Türkiye, her sabah yeni bir kahredici habere uyanıyor: Kadın ve çocuk istismarı ve cinayetleri, bebek ölümleri, hayvan katliamları… Dejenere olan toplum yapısının mimarı, uygulanmayan yasalar, iptal edilen sözleşmeler, katillere uygulanan iyi hal indirimleri, sözde yaptırımlar, kısacası cezasızlık politikaları… Bu yaşananlar, George Orwell’in kitabında yer alan “Aslında hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu” sözünü akıllara getiriyor. Herkesçe bilinen gerçek şu ki: İçten içe çürüyen ülke, ancak hukukla, kanunla ayağa kalkabilir, karanlıklar aydınlığa ancak doğru uygulanan yasalarla çıkabilir. Bu noktada izlenmesi gereken yol ayan beyan ortada. Uzmanlara göre, başta İstanbul Sözleşmesine geri dönülmesi, 6284’ün harfi harfine uygulanması, sokak hayvanlarının öldürülmesinin yolunu açan yasanın iptali olmak üzere hukukun temellerinin sağlamlaştırılması gerekiyor.
Yazar Marquis de Sade’nin “Ceza görmemiş ilk suçtan daha cesaret verici bir şey yoktur.” sözü günümüz Türkiye’sine uyuyor. Zira işlediği ilk suçu cezasız kaldığı için adeta suç makinesine dönenler, polisi bile polisin silahıyla öldürebiliyor. Birkaç hafta önce İstanbul’da 19 yaşındaki Semih Çelik, yarım saat arayla İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil adlı iki genç kızı vahşice katletti, birini surlardan aşağı attı. Defalarca kez şikayet edilmesine rağmen, katil hakkında hiçbir önlem alınmadığı ortaya çıktı. Bu olaydan kısa süre önce ise genç bir polis memuru Şeyda Yılmaz, 26 suç kaydı bulunan bir kişi tarafından silahla vurularak öldürülmüştü.
Tekirdağ’da Sıla bebek, Diyarbakır’da 8 yaşındaki Narin Güran… Liste çok uzun. Üniversitesi öğrencisi Rojin Kabaiş’in ise yaşamını neden yitirdiği araştırılıyor. Van’da kaybolmasından 18 gün sonra cenazesi Van Gölü’nde bulunan Yüzüncü yıl Üniversitesi öğrencisi Rojin Kabaiş’in yaşamını nasıl yitirdiği hala bilinmiyor. Yaşanan bu acı olaylar, gerçek suçluların adeta göz ardı edildiğini ortaya koyuyor.
Adeta suç makinesine dönen bazı kişilerle ilgili son iki yılda yayınlanan haberler şöyle:
* Kayseri’de 44 ayrı aranma kaydı ile 71 yıl 2 ay 20 gün kesinleşmiş cezası olan şahıs, jandarma ekipleri tarafından yakalandı.
* Bursa’nın Yıldırım ilçesinde 71 suçtan kaydı bulunan 17 yaşındaki zanlı polis tarafından yakalandı.
* Samsun’da 71 suç kaydı bulunan, 13 suçtan aranan ve 19 yıl 6 ay 15 gün hapis cezası olan bir kişi jandarmanın takibi sonucu yakalandı.
* İstanbul’un Küçükçekmece’de “evden hırsızlık”tan 254 suç kaydı bulunan C.Ç. ve F.T. tutuklandı. F.T’nin kesinleşmiş 36 yıl 8 ay hapis cezası olduğu ortaya çıktı.
* İstanbul Fatih’te 54 adet suç kaydı olduğu, dolandırıcılık suçundan arandığı ve 38 yıl kesinleşmiş hapis cezası bulunan “pilavcı” takma isimli E.Ö. tutuklandı.
* İstanbul Ümraniye’de kadın polisi şehit eden ve bir polisi de yaralayan Yunus Emre Geçti’nin 26 ayrı suçtan kaydı olduğu öğrenildi.
Erdoğan: Bizi de rahatsız ediyor
Sokakta artan şiddet toplumsal tepkiye neden olurken, son 22 yıldır Türkiye’yi yöneten Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da konuya dikkat çekerek, “Kriminal tiplerin elini kolunu sallayarak dolaşması bizi de rahatsız ediyor” dedi. Erdoğan, cezasızlık algısını ortadan kaldırmak, toplumun güvenlik ve adalet konusundaki kaygılarını süratle gidermenin boyunlarının borcu olduğunu da belirtti.
Oysa bu suç makinesine dönen kişilerin çoğu Covid-19 salgını nedeniyle yapılan düzenlemeyle 14 Nisan 2020’de yapılan düzenlemeyle cezaevinden “izinli” olarak çıktı. Milliyet Gazetesi’nin 25.08.2023 tarihli haberine göre, bu kapsamda (denetimli serbestlik) yararlanarak cezaevinden çıkanların sayısı 100 bin 774 kişi. Gazete Duvar’ın 11 Eylül 2024 tarihli haberine göre, DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun soru önergesine yanıt veren Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, ceza infaz kurumlarında annesi ile birlikte kalan çocuk sayısının 706 olduğunu açıkladı. Suçlular ceza infaz yasasında yapılan düzenlemeyle tahliye edilirken, çocuklar anneleriyle cezaevinde büyüyor.
