Atatürk’ün “Türk Milletinin karakter ve adetlerine en uygun idare, Cumhuriyet İdaresidir” derken ne kadar haklı olduğu “bir yüzyılı, bir yıl geçse de” ortadadır. “Atatürk’ü ve Cumhuriyeti Anadolu’dan ayırma gayretleri, 29 Ekim 1923’den bugünlere kadar boş çıkmış, hezimete uğramıştır. Türk Milleti, büyük çoğunlukla “Atatürk” demiş, “Cumhuriyet” demiş, taviz vermemiş, Atatürk’üne, Cumhuriyet’ine sahip çıkmış, Atatürk’e, Cumhuriyet’e saldıranlara lânet etmiş, Anadolu’da Atatürk’ün ve Atatürk’ün “laik” Cumhuriyeti’nin ebediyen yaşayacağını göstermiştir. Ben, bir “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olarak 10 Kasımlarda “Atamızı anarken” hep düşünmüşümdür; “Atatürk olmasa, ben olur muydum?” Bu sorunun cevabı açıktır: Olmazdım. Çünkü, Balıkesir’in Manyas İlçesi’nin Çavuşköyü’nün çocuğu Fuat Uluç, Türk Ordusunun şerefli bir subayı olmaz, tayin edildiği Kilis’e gitmez, orada Müftü Muharrem Efendi’nin kızı Suat Hanım ile evlenmez ve de Öcal / Hıncal / Serpil / Kemal kardeşler dünyaya gelmezdi!
Atatürk’ü “din düşmanlığı ile” itham edenler, bugünlerde hâlâ “halifelik özlemi içinde olanlar” ve “bu konuda gerçekleri bilmeyen” insanlarımızı kandıranlar, ne yazık ki, “tarikatlar, cemaatler aracılığı ile” Anadolu’da hâlâ etkindirler.
Yalanlar söylüyorlar, iftiralar atıyorlar, cahil kişileri heykellerine saldırtıyorlar. Atatürk’ün; Konya Türk Ocağı’nda 20 Mart 1923’de, “Konya Gençleriyle yaptığı ve ‘İslam Dini’ndeki değişimi’ anlattığı bir konuşması” vardır. Dahası, 7 Şubat 1923 Çarşamba günü öğle vakti, Balıkesir şehrindeki Zağnos Paşa Camii’nde okunan mevlitten sonra minbere çıkarak yaptığı (Atatürk hutbesi) “Allah’ın birliğinden, şanının yüceliğinden ve İslam dininin son, buna bağlı olarak da kusursuz bir din olduğundan” bahsettiği ve “25’e yakın kişinin sorularına verdiği cevapların olduğu” bir konuşması vardır. İnternette insanlarımızın “birkaç ‘tık’ ile bulacağı, okuyacağı, gerçekleri öğreneceği” açıklamalar. Bu açıklamalar gösterecektir ki, Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah “Hayatımda iki büyük Müslüman bilirim. Birisi İslâm dininin Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’dır. Diğeri de İslam’ı hurafelerden temizleyen büyük lider Mustafa Kemal Paşa’dır” derken ne kadar haklıdır! Atamız, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar yaşayacağı Anadolu’da, her 10 Kasımda sevgiyle, saygıyla, özlemle anılacak ve “ilkeleri, devrimleri” ebediyen yaşatılacaktır!..
+++++++
Erdem ve politika
Cemre
Gökyüzüne düşersin ısınır hava,
Suya, toprağa düştüğünde,
Güzelleşir dünyamız.
Bir kere de aramıza düşsen ne olur?
Belki de biter kavgalar,
Bütün insanlar dost olur.
Ali Naili Erdem
++++++++
“Şair Eşref yaşasaydı, ne derdi?” (cehdizade-162)
++++++++
GÖRGÜ…
Farkındalık…
Değişmeyen tek şey değişim. Görgü kuralları da çok hızlı değişebiliyor. Tek cümle ile “görgü farkındalıktır” diyebiliriz. Zamanı -kendinin veya başkasının iyi planla; kendini ve çevreni temiz tut. Unutma ki, gürültü kirliliği de yaşam alanını pisletir.
Park yerini kim kapacak? Sıraya nasıl girilir? Telefonda konuşurken ne önemli?
