Ben asker çocuğuyum; Onlar benim de teğmenlerim!

Büyük dayımız General Aşir Atlı, Mustafa Kemal Atatürklerle, Mareşal Fevzi Çakmaklarla, General İsmet İnönülerle beraber İstiklal Savaşı’nda savaşan, kolordulara komutanlık yapan bir askerdi… Bir başka büyük dayımız, rahmetli kuzenlerimiz Mehmet Ali Kışlalı ile Ahmet Taner Kışlalı’nın babası Hüsnü Kışlalı, daha İstiklal Savaşı başlamadan Anadolu’da Fransız istilacılara karşı Gaziantep–Kilis savunmasında, “ilk kurşunları ataların içinde” olan ve de “İstiklal Madalyası alan” bir gazi idi. Babamız Fuat Uluç, Anadolu’nun dört bir yanında Bölük / Tabur / Alay komutanlıklarını yapan bir Albaydı… Annemin kardeşleri Cemal ve Hayati Bilgiçler, vatan hizmetini Anadolu’nun dört bir yanında yapan iki albaydı ve Hayati Dayım, “Kıbrıs mukavemet teşkilatını kuran iki Türk subayından biri” idi. Büyük dayımız Aşir Atlı’nın oğlu ile, damadı da “subay olarak” yaşadılar, vatana hizmet ettiler. Evet, işte bizler “Uluç Kardeşler” böyle bir aileye mensup olarak doğduk ve böyle bir aile içinde yaşadık… O kardeşlerden biri ve ağabeyleri olarak diyorum ki, “Atatürk’ün askerleriyiz” diyen “Harbokulu’nu birincilikle bitiren” dahil, mezuniyet töreninde “kılıç şakırdatan” genç teğmen kadınlarımız, “bizim teğmenlerimizdir!”

Eğer 25 Kasım’da “onlara, ‘suçlu muamelesi’ yapılırsa” bilinmelidir ki, Atamızın “Ne mutlu Tüküm diyene” sözü ile beraber “bu sözü ‘temel inanç kabul eden” milyonlarca ve milyonlarca TC vatandaşının vicdanları büyük bir yara alacaktır.

Gene biliyor ve inanıyorum ki, ülkemizde “milyonlarca ve milyonlarca Türk vatandaşı da ‘benim gibi’ düşünüyor” ve de “ihraç cezası verilmemesi” kararını bekliyor. Vicdanları ve gönülleri ferahlatacak hatta “böyle” bir karar çıkmasına “Atatürk için, Türkiye için, Cumhuriyet için, Milletimiz için, Silahlı Kuvvetlerimiz için” dua ediyor! Bakınız, yaşadığım Urla’da “bol yıldızlı ve zirve unvanlı” bir komutan “emeklilik sürecini” yaşıyor. Toplantılarda karşılaşıyoruz. “Bir asker çocuğu olarak” elini sıkmak içimden gelmiyor, dönüp uzaklaşıyorum. Ve de sayın Komutanlarım, emekliliğinizde “karşılaştığımızda” Sizlerin elini “saygı ve sevgi ile” sıkmak istiyorum!

 

+++++++

 

Erdem ve… Politika…

Bu millet, zengin ülkeler gibi refah içinde mutlu yaşamak istiyor. Adil bir dünyada düşündüğünü korkusuzca söylemek istiyor. Uygarlığın nimetlerinden yararlanmak istiyor. Horlanmadan, itilip kakılmadan ve tutuklanma belasını yaşamadan özgürlüğün tadını çıkarmak istiyor. Çare TBMM’dir. Çünkü, bir aydınlar topluluğu olarak tanımlanan TBMM, iktidarı ve muhalefetiyle yaşadıkları ülkenin gelişmesinden, Dünya devletleri arasında yerini almasından velhasıl ülkesinin her şeyinden sorumludur.

Ali Naili Erdem

 

++++++++

 

“Şair Eşref yaşasaydı, ne derdi?” (cehdizade-163)

 

18.11.2024, İzmir / Nihat Demirkol

++++++++

 

GÖRGÜ…

Nezaket ve terbiye…

“Benim bildiğim tek doğru!” dersek çatışma kaçınılmaz, en basitinden “ukala” diye bir etiket bir tarafınıza yapışır, daha inatçı iseniz belki daha somut bir şiddet ile karşılaşabilirsiniz. Acelemiz yok! Her zaman alçak gönüllü ve yapıcı bir yaklaşım için vaktiniz var! Vakit, bilinç oldukça genişleyen bir algılama olgusu.

 

Terbiyeli bir insan o anda kaybediyor gibi gözükse bile takdir toplayandır. Uzun zamanda kazanandır. Karşıtınız da sizi, biraz muhasebesini yapınca, takdir edebilir. İzleyenlerin de inanılmaz bir yoğunlukla, olanları yorumladıklarından şüpheniz olmasın.

Unutmayın; daha akıllı olan, hep geri adım atar. “Kabadayı” olarak algıladığınız belki aslında kabadayı değil, görgüsüzdür, biçaredir!

 

Mahmut Tolon

 

++++++++

 

SÖZÜN ÖZÜ…