“Gereği yapıldı” demişti, serbest kaldılar
İçişleri Bakanlığı adına sahte kartlar bastırıp kendilerine ‘koruma zırhı’ yaratmaya çalıştıkları ortaya çıkan Ak Gençlik Ocakları Genel Başkanı Ferhat Aydoğan ile kendisini Aydoğan’ın Özel Kalem Müdürü olarak tanıtan Ergin Vançin, tutuklandıktan iki ay sonra serbest bırakıldı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın, Temmuz ayında “gereği yapıldı” diyerek yakalandıklarını duyurduğu Aydoğan ile Vançin için, “Devlet kurumlarının adını kullanarak dolandırıcılık yapan ve imtiyaz sağlamaya çalışanlara, suç odakları ve suçlulara göz açtırmayacağız” demişti. İki isim yaklaşık iki ay sonra Adana Suluca Cezaevi’nden tahliye edildi. BirGün’den İsmail Arı’nın haberine göre, Aydoğan’ın babası da tahliyeyi doğruladı.
Peki son dönemde gençlerin ve çocukların karıştığı şiddet suçlarındaki artışın altında hangi toplumsal nedenler yatıyor? Uzmanlara göre şiddet olaylarındaki artış ataerkil kültür, eğitim sistemi ve sosyoekonomik koşullarla doğrudan ilişkili. Suç ve suçlunun korunduğu sistem toplumsal barışı yok eder. Toplumsal barış ise ancak hukukun üstünlüğü ile teşkil edilir. İktidarın gücü keyfi şekilde suç ve suçlu belirlemeye hizmet ettiğinde, adalet yerini kaosa bırakır, toplumda kutuplaşma başlar. Gerçek suçluların serbestçe dolaştığı, iktidarı eleştirenlerin ise cezalandırıldığı bu çarpık düzen, ülkenin geleceğini karanlığa sürükler.
2024’te 296 kadın öldürüldü
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun basında yer alan haberlerden derlediği verilere göre 2024 yılı Ekim ayı ortalarına kadar 296 kadın öldürüldü; bunların 31’inin faili daha önceden suç kaydı olan kişilerdi. Verilere göre, Türkiye’de 2017 ile 2023 yılları arasında “şüpheli kadın ölümleri” yüzde 82 artmış. 2010’dan 2024 yılının Ekim ortasına kadar erkekler tarafından gerçekleştirilmiş 4 bin 255 kadın cinayeti yaşandı. Platformun verilerine göre, son 7 yılda 1.441’i şüpheli olmak üzere ve 2010’dan bu yana gerçekleştirilen kadın cinayetleri ile birlikte toplamda 5.696 kadın hayatını kaybetti. En düşük kadın cinayetinin gerçekleştiği yıl ise 2011 yılı olarak kayıtlara geçti. Türkiye’nin daha öncesinde taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı bu yılda 121 kadın cinayeti gerçekleşti. Türkiye’nin sözleşmeden çekildiği 2021 yılında 280 kadın cinayeti yaşanırken, takip eden 2022 yılında ise kadın cinayetleri yaklaşık yüzde 20 artarak 334’e çıktı.
Çocuklar suça sürükleniyor
Adalet Bakanlığının verilerine göre 2023 yılında 0-17 yaş aralığında olan 299 bin 362 çocuk suça bulaştığı için hakkında soruşturma açıldı. Bu dosyalarda 304 bin 56 çocuk şüpheli olurken 77 bin 947 çocuk açılan davalarda yargılandı. Çocuk ağır ceza mahkemelerindeki dava sayısı ise 2015’ten bu yana yüzde 60,5 artarak 10 bin 595’e yükseldi. Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun kapsamında hakkında işlem yapılan çocuklardan 496’sı (469 erkek-27 kadın) 12-14 yaş, 3 bin 440’ı (3 bin 355 erkek-85 kadın) 15-17 yaş grubunda.
Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre ise 2023’te suça sürüklenen çocukların karıştığı olay sayısı 178 bin 834’e çıktı. Bu çocukların yüzde 39,8’ine (55 bin 800 erkek-15 bin 444 kadın) yaralama, yüzde 20,8’ine hırsızlık (31 bin 567 erkek-5 bin 666 kadın), yüzde 3,5’ine cinsel suçlar (5 bin 737 erkek-521 kadın), yüzde 2,5’ine yağma (4 bin 121 erkek,-254 kadın), yüzde 4’üne tehdit (5 bin 124 erkek-2 bin 3 kadın), yaklaşık yüzde 5’ine uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak (6 bin 901 erkek-1851 kadın), yaklaşık yüzde 1’ine (1008 erkek-102 kadın) ise öldürme suçları yüklendi.
