Ankara Gölbaşı’ndan bir çömlek hikayesi…

Türkiye’nin siyasi ve ekonomi gündemi… Emekli, enflasyon, bitmeyen kadın cinayetleri… Açılımlar, saçılımlar… Sıkça saçmalamalar… ABD’de başkanlık yarışı… Demokratlar, Cumhuriyetçiler çekişmeleri… O mu bunu? Kim kazanıyor, hangisi önde? Derken Trump ile devam… Elbet de hepsi takibimizde. Ama sanatıyla, sporuyla, eğitimiyle, tarihiyle ülkenin bir de yereli var her anlamda haberdar olunması gereken…

Başkentimizde Gölbaşı ilçemiz… Doğal güzelliği, gölleri, mağarası dışında binyıllarca tarihi topraklarında barındıran bir müze adeta… Geleneksel el sanatları da ilçenin bilinen değerlerinden… Ebru, hat, seramik, çömlekçilik başta olmak üzere çok çeşitli el sanatları ve sanatçıları mevcut Gölbaşı’nın. Sorunlarına rağmen yaşam mücadelesi veren sanatçıları. Sanatlarının yaşaması için desteklenmek ve Gölbaşı’nın tanıtımına ve turizmine katkı sağlamak için sahilde bir sanat sokağına sahip olmak istedikleri… Ve yeni nesillere öğretmek sanatlarını…

“Gölbaşı’na dışardan gelen ziyaretçiler sadece çöplerini sahile bırakıp gitmesin artık…  Gölbaşı’na özel birkaç şey satın alsınlar, üç kuruş gelir bıraksınlar gelmişken… Bunun için sahilde bir sanat sokağının oluşturulması yeterli… Ürünlerimizi sergileyelim, satışın yapalım ve en önemlisi yeni nesillere öğretelim… Hem sanat yaşasın hem de sanatçı yaşasın” diyor geleneksel sanatın sanatçıları…

Bir de çömlek sanatı var ki tam olarak Gölbaşı’nın ilçe olma sebebi… Gelinen noktada maalesef yok olmaya mahkum ustasıyla, toprağıyla… Çömleğin ve de kiremit üretiminde kullanılan özel toprak Cumhuriyet’in ilk yıllarında Fransa’dan ithal edilirken, Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatı ile araştırılır ve Gölbaşı’nda bulunur… Toprağın varlığının tespitiyle birlikte çömlek üretimi ve ticareti başlar Gölbaşı’nda… Atölyeler kurulur ilçe bu atölyelerin etrafında örülmeye başlar…

Ancak her nedense zaman içerisinde çömleğin değeri yeterince anlaşılmaz ve desteklenmez… Ne sanatı sürdürecek yeni kuşaklar yetişir ne de çömleğin çok özel olan toprağına sahip çıkılır…

Ne mi olur?

Gölbaşı ilçesini bir çömlek üretim merkezine dönüştürme fırsatı varken, üretimine ve sanatına sahip çıkılmadığı gibi bir de çömleğin özel toprağının bulunduğu rezervin üstüne millet parkı yapılır… Böylece ilçenin ekonomik değeri, istihdamın önemli bir alanını oluşturacak çömlekçiliğin sanatı, ustası ve de toprağı tarihe gömülür…

Gölbaşı’nda çömlekçilik konusunda bellek sıfırlanmıştır… Gelinen noktada söz bitmiştir aslında… Anadolu çömlekçiliği yönetenlerin gazabıyla hak etmediği bir yok oluşu yaşamaktadır.

Yönetenlerin duyarlılığına denk gelirse Millet Bahçesi’nin bir kenarından çömlek toprağından bir başka alana transfer yapmak hala çözüm olabilir… Ve çömlek sanatının bir süre daha yaşaması için fırsat oluşturulabilir…

Unutmayalım;

Atalarımız bizlere koskoca bir vatan bırakmış ancak biz bir avuç çömlek toprağına sahip çıkamamış durumdayız… Şapkamızı önümüze koyalım ne dersiniz?