Siyasette ‘Acaba?’ dedirten gelişmeler yaşanıyor

Otoriter rejimlerin yürürlükte olduğu ülkelerde erk sahibi kadroların eylemleri, ne derecede önemli olursa olsun halktan gizlenir ve çoğu isabetsiz gelişmelere yol açan bu eylemlerin maddi ve manevi yükü neticede biçare halkın sırtına yüklenir.

Son günlerde ülkemizde yaşanan bir siyasi (?) gelişmeyi böyle bir aktif volkanın harekete geçmeden duman ve buhar üflemeye başlaması şeklinde yorumlayabiliriz diye düşünmekteyim.

İki hafta kadar önce, TBMM’nin çalışma yılının başlaması dolayısı ile yapılan başlama toplantısında, iktidarın stepnesi gibi tavır sürdürmesine alışık olduğumuz, MHP’nin Sayın Başkanı Bahçeli’nin, hiç alışılmamış ve beklenmeyen bir tavırla, daha önceleri hep baş düşman ilan ettiği DEM’in milletvekillerinin ellerini hararetli bir biçimde sıkmasına tanık olduk. Bahçeli’nin bu alışılmamış tavrı hemen hemen, siyasete bir yerden pencere açmış tüm kişiler, basın mensupları ve halk kesimlerince çok yadırgandı. Bu acayip tavır ve yarattığı endişe ortamı bir üst makamı (!) rahatsız etmiş olmalı ki; Sayın Cumhurbaşkanı bu yaklaşımı tasvip ettiği ve benzer bir eğilime sahip olduğu mesajını açıkladı.

DEM, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde yaşayan ve kendisini “Ben Kürdüm” diye tanımlayan bir kesimin siyasi kadrosu olarak, siyasal hayatta yer bulan ve biraz da bunu istismar eden bir kadro olarak tanımlanabilir.

Uzun yıllar başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’ye hizmet etmiş olan rahmetli Süleyman Demirel’e sorarlar: “Sayın Cumhurbaşkanı, Kürtler kendilerine siyasal hakların ve özgürlüklerin tanınmasını istiyorlar, siz bu konuda ne düşünürsünüz?” Cevap: “Onlar siyasal ve sosyal haklar istemiyorlar toprak ve bayrak istiyorlar.”

Mevcut iktidar bu toprak ve bayrak davasına kapıyı aralamaya yönelik bir hareketi “Demokratik açılım” başlığı altında uygulamaya koymuştu. Koymuştu da ne oldu? Olan şu; Açılım kadrolarına sızmış bazı PKK sempatizanları, örtülü ortamlarda “bayrak ve toprak” taleplerini siyasi iktidarın önüne koyuverdiler. İş başladığı gibi hüsranla son buldu.

Sayın Cumhurbaşkanı ve MHP Genel Başkanı’nın beyanatlarının yarattığı dalgalanmalar sürer iken, hem yazılı basında hem de TV yayınlarında önemli bir baş haber belirdi: Almanya Kıbrıs harekatından itibaren Türkiye’ye karşı yürüttüğü ambargoyu büyük ölçüde kaldıracak ve satmayı reddettiği ağırlıklı olarak Alman yapımı AB projesi olan Eurofighter uçaklarını satacak. Türkiye’nin NÜKLEER Projelerine koyduğu sınırlamayı (Akkuyu Nükleer Santrali Türbinleri) iptal edecek. Bayram değil seyran değil kaynanam beni niye öptü. Acaba?

Ortadoğu ateş öbekleri ile sarılmış durumda.

İsrail Gazze ve Güney Lübnan’ı vuruyor.

Suriye’nin kuzeyinde kimin ne yaptığı belli değil.

Irak’ın kuzeyinde PKK ve diğer Kürt Fraksiyonları ABD himayesinde at koşturuyor.

İsrail ve İran birbirlerini füzeler ile dövüyor.

Suriye’nin kıyı kesiminde Rusya, ABD ve Türkiye iç içe geçmiş olarak körebecilik oynuyor.

Hamas ve Hizbullah her yerde kanlı bir biçimde ortaya çıkıyor.

ABD İran ile geleneksel düşmanlığını, İran’a karşı tavır koyan bazı komşu ülkeleri silahla donatarak sürdürüyor.

İran büyük ölçüde ABD’ye petrol sevkiyatının “ümmüğü” olan Hürmüz Boğazı’nı tehdit altında tutuyor.

Bütün bu karmaşa ABD’nin kontrolü altında sürüyor ve ABD, İran’ı tepeleyeceği fırsatı kolluyor. Böyle bir tepeleme için Basra Körfezi’nden giriş yapmaya her şey hazır. Hint Okyanusu’ndaki muazzam deniz gücünün (İngiliz donanması ile birlikte 7. Filo) kırk sekiz saatte intikali planlı.

Batıda ise harekat İsrail’in gücü ile sınırlı. Dolayısı ile bir ikinci cephe açılması gerekiyor: sadık bir müttefik olmalı.

Irak’taki Amerikan kara gücü hem yetmiyor hem de ABD kendi çocuklarını kullanmak istemiyor. O zaman yapılacak nedir? Irak’ın kuzeyinde ölümüne savaşacak müttefik yaratmak. Özerk Barzani Kürt Bölgesi de yetmez. İşte burada Türkiye devreye sokuluyor. Türkiye’den de koparılacak bir bölgeyi kapsayan, Kuzey Irak’ın büyük ölçüde katıldığı PKK odaklı bir Kürt Devleti kurmak. Türkiye’yi ikna etmek zor. Topal ördek durumuna düşmüş bir siyasi iktidarı ikna ederek peyderpey bu projeyi gerçekleştirmek en kısa ve etkili yol. İlk adım Demokratik Açılım olabilir. Bunun kapısı da sıcak bir tokalaşma ile açılabilir. Neşirvan Barzani neden Ankara’ya geldi? Boşuna değil. Anayasa’nın ilk dört maddesinin tartışmaya açılması ikinci adım olur. ABD Almanya’yı kullanarak neden beni öpüyor. Ambargonun kaldırılması ise çok etkili bir yan destek olabilir.