Çevremize baktığımızda ülkemizde genel kabul edilen normal davranışlar yok sanki. İnanılmaz bir “çok seslilik” var. Haydi gelin, eğlenerek bu sürtüşme noktalarına, fıtık olmadan, birlikte, bir çözüm getirmeyi deneyelim. Haftaya…
Mahmut Tolon
++++++++
SÖZÜN ÖZÜ…
Haramdan titizlikle kaçın ki insanların en çok ibadet edeni olasın. Kanaat sahibi ol ki insanların en çok şükredeni olasın. Kendin için istediğini diğer insanlar için de iste ki kâmil mü’min olasın. Sana komşu olana güzel davran ki tam Müslüman olasın. Az gül. Çünkü çok gülmek kalbi öldürür.
Hazreti Muhammed (Camiussağir-6422)
+++++++++
Yeniden insanca, saf ve sade bir yaşam arıyorum! (2)
İnsani İlişkiler Unutulmaya Başlanıyor!
(Sayın Prof. Dr. İbrahim Ortaş hocamızın “bugünleri anlatan, tahlil eden ve çare gösteren yazısının “ikinci” bölümü… (Hocamıza teşekkürlerimle…)
İnsani ilişkilerin unutulduğu, her şeyin çıkar ve maddiyata indirgendiği bir dünya, yaşaması kolay bir dünya değildir. Oysa benim kuşağım, doğadaki tüm canlıları kapsayan bir anlayışla, herkesin kendi yeteneklerine göre iş tutarak varlığını sürdürdüğü ve kardeşçe bir arada yaşamayı benimsediği bir dünyada doğmuştu. Sevgi ve saygıda karşılık beklemeksizin bulunduğu ortama değer katmak için gece gündüz çalışan bir kuşaktık. Herkesin işi, aşı olsun; her canlının bu dünyada yaşama hakkı olduğunu düşünerek, karıncanın kanadını bile incitmeden herkesin barınma ve beslenme hakkını savunuyorduk. Hümanist bir yaşamın yeryüzüne hâkim olmasını arzuluyorduk.
Başta hayat pahalılığından dolayı misafirliğe gitmeyen, eşi dostu ile ayda bir de olsa dışarıda yemek vesilesiyle bir araya gelemeyen insanlar birbirinden kopar, yalnızlaşır. Geçmişte bütün kamu kurumlarında özelliklerde üniversitelerde var olan lokal, sosyal tesislerin birtakım kaygılar ile işletilemediği, açılış kokteylleri, mezuniyet balolarının olmadığı, öğrenci etkinliklerinin olmadığı yerde öğrenciler nasıl kaynaşacak-buluşacak birbirine bir şeyler anlatacak, öğretecek. Öğrencilik yıllarımda değişik etkinliklerde üst yönetim, idari personel, öğrencilerin buluştuğu etkinliklerde arkadaşlarımız ve hocalarımızla tanışma fırsatı buluyorduk. Çok yönlü, uluslararası saygınlığı olan iletişimi güçlü bilim insanlarının rol modelliği yanında, zeki, yaratıcı, sanat ile uğraşan, çok kitap okuyan arkadaşların barlığı hepimizi karşılıklı olarak zenginleştiriyordu. Şahsen ben arkadaşlardan ve hocalarımdan esinlenerek süreçlere dâhil oldum. Bugün bu etkinlikler iletişim tekniklerinin de etkisi ile nerdeyse minimize olmuş durumda. Bırakın öğrencileri, öğretim üyelerinin bir araya geldiği ortam ve koşul bile yok. İnsanların yenide bir araya gelmesi belirli yerlerde buluşması için üniversite, belediyeler ve kamu yönetiminin yöneticilerinin ortamlar yaratması insan ruh sağlığı açısından kaçınılmaz gözüküyor. “Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır” sözü boşuna söylenmemiştir. Bu yaşadığımız sorunları çözmeyecektir. Ancak iletişim ve dayanışma ile kişiler yalnızlığa itilmekten kurtulur.
*******
HAFTAYA: Yeniden insanca, saf ve sade bir yaşam arıyorum! (3) / Yaşamadan Zevk Almak ve Mutlu Olmak
+++++++