Merkez Bankası yılın son “Enflasyon Raporu”nun sunumunu geçen hafta gerçekleştirdi. Sunumun kısa bir özetine geçmeden önce tahmin ve hedeflerin her toplantıda ve Orta Vadeli Plan’da yukarı yönlü revize edilmesi ve 2025-2026 enflasyon hedeflerinin her yıl yarı yarıya yakın azaltılacağı varsayımının çok iddialı olduğunu belirtmeliyiz. Bu iddialar gerçekleşmediği ve sürekli yukarı yönlü revize edildiğinde inandırıcılığını kaybetmekte beklenti ve fiyatlamaları çıpalamakta yetersiz kaldığından “İtibar Açığı” eleştirilerine muhatap olmakta ve programa “Güven” unsurunu sağlamakta yetersiz kalmaktadır. Raporun kısa bir özeti ve enflasyon konusunda değerlendirmelerimiz şöyle:
Enflasyon
Dezenflasyon süreci makroekonomik göstergelerin görünümüyle uyumlu seyretmektedir. İç talepte yavaşlama sürüyor, bununla bağlantılı olarak cari açıktaki düşüş arttı. Sıkı duruşa devam ediliyor. Enflasyon düşüşündeki yavaşlama ile yüksek reel faiz ve kur baskılaması enflasyon üzerinde etki etmesine rağmen enflasyondaki atalet ve katılığı sona erdiremedi. İmalat sanayinin gelişmesinde aşağı yönlü riskler artıyor. Küresel ortamda faiz indirim süreçleri başlayacak olsa da küresel talep düşüş eğiliminde. Yurtiçi büyümede dengelenme başladı. Yurtiçi talebin büyümeye katkısı 1.2 puan iken net ihracatın katkısı 1.3 puana yükseldi.İthalat belirgin düşüyor, ihracat düşüşü daha hafif, çıktı açığı geriliyor, son çeyrekte de gerileme devam edecek, iç talep dengelenecek.Enflasyon Mayıstaki zirvesine göre önemli oranda düşerek %48.6’ya geldi. ÜFE’deki fiyat artışının aylık %1,4’lerde olması TÜFE’deki düşüşü olumlu etkiliyor. Tüm enflasyon göstergelerindeki düşüş istikrarlı bir görüntü arz ediyor. Arz göstergeleri iç taleple uyumlu. Çıktı açığı negatif olduğunda tüketici fiyatlarının genele yayılımı azalıyor.
“Para Politikası”na gelince; politika faizi yedi aydır sabit. Makro ihtiyati önlemler devam ediyor. KKM’ler bu nedenle 140 milyardan 37 milyar dolara düştü. Kredi büyümelerine sınırlama getirilmesi enflasyona olumlu katkı veriyor. TL mevduat payı sürekli yükseliyor. Rezervler brüt 159 milyarda. Merkez Bankası’nın yaptığı swapları da dahil olarak hesaplandığında swap hariç net rezerv 46 milyar dolarda.Dış finansman bu nedenle olumlu ve kredi derecelendirme kuruluşlarının not artışları devam ediyor. Son olarak “fiyat istikrarı sürdürülebilir büyüme ve toplumsal refah için ön koşul.” Sayın Cumhurbaşkanının faiz ve enflasyon konusundaki açıklamaları faiz indiriminin yıl sonundan önce başlayacağı söylemlerini gündeme taşıdı. Bunun gerçekleşmesi halinde TCMB’nin kredibilitesi olumsuz etkilenecektir. Son aylarda gayrimenkul alımlarında artış görülmesi enflasyon beklentilerinin olumlu seyretmediğinin güzel bir göstergesi. 2022 yılını baz aldığımızda perakende satışlarının hızlı büyümesi devam ederken sanayi üretimindeki düşüş canlılığını koruyor. Gerek ticaret satış hacim endeksinde gerekse perakende satış hacim endeksinde Ağustos ayından bu yana ciddi yükselişler var.Enflasyondaki düşüş seyri öngörülenden daha yavaş.Programın yükünü toplumun tüm kesimlerine (kamu, şirketler ve hane halkı) eşit oranda maliyet yükleyecek şekilde tasarlanmamış olması handikap oluşturdu.Asgari ücret tartışmaları başladı.Geriye doğru endekslenmenin doğru olmadığı eleştirisi ile beklenen enflasyona göre artış yapılması düşünülüyor.Asgari ücret medyan ücret haline geldi.