Dünyaca ünlü Lübnanlı modacı Elie Saab’ın, moda dünyasında 45.yılını kutlamak amacı ile 13 Kasım 2024’de, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, düzenlediği “Elie Saab’ın 1001 Sezonu” temalı defile/gösterisi dünyada büyük ilgi topladı. Bu gösteriyi Suudi Arabistan’ın modernleşme ve bizde çok kullanılan deyimle açılım sürecine bağlamak lazım. 100’den fazla modelin uzun ama vücutlarının büyük kısmını açıkta bırakan taşlı, payetli ve frapan elbiselerini çoğu geleneksel kıyafetli Suudi, ilgi ile izledi. Suudi kadınların çoğu arka sıralarda olmakla birlikte hepsi hicapsız ve başları açıktı. Celine Dion, Jennifer Lopez, Camila Cabello ve Lübnanlı Emir Diap gibi tanınmış şarkıcıların defile sırasındaki konserleri dillere destan oldu. Türkiye’den ise başarılı oyuncu Hande Erçel 2002 yılına ait bir Saab tuvaleti ile kırmızı halıda yürüdü. Resimleri sosyal medya sayfalarında yer aldı. Güzel İngilizcesi ile mülakatlar verdi. Yabancı kanallarda izlediğim gösteri hala daha yorumcular tarafından değerlendiriliyor.
Bunları neden mi anlatıyorum: Suudi Arabistan şeriatın en sıkı kuralları ile yönetilen bir ülke ve kapanış jeneriğinde “Saudi 2030” yazıyordu. Yani 2030 yılında tamamen farklı bir Suudi Arabistan göreceğiz. Tabii gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da nasıl öldürüldüğünü de hatırlayarak.
Bu gösteri için Suudların kesenin ağzını açtıklarına şüphe yok. Lübnan İsrail’in bombardımanı altındayken böyle bir defile ve gösteri düzenlemek ne kadar etik bu da tartışmalı bir konu. Defilenin mesajı istenilen yerlere ulaşmış olmalı. Suudi Arabistan artık ABD’nin bölgedeki uydusu olmaktan vaz mı geçiyor? İsrail ile normalleşme süreci için Trump’ın ön ayak olduğu Abraham (Hz. İbrahim’e atfen yapılan bir anlaşma)Anlaşmalarının bu koşullarda yürürlüğe girmesi zor görünüyor. S. Arabistan, İsrail ile arasına çoktan mesafe koydu.
13 Kasımdaki bu gösteriyi arkada bırakarak ABD’nde Trump’ın atanacaklar listesine seçtiği iş adamları ve politikacılar kendi partisinde bile seslerin yükselmesine yol açtı. Atanacakların seçilmesi derken aklıma “Kralın Bütün Adamları” isimli, Robert Penn Warren tarafından 1946’da yazılan Amerikan siyasetindeki yozlaşmayı gözler önüne seren roman geldi. Roman o dönemde Pulitzer ödülü kazanmış. Konusu gerçek hayattan alınma romanı, Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenci iken merhum Prof. Dr. Bülent Daver’in Siyaset Bilimine giriş dersinde öğrencilere dağıttığı okuma listesindeki kitaplardan seçmiştim. O zaman hocalarımız öğrencilerine okuma listeleri dağıtırlardı.1949 ve 2006’da film olarak da çekilen romanın 1949 versiyonu “En iyi film” dalında Oscar ödülü almış. Film ve roman özetle, Louisiana Valisinin siyasete girişi, yozlaşmış bir siyaset bataklığında ilerleyerek milletvekili oluşu ve sonunda da suikast sonucu öldürülmesini konu etmekte. Teması itibarıyla her ülke ve zamana uygun bir roman. Kurgusal karakterine ve yozlaşmış ortadan kalkmış demokrasilere bugün her ülkede rastlamak mümkün.
Trump’ın Bakan seçimlerindeki tercihlerini görünce bu kitabı hatırladım. Liyakatten çok sadakatin önde geldiği bu atamaların bir özelliği de Trump’ın kararlarına hayır diyebilecek siyasetçinin olmaması. Trump için artık kendi gündemini uygulamak, gücünü kuvvetlendirmek önemli. Atamalar için yaptığı seçimler Senato’da şimdiden kıyameti koparmış sayılır. Atamalar onay için Başkanlık yemininden sonra Senato’ya gelecek. Sadece muhalefetteki Demokratlar değil Cumhuriyetçiler içinde de bu atamalara karşı olanlar seslerini basın ve yayın organlarında duyurmakta gecikmediler. Adalet ve Savunma Bakanlıkları ile istihbaratın başına getirdikleri Amerikalı yorumculara göre Trump’ın mutlak gücünü kabul edip onun radikal gündemine onay verecekler.
