2016’dan bu yana 160 kez kayyım atanmış. Diğer bir deyişle, sandıkta tecelli eden “milli irade”nin yerini, “iktidar iradesi” yer almış. Hiç şüphesiz bunun demokratik rejim ve hukuk devleti ile izahı çok zordur. Çünkü demokratik rejimlerde ve hukuk devletinde esas olan milletin iradesidir. Burada önemli bur konunun altını çizmemiz gerekir.
Şöyle ki
Milli irade tecelli etmeden önce, yasalar belli tedbirleri düzenlemiştir. Bu tedbirlerin başında adaylarla ilgili Yüksek Seçik Kurulunun vereceği kararlardır ki bu kararlar birçok hukuksal araştırmaların sonucunda verilir. Kaldı ki konu Yüksek Seçim Kuruluna ulaşmadan önce başka süzgeçlerden il ve ilçe seçim kurullarının süzgecinden de geçmektedir.
Şunu demek istiyoruz…
Aday adayı ile ilgili her türlü hukuksal araştırmalar yapılır ve ondan sonra Yüksek Seçim Kurulu “evet bu kişi aday adayı olabilir” diye karar verir. O halde şimdi kayyım atanan yerlerde seçilmişlerle ilgili böyle bir araştırma yapılmamış mıdır? Mutlaka yapılmıştır. O halde şimdi verilen karar veya kararlar nasıl izah edilmektedir?
Şunun da altını çizelim. Hiç kimseye seçilmiş olmak suç işlemek imtiyazını vermez. Bunların yanı sıra sorunu demokratik yoldan da çözmek mümkündür. Belediye Meclisleri her hangi bir sebeple boşalan belediye başkanlıkları için kendi içinde seçim yaparak konuyu çözüme ulaştırabilmektedir. Niçin bu yola başvurulmuyor?
Bütün bunların yanı sıra partilere de görev düşmektedir. Hakkında şu veya bu sebeple soruşturma açılmış veya açılması muhtemel kişileri aday göstermekteki ısrarın sebebini de anlamak da mümkün değildir.
Şu ana kadar toplamda 160 kez kayyum atanması demek 160 kez milletin iradesi yerine devlet iradesini ortaya koymak anlamına gelir. Bu yol olursa zamanla ortada seçilmiş belediye başkanları kalmaz gibi garip bir sonuç doğabilir. Şüphesiz herkes yaptığı işlediği ve kanunen suç sayılan eyleminin hukuksal karşılığı ne ise onunla ilgili hükümlere tabi tutulmalıdır ama hukuk devletini demokratik rejimi kırmadan dökmeden.