Ücretlilerin yarıdan fazlasını etkiliyor.Hedeflerini sürekli revize eden bir Merkez Bankamız var. 2023 Temmuzundaki “Rasyonele Dönüş Programı” sonrası ilk enflasyon raporundan itibaren hedefler hep yukarı yönlü revize edildi. 18 ayda neredeyse hedeften %100’e yakın saptı. 2024 yılında uygulanacak “Yeniden Değerleme Oranı” %44’lerde (43.93).Bu veriler ışığında asgari ücreti beklenen enflasyon oranında belirlemek 2018-2024 dönemindeki her yıldan alacaklı olan bu kesime büyük haksızlık. Son beş yılda reel ücretler gerilerken sermaye karlılıkları ile rant gelirleri zirve yapmış durumda. Ücretli, emekli, küçük çiftçi gibi kesimlerin gerçekte sorunu kanaatimizce tamamen bir “bölüşüm sorunu”dur. Bu konuyla bağlantılı olarak Doç. Dr. Ümit Akçay’ın “Krizin Gölgesinde En Uzun 5 Yıl” kitabındaki “Çoklu Kriz” tespiti ve öğrencisi olmaktan onur duyduğum “Korkut Boratav” hocamın “Radikal Onarım” önerilerini kısaca belirtmenin yararlı olacağını düşünüyorum.
Çoklu kriz
Küresel olarak içinden geçmekte olduğumuz dönemi şekillendiren temel dinamik çoklu kriz konjonktürüdür. (Doç. Dr. Ümit Akçay a.g.e) 2008’deki küresel finans krizinden başlayıp halen devam eden dönemde yaşanan ekonomik, jeopolitik, ekolojik ve siyasi sorunların iç içe geçmesinden oluşan krize “çoklu kriz” deniyor. COVID-19 pandemisi, enerji ve gıda krizleri, artan jeopolitik gerginlikler, bölgesel savaşlar, rekabet yoğunlaşması, iklim değişikliği ve artan eşitsizliklerden oluşan bu ortam mevcut sistemin kırılganlıklarını ortaya çıkardı. Bu krizden toplumsal refahı önceleyerek çıkmayı amaçlayan bir politika çerçevesi mi etkili olacak, yoksa mevcut durum mu muhafaza edilmeye çalışılacak? Ümit Akçay hocanın tespitlerine göre; 2018-2023 döneminde Türkiye çoklu kriz konjonktürüne denk gelen dönemde iki kritik gelişme yaşadı. 2018’deki döviz krizi IMF anlaşması yapılmaksızın aşılabilmiştir. İkincisi ise tüm ekonomik zorluklara rağmen 2023 seçimlerini mevcut iktidarın kazanmış olmasıdır. Eskinin öldüğü yenisinin ortaya çıkmadığı bir ara dönemden geçiyoruz. Türkiye başarısız bir post-neoliberalizm denemesi geçirmiştir. Mehmet Şimşek’in programı ödemeler dengesi krizini atlatıp enflasyon sorununun çözümünden ibarettir. İlk hedefe ulaşılmıştır. İkincisinde ise Nebati döneminin devrettiği enflasyon oranına gelmenin enflasyonun kontrol edildiği anlamına henüz gelinmediğini ifade ediyor. Yoksa program mevcut üretim yapısının değişmesi ve emek üretkenliğinin arttırılmasını hedeflememektedir. Bir nevi Kemal Derviş programının devamı niteliğindedir. O programın sonunun nasıl bittiği herkesçe malumdur. Bağımlı finansallaşma ya da bağımlı gelişme modeli ile devlet kapitalizmi modeli seçenekleri arasında 2021-2023 arasındaki utangaç kalkınmacılık deneyi başarısız olmuş ve tekrar bağımlı finansallaşma- bağımlı gelişme modeline dönülmüştür. Ümit Hoca’ya göre orta vadede bağımlı gelişme modelinin sürdürülebilir olmadığı söylenebilir. Devlet kapitalizminin uygulama olanağı da çok sınırlıdır. Söz konusu iki ana model de uygulanamayacaksa ne yapılabilir sorusuna cevapta ise hayat pahalılığı krizinin bütün maliyetinin alt gelir gruplarının üzerine yıkılan ekonomi politikaları sorgulanmalıdır. Bu kriz döneminde süper karlar eden firmalar ilave vergilenmeli, kamu hizmet bedelleri ucuzlatılmalı, reel ücretlerin artırılması gibi çözüm önerileri karşımıza Prof. Dr. Korkut Boratav’ın“Radikal Onarım” söylemini gündeme getiriyor.