Bu atamalarda Türkiye için önemli olan Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Küba asıllı Katolik bir siyasetçi. Florida Senatörü Rubio, Bakan olarak atanan ilk latin Amerikalı olma özelliğini de taşıyor. Genç Bakan, Çin ve İran’a karşı olumsuz görüşleriyle tanınıyor. Diğer Bakanlardan farkı dış ilişkilerde yalnızlıktan yana değil. (Bizim bir zamanlar “Stratejik Derinlik”ten savrulan “Değerli Yalnızlık” politikası ile tamamen zıt görüşte olduğu aşikar!) Devlet deneyimini haiz olmasının yanısıra Trump hayranı. 2021’de Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki PKK yanlısı YPG’ye karşı mücadelesinin sona erdirilmesi için Biden’a bir mektup gönderiyor. Açıkça Türkiye karşıtı.
Güney Dakota Valisi Kristi Noem ise İçişleri Güvenlik Bakanı. En önemli görevi göç ve göçmenler konusu. Noem hakkında bu yıl en çok konuşulan konu köpeğini silahla öldürmesi ve bunun sosyal medyada yayılması. Trump, İçişleri Bakanı olarak Kuzey Dakota Valisi Doug Burgum’u atıyor. Burgum petrol ve doğal gaz çıkarmak için lisans işlerine de bakacak.
Trump’ın Ulusal Güvenlik Başkanı olarak Rusya yanlısı, eski Demokrat Senatör Tulsi Gabbard’ı bu göreve seçmesi Avrupa ve ABD’nde epey şaşkınlık uyandırdı. Bu atamadan en memnun olan Putin olmalı. Savunma Bakanlığına getirmek istediği ise Fox Haberler eski sunucularından. 44 yaşındaki Pete Hegseth. Devlet deneyimi hiç yok ama üç milyon çalışanı olan önemli bir kurumun başına geçecek eski bir asker. Kendisi hakkında ifade ettiği ” sosyal bakımdan doğru bir çöp olarak köklerinin ordudan ayrılması gerektiği” son zamanlarda siyaset alanında epey konuşulmuş. Sağlık Bakanı olarak atadığı kişi ise aşı karşıtlığı ile bilinen ve Amerikan ecza sanayini eleştiren 70 yaşındaki Robert F. Kennedy Jr’ın Amerikan sağlık sektöründe reform yapmak istemesi kaşların yukarı kalkmasına neden olmuş. Başsavcı olarak atanan Matt Gaetz ise evlere şenlik bir duruma sahip. 42 yaşındaki eski senatörün cinsel suçları nedeniyle soruşturma geçirdiği, ahlaki ihlallerde bulunması (17 yaşındaki bir kızla para karşılığı birlikte olması gibi) suçlarının bazıları.Trump ise kendisinden Adalet Bakanlığını “hale yola koymasını” istiyor.
En popüler atama ise milyarder iş adamları Elon Musk ile Vivek Ramaswamy’nin yeni kurulacak Verimlilik Başkanlığına atanmaları. Görevleri ise Hükümet kurallarını, bürokrasiyi ve harcamaları gözden geçirerek yeni kurallar getirmek. Bu atamalara getirilen en büyük eleştiri sorunları bilen ve düzeltebilecek olan bürokratların olmasına rağmen Amerikan Devlet mekanizması hakkında bilgi sahibi olmayan iki iş adamının bu göreve atanacak olmaları. Elon Musk’ın seçim kampanyasının son döneminde Trump’a 450 milyon Dolar vererek Kamala Harris’e karşı desteklemesi tam bir sadakat örneği.
Bu atamalarda tüm siyasetçi ve yorumcuların birleştikleri konu Trump için ikinci döneminde, birinci dönemden farklı olarak sadakatin en önde gelmesi. Atananlar Senato onayından geçerler mi bilemeyiz ancak dış politikasında yalpalayan, sürekli zikzaklar çizen ülkelerin işleri zor. 2025, ABD’ndeki yeni ve tuhaf yapılanma ile daha da çetin geçeceğe benziyor. Atananlar arasında ” Türkiye NATO’da bir isimden ibarettir” sözünü kullanan da var. 2025’in neler getireceğini göreceğiz. Onun için Suriye ile biran önce normalleşme sağlanması, Amerikalı yetkililerle yakın temas kurularak gelişmelerin izlenmesi, ABD’nin uygulamaya koyacağı anlaşılan tariflerden ekonominin zarar görmemesi gibi önceliklere dikkat etmek önem kazanıyor.