“Buz dağının görünen kısmı”
DW Türkçe’ye konuşan İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden siyaset bilimci Prof. Dr. Emre Erdoğan’a göre, kamuoyuna ve adli makamlara yansıyan olaylar buz dağının görünen kısmı olabilir. Türkiye’de birçok şiddet olayının kayda geçtiği zaman istatistiklere girdiğini, bu olayların kayda geçmesinin ise o andaki toplumsal hassasiyete ya da konjonktüre göre değişebildiğini vurgulayan Erdoğan, “Ve gençlerin hangi suçlarının kayda geçtiğini biz çok iyi bilemiyoruz. Aile içerisinde, mahalle içerisinde ya da arkadaşlar içerisinde raporlanmayabilir. Okul içerisindeki disiplin suçları da raporlanmayabilir. Yani biz belki de buzdağının çok küçük bir kısmını görüyoruz. Ama arttığına dair bir izlenimimiz var” diye ekliyor.
Erdoğan, kadınlara yönelik şiddet ya da taciz suçlarının büyük kısmının yakın çevrelerinden, aile içerisinden geldiğini vurguluyor. “Bu ülkenin pederşahi kültürüyle (ataerkil) doğrudan ilişkili” diyen Erdoğan, ekliyor: “Yani kadına daha az verilmesi, değer verilmemesi. Çünkü ailede her ne kadar değişim olsa da şunu görüyor. Kadın ikinci sınıf bir varlık, erkek birinci sınıf bir varlık. Erkek çocuğu ne yaparsa meşru görülüyor. Baba muhtemelen zaten belli bir tür şiddetin içerisinde ve bu üzerinden yürüyor.”
“Ölümler göz göre göre geliyor”
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, BBC’ye yaptığı değerlendirmede, “Kadınların hakları ne zaman tartışmaya açılsa, yargıda da cezasızlığın arttığını gözlemliyoruz” ifadelerini kullandı. Ataselim, peş peşe yaşanan bu cinayetlerin ‘tesadüfen gelişen münferit olaylar’ olmadığını belirtti. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ve 6284 sayılı kanunun etkin bir biçimde uygulanmaması sebebiyle, toplumdaki cezasızlık algısının çok güçlendiğini belirten Ataselim, “Toplumu çürüten şey, uygulanmayan yasalardır. Toplum kendiliğinden değil, toplumsal eşitliği sağlamayan siyasi iktidarın politikaları sonucu çürüdü. Kadınlar karakollara gidip şikayetçi oluyorlar, ısrarlı takip edildiklerini söylüyorlar ama dikkate alınmıyorlar. Bu ölümler göz göre göre geliyor. Vakaların sistematik olarak daha da artacağını öngörmek mümkün. Bakanlıkların sorumluluğu, yasaların etkin uygulanmasının takipçisi olmaktır. Erkekliği güçlendirmek, aileyi kutsamak değildir. Fakat bu yöndeki politikalar sonucu, erkekler artık kadınlara her şeyi yapabileceklerini düşünüyorlar. Çok büyük cesaret kazanmış durumdalar” diye konuştu.
“Psikolojik değil politik”
Türk Psikologlar Derneği, psikolojik sorunların kadına şiddeti açıklamayacağını belirterek, “Şiddetin önlenmesi ve atılacak adımlar yalnızca faillerin tedavisi ve rehabilitasyonundan oluşmaz. Şiddetin cezasız kalması kamuoyunda ciddi bir güvensizlik ve tedirginlik yaratmaktadır. Madde kullanımı tek başına şiddeti açıklayan bir etken değildir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmeyen, hedeflemeyen politikalarla kadına şiddetin sona ermesi beklentisi gerçekçi değildir. Psikolojik sorunları kadına şiddetin tek sorumlusu gibi göstermek, tıpkı etkili politikaları devreye sokmamak gibi başlı başına politik bir tutumdur.”
Avukat Ceren Kalay Eken de “Çocuklara beden farkındalığı ve üreme biyolojisi eğitimi verilmemesi, internetin denetlenmemesi ve Türkiye’nin ‘uyuşturucu ve silah kaçakçılığı cennetine dönüşmesi’ gibi etkenlerin toplumu daha kırılgan hale getirdiğini belirterek, “Ekonomik kriz sebebiyle, erkek çocuklar da aile ekonomisine katkı sağlasın diye küçük yaşta çalıştırılmaya başladı ve eğitimden uzaklaştı. Meslek eğitimi adı altında küçük yaşta iş hayatına katılan çocukların sayısı arttı. Öte yandan çocuklar artık uyuşturucuya çok rahat erişebiliyorlar. Kadın ve çocuk ölümleri sıradan hale geldi ve bu çok korkunç bir gidişat” ifadelerini kullandı.