Beyinleri beslenmeyen çocuklar!

Nörolog Prof. Dr. Serdar Dağ “İnsan; beyin fonksiyonlarının gelişmiş olmasıyla diğer canlılardan ayrılır. Günümüzde kötü beslenmenin beyinde yaptığı tahribatlar ispatlanmıştır” diyor. Ve de devam ediyor; “Beyin, kanla beyne götürülen besin maddeleri ile beslenir. Normal koşullarda beynin tek enerji kaynağı glikoz yani şekerdir. Şeker düzeyinin beyinde azalmasına bağlı olarak, şuur kaybından komaya kadar birçok belirti oluşabilir. Bunun yanında beyinde şeker düzeyinin artması da tahribata yol açar.”

“Hastalanmadan önce, sağlığı korumaya yönelik beslenme ucuz, pratik ve yan etkisizdir. Ciddi bir hastalığın tedavisi hem zor hem de masraflıdır. Bunun için doğru beslenerek beynimizi hastalıklardan korumak önemlidir. Tabiat, her türlü sıkıntının ve acının çaresini bünyesinde barındırır. Doğadaki meyveler, sebzeler, şifalı bitkiler, baharatlar ve hayvansal gıdalar, bizleri daha sağlıklı ve daha mutlu kılmak içindir” diyen Prof.  Dr. Çağ, “çocuk beslenmesinin zorunluluğunu” da “şöyle” anlatıyor:

“Beyin gelişimi anne karnında başlar, 5 yaşına kadar sürer. Entelektüel gelişimi ise yaşam boyu sürer. Doğumun ilk yılında beyin için lazım olan tüm besinler anne sütünde vardır. Daha sonraki dönemlerde başta süt olmak üzere yumurta, et, balık, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler, mevsim meyvelerini tüketmek gerekir. Çocukluk döneminde beyin gelişimi hızlıdır. Saydığım gıdaların eksiksiz alınması; gerekirse vitamin takviyesi yapılması beyni besler, ileriki dönemde yaşam kalitesini arttırır. ‘Fast food’ türü gıdaların tüketilmesi aşırı kilo, vücut direncinde düşme ve hafıza zayıflığı yapar.”

İnternet’te “birkaç tıklama ile” sayın Hocamızın “bebek, çocuk, genç, yaşlı çağlarında insanların ‘beyin başta, nasıl beslenmesi gerektiğini’ okumak” ve “ders almak” mümkün.

Hocamızın “tıbbi ve bilimsel açıklamalarını” okudukça, beynim bir soruya kilitlendi; “1-15 yaşındaki milyonlarca çocuğumuz, bu hayat pahalılığında ‘kendilerini bir yana bıraktım’, beyinlerini besleyebiliyor mu?..”

 

+++++++

 

Erdem ve… Politika…

 

Unutmayalım ki, “Ulusların hukukunu tayin eden şey din ve mezhep değildir. Aksine din, dünya işlerine müdahaleye kalkışırsa herkesi yakar, kendisi de zarar eder.”

Bunu Padişah Abdülmecit’e, Mustafa Fazıl Paşa söylemiştir ki, doğruluğu bugün için kesindir.

Ali Naili Erdem

++++++++

 

“Şair Eşref yaşasaydı, ne derdi?” (cehdizade-163)

10.11.2024, İzmir / Nihat Demirkol

++++++++++++

GÖRGÜ…

Hedef…

Nezaket, zarafet bilgisi – işleri pürüzsüz halledebilme becerisi veya terbiye ve terbiyesizlik; gelin, hepsini “görgü” adı altında toplayalım…Görgü tabii ki bir yaşam biçimi olarak bilinçli uygulanabilir, zaten hedef de budur. Zamanla özümsenip otomatik hâle gelen bir davranış biçimi olarak da inanılmaz faydalar sağlar. Hepimiz ailemizde, sonra belki okulumuzda gördüğümüzü genelleyerek uygulamaya çalışıyoruz ve yoğun göç yaşanan ülkemizde çatışma ve korkarım şiddet ile neticelenen olayların içinde buluyoruz kendimizi…

 

Mahmut Tolon

++++++++

SÖZÜN ÖZÜ…

 

(Anonim)

 

+++++++++

 

Yeniden insanca, saf ve sade bir yaşam arıyorum! (3)

Yaşamadan zevk almak ve mutlu olmak

(Sayın Prof. Dr. İbrahim Ortaş hocamızın “bugünleri anlatan, tahlil eden ve çare gösteren yazısının “son” bölümü… (Hocamıza teşekkürlerimle…)

 

Üç kuruş daha fazla kazanacağım diye yeni doğan çocukları ölüme sürüklemek, evlatları (kız ve oğulları) öldürmek, fidye, kapkaç, dolandırıcılık, yalan üzerine kurulu bir hayat ne kadar vicdan ve merhametle yaşanabilir? İnsan olmanın temiz özelliklerinden, önyargısız, tertemiz duygularla, karınca kararınca yeteneğine göre bir hayat sürdürmeliyiz. Gündüz vakti fenerle insan arayan Diyojen ’in dönemine geri dönmeyelim. 21. yüzyılın geniş iletişim ve teknolojileri çağında, insan artık bilgeliğe ve iç özgürlüğüne sahip olmalı, sadece kendisi için değil, birlikte yaşadığı çevresi ve ülkesindeki tüm insanlar için hizmet aşkıyla yanıp tutuşmalı, çalışmalı, mücadele etmelidir. Bu sevgi, sadece bireyin değil, toplumun ve ülkenin umudu ve geleceği olsun. Yurttaşlar sözleşmesi olarak kurduğumuz Cumhuriyet’e dayalı demokrasimiz, herkes için eşit haklar ve güven sunan bir hukuk devleti olarak yerini alsın. Ayrıcalıklı kişiler yerine, yeteneği ve liyakati olan herkes kendisini en iyi ifade edebileceği bir yaşam bulsun. İnsanlar birbirlerine korku ve endişe değil, güven ve huzur versinler. Para-pul ile değil insani duygular ile çalışarak, üreterek, paylaşarak mutlu ve esenlikli bir yaşam kurmak olmalı amaç.

 

Ne yapmalıyız?

 

Türkiye’nin yeniden siyaset üstü bir anlayışla yeniden paragöz, çıkarcı, çıkarları insanı ve değerleri yok eden, ortamı yaşanamaz hale getiren yapıda yeniden insani değerlere yönelmemiz gerekir. Yaşanan süreçler ve sonuçlar uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların bir yerde toplumun değerlerini bozduğu ve hasta ettiği görülüyor. Yeni bir paradigma yaratmak ve insanca yaşmak için birlikte bir şeyler yapmak gerekiyor.

Kimse unutmasın, insanın karnı her türlü doyar. Karın doyuyor ama önemli olan, yediğin yemeğin tadını alabilmektir.  Yalan, dolan ve haksız kazançla değil, insana yakışan bir yaşam anlayışıyla bu tadı alabilirsin. Huzurlu, kendisiyle barışık ve sevgi dolu insanlar, daha mutlu ve yediğinin tadını çıkaran insanlardır. Yoksa ne yemeğin tadına varır ne de akşam yastığa başını koyduğunda huzurlu bir uyku uyuyabilir. İnsana yakışan; birlikte çalışmak, paylaşmak ve empati yapmaktır. Arıyoruz, umuyoruz, bekliyoruz!

+++++