı, Emniyet Müdürlükleri gibi hassas kurumlarımızın çok yakınlarında benzer saldırılar düzenledi. PKK’nın saldırılarına IŞİD’in saldırıları da eşlik etti. 2013 yılından günümüze kadar ülkemizdeki terör örgütlerinin bu saldırılarında 496 vatandaşımız şehit oldu, 2 binden fazla vatandaşımız yaralandı.
Öyle görünüyor ki; terör örgütleri Türk-Kürt kardeşliğininyeniden tesis edilmesine, ulusal birliğimizin, bütünlüğümüzün korunmasına karşılar ve eylemlerini sürdürmeye karalılar. Böyle hassas dönemlerde geçmişteki tecrübelerden yararlanarak gereken önlemleri almak kimsenin aklına gelmiyor mu?Böyle dönemlerde bu tür terör saldırılarının arkasındaki emperyalist destek sorgulanmıyor mu? Bu desteği engellemek için alınması gereken hiçbir önlem yok mu?
Terör örgütlerinin hedeflerine ulaşmak için uyguladıkları taktiklerden birisi de halkta korku ve endişe, bıkkınlık ve bezginlik yaratmaktır. Bu duyguların yerleştirildiği insanlar “nasıl olursa olsun, yeter ki güvende olayım” düşüncesine kapılacaktır. Aklıma bile getirmek istemiyorum ama yoksa ülkemizde birileri sahneye konan açılımı hayata geçirmek için halkımızın bu duygularından yararlanmaya mı çalışmaktadır? Korku ve endişeye kapılan halkımız önlerine neyi koyarsak kabullenirler diye mi düşünmektedirler? Bu nedenle mi 40 yıldır bunca tecrübeden geçmiş olan ülkemizde terör eylemlerine karşı gereken önlemler alınamamaktadır?
PKK terör örgütünün TUSAŞ saldırısının ardından ABD’nin yaklaşımı da dikkat çekicidir. ABD’li yetkililer bu olayı “terör saldırısı” olarak değil “şiddet eylemi” olarak adlandırmışlardır. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin; Milli Savunma Bakanımız Yaşar Güler’le yaptığı telefon görüşmesinde, güvenlik güçlerimizin Suriye’de terör örgütüne karşı yaptığı operasyonların sivil halka, sivil tesislere ve ABD askerlerine zarar vermemesi gerektiğini söylemiştir. ABD askerleri Suriye’de PKK ve uzantıları ile iç içedir. Bu uyarı PKK/PYD bölgesinde operasyon yapmayın anlamına gelmiyor mu? Ben ABD’nin kaygısının sivil zayiat olmadığını, asıl maksadın PKK ve uzantılarını korumak olduğunu düşünüyorum. İsrail’in Gazze ve Lübnan’da doğrudan sivil halka, kadın ve çocuklara karşı saldırılarından hiçbir rahatsızlık duymayan ve hatta destekleyen ABD’nin PKK’nın Suriye’deki uzantılarına yapacağımız operasyonlardaki sivil halk hassasiyeti dikkatle değerlendirilmeli, güvenlik güçlerimizin Suriye’de ABD’nin çektiği çizgiyi aşması durumunda nelerle karşılaşabileceğimiz çok iyi hesaplanmalıdır. Bu da ülkemizdeki açılımın Suriye’deki etkisini göstermektedir. ABD PKK’nın uzantılarını terör örgütü olarak değil müttefiki olarak göstermektedir. Bu nedenle PKK’nın ortadan kaldırılması sonuç değil Suriye’de terör örgütü olarak tanınmayan yeni bir isimle karşımıza konulacağı anlamına gelmektedir.
Bütün bu gelişmelerin; içimizde ve dışımızdaki zehirli odakların, ülkemiz üzerindeki hain emellerini yeni bir sürece sokmak istediklerini gösterdiği endişesi içindeyim. Dilerim yanılıyorumdur ama en küçük bir ihtimal bile olsa; huzur ve güvenliğimize, toprak bütünlüğümüze yönelik düşmanca kalkışmaları engellemek için birlik, beraberlik içinde olmamız gerektiğini, siyasi sorumluların da birlik ve beraberliğimizi siyasi hesaplarının dışında ve üstünde tutmaları gerektiğini düşünüyorum.