Trump zaferi: Dünya ve Türkiye’ye etkileri

2024 Mart ayında Putin’in Devlet Başkanlığı seçimlerini kazanmasından sonra ABD’nde de aşina olduğumuz bir politikacı, Başkanlık seçimini ikinci kez kazandı. Bir Japon politikacının dediği gibi “Amerika’nın yeni başkanlarına Noel hediyesi olarak bakmak gerekir. Paket içeriğini bilmeden açıp işte istediğim buydu demekten başka çaremiz yok” ifadesi Trump’ın da sürprizlerle dolu olacağına işaret ediyor.

Ocak 2025 başında görevi devralacağı için şimdilik Seçilmiş Başkan denilen Trump’ı bu dönemde, Ukrayna-Rusya ile Orta Doğu’daki İsrail -Filistin (Hamas) savaşları bekliyor. Aslında seçim konuşmalarından ve ilk Başkanlığı icraatlarından anlaşıldığı kadarı ile Trump savaşa ve ABD’nin çatışmalara müdahalesine karşı.

Trump’ın ilk işi, komşuları ile de ilişkilerini etkileyecek nitelikte olan göçmen sorunu olacak düşüncesindeyim. Müslüman göçmenlerin ABD’ye girişini yasaklayan düzenlemenin bir süre sonra yürürlüğe girmesi bekleniyor. Ancak güneyden gelen Latin Amerikalıların sınır dışı edilmelerinin ekonomiye maliyeti büyük olacağını düşünen Amerikalılar azınlıkta değiller. Öte yandan göçmenleri geri kabul etmeyecek Meksika gibi ülkelere ABD’nin hangi yaptırımları uygulayacağı New York Times, Washington Post’ta yer almaya başladı bile.

Trump’ın elindeki en önemli yaptırım gücü başta gümrük olmak üzere ekonomik tarifeler. Daha önce Çin’e uygulamak istediği tarifeler bugün etkili olmayabilir. Zira Çin ekonomisi artık ABD ve Avrupa’ya bağımlı değil. Bugün Çin, dünyadaki en büyük ekonomik güçlerden biri. Ayrıca BRICS gibi Rusya, Hindistan ve diğer ülkelerin oluşturduğu bir grubun içinde.

Esas konu Trump’ın Ukrayna ve Orta Doğudaki savaşları nasıl durduracağı. Trump 6 Kasım 2024 gecesi yaptığı Zafer Konuşmasında belirttiği üzere kuvvetli bir Amerikan ordusu istemekte ama savaşlara girmek veya müdahale etmek için değil. Ukrayna ise Rusya ile savaşı varoluş meselesi olarak görmekte ve Rusya’ya toprak vermek niyetinde değil. ABD, Trump’ın birinci döneminde NATO’dan çıkmakla birlikte Avrupa güvenliği konusunda yine söz sahibi. Üstelik Avrupa’nın bu konuda ABD’ne borçlu olduğunu düşünüyor.

Orta Doğu konusunda ise Trump’ın ne yapacağı belli değil. İsrail’i desteklese de Netanyahu ile ilişkileri baştan beri inişli çıkışlı. İlk dönemde danışmanı olan Yahudi damadı Jared Kushner, başkentin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması ve ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’de açılması törenlerine katıldığı ve İsrail’i savunduğu bilinmekle beraber bu yeni dönemde Trump’ın damadına mesafeli olduğu Amerikan basınında çokca dile getiriliyor.

Trump’ın ilk Başkanlığı sırasında Orta Doğuda imzalattığı ve gurur duyduğu İbrahim Anlaşmalarını (İsrail, BAE, Fas ve Bahreyn arasında imzalanmıştır) bu dönemde tekrar uygulamaya sokacağı başka bir olasılık derim.

Bu dönemde dış politika açısından Trump’ın uygulamalarında bir belirsizlik, bir düzensizlik olacağı kaçınılmaz. Bu nedenle de Trump, Netanyahu’dan Lübnan’ı vurmamasını isterse şaşırmayalım. Yine Trump döneminde onun isteği ile başlayan İsrail-Suudi Arabistan ilişkilerindeki normalleşme/yakınlaşma artık Filistin nedeniyle imkansız gibi.

Trump zaferi, ABD’nin en yakın müttefiki, ortağı İngiltere’yi de zor duruma düşürdü denebilir. İngiltere İşçi Partisinin Başkanı ve İngiltere Başbakanı Sir Keir Stemmer Trump’ı ilk kutlayanlardan. Maliye Bakanı Rachel Reeves’in 2025 başlarında Çin’e yapacağı ziyaret sırasında güneş enerjisi panelleri ve elektrikli araç alımlarına ilişkin görüşmeleri tarifelere takılır mı şimdiden bir öngörüde bulunmak imkansız.

Körfez ülkelerinin yeni Trump dönemi ile ilgili sıkıntılarının başında ABD’nin İran’a yapacağı baskılar gelmekte. Malum İsrail’e bölgede kafa tutan tek devlet İran.

Biden yönetiminin son haftalarında Katar’dan Hamas’ın Doha’dan çıkarılması isteği kabul edilmiş ve Hamas kendisine yeni bir merkez aramaya başlamıştır. Financial Times gazetesinin haberine göre Hamas yetkilileri, İran, Fas, Moritanya ve Türk yetkililerle görüşmüşler ancak ABD’nin Hamas’ı Türkiye’de istemedikleri belirtilmiştir. Kanımca merkez olarak İran’ın seçileceği olasılığının kuvvetli olduğudur. Bunun en büyük nedeni olarak da Hamas lideri İsmail Haniye’nin 31 Temmuz 2024’de İsrail tarafından İran’da öldürülmesidir diyebiliriz.

Yeni Trump dönemindeki Türkiye- ABD ilişkileri sorusuna verilecek en doğru yanıt “Görünen köy klavuz istemez” olacaktır. 2018’deki Rahip Brunson krizinde Trump’ın Sayın Cumhurbaşkanına gönderdiği diplomatik teamüllerin dışındaki tehditkar mektup, arkasından Türkiye’nin PKK unsurlarına ve ABD destekli YPG gibi yandaşlarına yönelik Barış Pınarı Harekatı sırasında Trump’ın Türkiye’ye uyguladığı yaptırımlar o dönemdeki ilk akla gelen kötü gidişat sayılır. Rusya’dan satın alınan S 400 savunma sistemlerinin de ilk Trump döneminde olduğu ve Türkiye’ye CAATSA uygulamaları denilen yaptırımların uygulanmasının Trump tarafından engellendiği bilinse de bunun tekrar yürürlüğe girmeyeceği konusunda bir garanti yok.

Ekonomik kriz içinde olan ve enflasyonun bir türlü düşürülemediği Türkiye’de, Çin’in varlığı giderek artmakta. ABD’nin Çin veya diğer ülkelere uygulayabileceği tarifeler Türk ekonomisini de etkileyecektir.

Bu nedenle Türkiye’nin daha istikrarlı, komşularıyla iyi ilişkiler geliştirme amacına dayanan bir dış politika çizgisine hemen kavuşması gerekir. Bu nedenle de iç politikada kutuplaştırıcı, kayyım atamaları ile toplumu geren uygulamalardan biran önce uzaklaşılması seçeneklerin başında gelmelidir. Türk-Amerikan ilişkilerinde özgüven duymak, dostluk beklemek için vakit çok erken. Zaten bunlar uluslararası ilişkilerde rastlanmayan unsurlar. Bu bakımdan İlişkiler yeni dönemde de inişli çıkışlı bir süreç izleyecek diyebiliriz.