Sümer kraliçesini sonsuzluğa uğurladık

Sümer Kraliçesi diye anılan Muazzez İlmiye Çığ, 110 yaşında aramızdan ayrıldı. Buna pek ayrıldı denmez. Çünkü geride araştırmalar, bu araştırmalardan doğan bilgi dolu 23 kitap, onlarca makale, çok sayıda televizyon söyleşisi vb. bıraktı. O, geride bıraktıklarıyla anılacak!

Kırım Tatarı kökenli ailesinin yerleştiği Bursa’da doğdu. Kurtuluştan sonra 1926 yılında girdiği Bursa Kız Muallim Mektebi’nden mezun oldu. Kısa bir öğretmenlik döneminden sonra Atatürk’ün öğütleri doğrultusunda 1936 yılında Ankara Üniversitesi Hititoloji bölümüne girdi. 1940 yılında mezun olduktan sonra İstanbul Arkeoloji müzesinde çalışmaya başladı. Çığ, Sümer, Asur ve Hitit uygarlıkları üzerine uzmanlaştı. Yakın arkadaşı Hatice Kızılyay ile birlikte 80 bine yakın Sümer tabletinin açığa çıkarılmasını, temizlenmesini, arşivlenmesini sağladı. Böylece ‘Çiviyazılı Tabletler Arşivi’ oluştu. Bunların 3 bin kadarını çözümleyerek tabletlerin içeriklerini günümüze taşıdı. 70 yaşından sonra yayınlamaya başladığı yazılarındaki öyküler sanki günümüzdeki olayları yansıtıyor gibidir.

Emekli olduğu 1973 yıllarına kadarki çalışmalarını anlatırken şunları söylüyor: “Başta meslektaşım Hatice Kızılyay ve Dr. F.R. Kraus olmak üzere, Sümeroloji hocam Prof. B. Landsberger, Hititoloji hocam H.G. Güterbock, Finlandiya’dan Prof. A. Salonen,  Amerika’dan Prof. S.N. Kramer ile birlikte yapılan çalışmalar sonucu 8 kitabımız ve birçok da makalemiz yayınlandı. Bunlar Sumer hukukuna, Sumer devlet idaresine, okullarına, Sumer edebiyatına ve Hitit kültürüne ait 3 bin tabletin kopya ve kataloglarını kapsamaktadır.”

Dünyanın en ünlü Sümerologlarından birisi olan Amerikalı Samuel Noah Kramer, Çığ’ın çevirdiği ‘Tarih Sümer’de Başlar’ kitabının yayınlanması dolayısıyla “Sevgili sevgili Muazzez” diyerek başladığı 22 Eylül 1990 tarihli mektubunda şunları yazmış: “Senin gayretin ve çok çalışman sayesinde Sümer şairleri ve ozanları Türkiye’de hatırlanabilecekler ve onlar da sana teşekkür edecekler.”

Çığ, babasının ona verdiği İlmiye ismi gibi bilime tutkundu. Bilim aşkıyla emekli olduktan sonra da hiç durmadı. Onun 23 kitabının yayım hakkına sahip Kaynak yayınlarının Genel Yayın Yönetmeni Tunca Arslan’ın dediği gibi O, Nazım Hikmet’in ‘yetmişinde bile zeytin ağacı dikeceksin … bir sincap gibi yaşayacaksın…’ dizelerini akla getiren yorulmak bilmeyen bir Cumhuriyet kadınıydı. ‘Kur’an İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni’ başlıklı ilk kitabını yayına verdiğinde tamı tamına 80 yaşındaydı. Ondan sonra gelsin 22 kitap daha…

Bu çabalarını şöyle anlatıyor: “Emekli olunca Atatürk’ün isteği doğrultusunda Sümer ve Hitit kültürlerini halka tanıtmak amacıyla kitaplar, makaleler yazıyorum, konuşmalar yapıyorum. Bunların boşa olmadığını okuyucularım ve dinleyicilerimin bu konulara gösterdikleri yakın ilgiden anlıyor ve ölümsüz Atamız namına mutlu oluyorum.”

Çığ, laiklik, kadın hakları ve çevrenin halk yararına korunması gibi konularda öncü bir eylemciydi. Hayrettin Karaca ile katıldığı televizyon programları, halk toplantıları, eylemler unutulacak gibi değil. İki “Çılgın İhtiyarın” 2009 yılında, battaniyelere sarılmış olarak “şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprağını satamazsınız” pankartlarını taşımasını nasıl unuturuz?

Aynı şekilde Amerikan gizli servislerinin uşağı FETÖ mensuplarının tezgahladığı Ergenekon saldırısına karşı da sapasağlam bir tutum aldı. Silivri yargılamalarını kınadı. Ülkedeki haksızlıklara karşı bir haykırış olan “Vatandaşlık Tepkilerim” başlıklı kitabından dolayı 90 yaşından sonra mahkeme kapılarında üzüldü ama yılmadı, geri adım atmadı. Çünkü O, Atatürk Cumhuriyet’inin yeşerttiği yurtsever bir kuşağın ta kendisiydi. Bu nedenlerle ölümünden sonra, onun yaşamı boyunca hep mücadele ettiği çevreler bir ‘itibarsızlaştırma’ kampanyası başlattı. Kimdi bu savları özellikle sosyal medyada yayanlar? Atatürk ve laiklik düşmanları, kripto FETÖ kalıntıları, sırtını ABD hakim sınıflarına dayamış PKK’nın ‘sol’ kılıklı destekçileri, ‘yetmez ama evet’ tayfası vb.

Muazzez İlmiye Çığ ile ilk kez 2005 yılında Konak Belediyesi salonunda bir konuşma yapması için çağırdığımızda tanıştım. İlerleyen yaşına karşın adeta enerji fışkırıyordu. Son gördüğümde Karşıyaka’daki Hikmet Şimşek salonu ağzına kadar doluydu. Dinleyicileri hemen kucaklayıveren konuşmasını sahne gerisine sığınarak izleyebildim. 100 yaşını geçmiş olmasına karşın salonu öylesine motive etti ki konuşmasını zar zor sonlandırabildiler. Başka bir sefer, bir söyleşi için İzmir’e gelen Aydın Boysan ile aynı masada içki içerken yaptığı sohbetleri unutmam mümkün değil. Yüz yaşının üstündeyken bile ayarlı bir şekilde içkisini içiyor, yemeğini yiyor, sohbet ediyordu; yüzünden hiç eksilmeyen gülüşüyle… Onunla birlikte olduğum anları anımsayınca kendimi çok talihli hissediyorum.

Bir söyleşide kendisine sorulan uzun ömürlü olmanın sırrı nedir sorusuna şu cevabı veriyor: “Bu sorunun yanıtını ben de bilmiyorum. Bilsem kitabını yazarım. Sigara, içki içmedim, kimseyle kavga etmedim. Çalıştım, bol bol çalıştım. Uzun ömrün sırrı bence bu!”