Radikal onarım
Prof. Dr. Korkut Boratav’ın 6.02.2023 tarihi söyleşisinde gerekliliğini dile getirdiği “Radikal Onarım Programı”nın ana hatları kısaca şöyle; “Milli gelir artışları sürerken iktisadi anlamda bir ekonomik krizden söz edilemez. Ekonominin büyüdüğü ortamda emeği ile geçinen tüm katmanların ağır bir geçim sıkıntısı içinde olması Türkiye’nin ağır bir “Bölüşüm Şoku” geçirdiğini gösteriyor. Bu katmanların milli gelirden aldıkları paylar sürekli düşerken sermaye ve rant sahiplerinin payları sürekli artmıştır. Bu bölüşüm şoku Cumhuriyet tarihinde benzersizdir. Bu nedenle Hoca kriz yerine toplumsal bunalım demeyi tercih ediyor. 2015 sonrası sermaye girişlerinin yavaşlaması istikrar programlarını gündeme getirdi. Bunun sonucunda “Tek Adam” rejimi ile “ne olursa olsun iktidarı korumak” stratejisine geçildi. Emek örgütlerinin etkisizliği, sendikalaşma oranının yetersizliği sonucu kapitalizmin vahşi dönemlerini andıran ortamda sanayi şirketlerinin ve bankaların karları patladı. Sermayenin adeta bir “altın çağı” yaşandı. Kısa dönemde son yedi yılın bölüşüm şoku telafi edilmeli. Yanlış ekonomi politikaları sonucu 2018-2021 arasında üç döviz krizi yaşanmıştır. Tarımsal destekleme politikaları süreç içinde tasfiye edilmiştir. Bunun sonucundaki yüksek gıda fiyatları ve kur artışları enflasyonun tetiklenmesine katkıda bulunmuştur. Emek yanlısı bir programın maliyeti son yıllarda bölüşüm şokundan yararlanan sermaye çevrelerince üstlenilmelidir. Kamu maliyesi temel amaç olmalıdır. Bütçe açığı mali kural ölçütleriyle frenlenmelidir. Maliye politikası araçları ile sağlanacak katkılar bölüşüm şoku mağdur katmanları lehine harcanmalı.
Son yıllarda astronomik servet artışları vergilenmeli. Söz konusu telafi programı sonrasında ise orta döneme dönük radikal bir onarım programı gerekiyor. “Bu program sermaye hareketleri ve döviz işlemleri üzerinde sistematik, özenli denetimler olmadan inşa edilemez. Sıcak para girişleri caydırılmalı spekülatif yabancı sermaye çıkışları frenlenmelidir. Böyle bir onarım programı kamu maliyesinin ve devletin yatırımcı, üretken işlevlerinin yeni baştan canlandırılmasını gerektirecektir.”
Korkut Boratav Hocanın önerdiği program Ümit Akçay’ın belirttiği çoklu krizden çıkış için alternatif seçeneklerden birisine işaret ediyor.
Bugünkü toplumsal bunalımdan çıkış için alternatif modellerin tartışılması ve belki de diğer modellerle sentezlenmesi sizce gerekmiyor mu?