Trump geri döndü. Kaybetti, kongre bastı, davalar, suikastlar derken yeniden kazandı. Bu Trump için büyük bir zafer.
Bu zaferin; ABD iç siyaseti ve görevlendirmeleri açısından her seçim sonrasında olduğundan daha fazla bir iç hesaplaşma getireceği aşikar. ABD’nin içindeki roller değişecektir, bu kesin.
Ama; ‘’Amerikan Dokusu’’ ve bu dokunun dış politikası değişmeyecektir, bu da kesin. Çünkü ABD dokusu yüzlerce yılda örülmüştür. Bu doku ekonomik ve siyasal iki katmandan oluşur.
ABD’nin ekonomik dokusu; Yahudilerin dolar üzerindeki senyorajı (dolar basma insiyatifi) ve bu doların arkasında altın yerine duran ABD silahlı gücü üzerine kuruludur.
ABD’nin siyasal dokusu ise Yahudi-Hristiyan muhafazakarlığı işbirliğinin ürünü olan Siyonist Hristiyanlık yani Evangelizmdir.
Bu iki doku yani dolar ve evangelizm birleşir, ‘’Amerikan Dokusu’’nu oluşturur. Bu dokunun üreticisi ve yöneticisi Yahudi etnisitesidir. Yani Yahudilerdir. İşte böyle bir doku üstünde yapıldı ABD başkanlık seçimleri.
Cumhuriyetçilerin adayı Trump, yani bir önceki Başkan, 350 milyon ABD’nin 200 milyonunu oluşturan Avrupalı beyazların Siyonist Muhafazakar / Evangelist kesimine dayanıyor. Beyaz yani, dedesi Alman.
Yani Trump; partisi ve seçmeni gereği tam bir Siyonist. Yahudiliği sadece bir din olarak değil, aynı zamanda bir ‘’etnik grup’’ olarak tanıyan ve Yahudilere karşı ayrımcılığı ‘’temel insan haklarının ihlali’’ olarak nitelendiren kararnameyi imzalayan adam. İsrail’in başkentini Kudüs olarak tanıyan başkan. Damadı ve yanından ayırmadığı danışmanı YahudiJaredKushnerüzerinden Yahudilerle akrabalık bağı var.
Gelelim demokratların adayı Kamala Harris’e. O beyaz değil, renkli. Renkliler ABD siyasetinde beyazların anti-tezi galiba(!). Babası Jamaikalı. Annesi bir Hintli, adı Shyamula Gopolan Harris. Harris; hem Afro, hem Asya kökenli bir Amerikalı. ABD’nin 70 milyonu onun kökeninden geliyor. Harris’in esas gücü burada.
Harris 2014’te Daug Emhoff isimli bir Yahudi ile evlenmiş. O da Trump gibi Yahudilerle aile bağı kurmuş. Başkan adayı olur olmaz, ilk kürsüye çıkışta‘’ABD İsrail’in yanında yer almaya devam edecek ve Anti-Semitizm ile mücadele edeceğiz’’ diyerek aidiyetini belli etmiştir.
Görüldüğü gibi Amerika’da her iki partinin adayları da mutlaka Yahudilerle bir aile bağı kuruyor ve daha baştan onlara bağlılıklarını bildiriyorlar. Akrabalık bağları ve bağlılık bildirimleri yetmiyor, her iki adayın arkasında da Yahudi dolar milyarderleri duruyor. Bu son seçimler de de Trump’ın arkasında ‘’Kapitalizmin Geleceğinin Yüzü’’ olarak tanınan ElonMusk, Harris’in arkasında Bill Gates, Zuckenberg gibi bilişim milyarderleri vardı. Yani her iki başkan adayının da etrafı Yahudi çevrili ve seçim ekonomisini bunlar sağlıyor.
Çünkü Yahudiler çift atlı yarışta bile çift ata oynar. Amerika’daki Yahudiler de aynı seçimde hem Cumhuriyetçilere, hem Demokratlara oynuyorlar.
Yani kim kaybederse kaybetsin, hep Yahudi kazanır Amerika’da. Baştan dedik ya; ABD’de kim kazanırsa kazansın, diplomatik şovlar hariç Amerika’nın dış politikası değişmez. Değişirse, kapitalizm ve onun emperyalizmi değişir çünkü.
Bakın Trump’ın zaferinden sonra Netanyahu ne diyor? ‘’Trump’ın zaferi bizim için büyük bir zafer. Beyaz saraya tarihi dönüşünüz ABD için yeni bir başkanlık ve İsrail ile Amerika arasındaki büyük ittifaka yeniden bir bağlılık sunuyor.’’ Yani Netanyahu kendileri için bir şeyin değişmeyeceğini biliyor.
Gelelim bize…
Biz Türkiye olarak; ta 1946’lardan beri, ABD manipülasyonlarıyla yaşıyoruz. Trump’ın ya da Harris’in kazanıp kaybetmesi, ABD’nin Türkiye politikalarına etki etmez. Çünkü ABD’nin Ortadoğu ve Türkiye politikası çok önceden Yahudilerce çizilmiştir. Kongre, Başkan, Pentagon, CIA herkes bu oyunu oynamak zorunda.
Yani kim Başkan olursa olsun BOP devam eder, Irak ve Suriye’deki kaos devam eder, ABD’nin Kürt teröristleri silahlandırması ve eğitmesi devam eder, Türkiye canlarını ve kaynaklarını kaybetmeye devam eder. Ta ki Amerika’daki İsrail ile anlaşıncaya kadar.
Türkiye’nin kaderini ancak Türkiye değiştirir. Türkiye’nin kaderi ABD Başkanının kim olduğuyla, ABD’nin bize ne kadar dost, ne kadar düşman olduğu ile ilgili değildir.
Uluslararası ilişkiler ‘’çıkar’’ ilişkisidir. Bir ülkenin kendi çıkarı varsa orada ideolojik değil, ‘’çıkarlar’’a göre davranılır. Biz de böyle yapmalıyız. Ortadoğu’da eski tabirle menüde değil masada olmalıyız. Bağımsız bir ülke, egemen bir ülke gibi, Atatürk ülkesi gibi davranmalıyız. Kararlı ve güçlü bir dış politika sahibi olmalıyız. Güçlü bir dış politika için mevcut oyun kurucuları ABD’i ve ABD’deki İsrail’i iyi tanımalıyız.
Artık biliyoruz ki, ABD ve Türkiye ilişkileri aşağıda sıralanan düşmanca tavırlarla doludur:
– ABD Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmekte, FETO gibi organlarıyla demokrasiye, ekonomiye, orduya, bürokrasiye müdahil olmaya çalışmaktadır.
– 40 yıldır arkasında durduğu Kürt terörüyle, Türkiye’yi yıpratmaktadır.
– Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmeye çalışan BOP gibi Yahudi politikalarına bayraktarlık ederken, Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye atmaktadır.
– Sadece Ortadoğu’da değil, Karadeniz’de Montrö anlaşmasını bozmaya çalışarak Ermeni ve Güney Kıbrıs meselelerinde Türkiye’ye bir NATO Müttefiki gibi davranmamaktadır.
Bu düşmanlıkların kaynağının; ABD değil, ABD’deki İsrail olduğunu bilmeliyiz. Bu yüzden ABD’deki İsrail ile uzun vadeli ortak ilişkiler kurmalıyız.
Her zaman ne istediğini bilen, ekonomisi ve savunması güçlü, halkı umutlu ve Türk Birliği’ne doğru yürüyen bir ulus olmalıyız.
Ulusal yararlarımızı dini duygularımıza feda etmemeliyiz.