ESİAD’dan Yatırım Zirvesi

Ege Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ESİAD), iş dünyasının üretim, yatırım, finansman ekosistemini güçlendirmek amacıyla hayata geçirdiği ESİAD Yatırım Zirvesi’nin üçüncüsünü İzmir İstinyepark Hyatt Regency’de gerçekleştirdi.

Zirveye, İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Fikri Ataoğlu, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, İZTO Başkanı Mahmut Özgener, TÜRKONFED Başkanı Süleyman Sönmez, TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Akgerman ve YİK Üyeleri konuşmacı olarak katılırken, zirvenin ana konuşmacısı ise Ümit Leblebici oldu.

“Doğru zamanlama ve yöntemler önemli”

Zirvenin açılış konuşmasını gerçekleştiren ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Zorlu, “Uluslararası siyasi ve ekonomik konjonktürün doğru değerlendirildiği bir stratejiye dayanan, doğru zamanlama ile doğru yöntemlerle yapılan yatırımların; firmaların, ülkelerin, toplumların geleceğini belirlediğini vurguladı. Yatırım kararlarının hayata geçirilebilmesi için birincil unsurun, tartışmasız finansmana erişim olduğunu ifade eden Zorlu, “Artık konjonktüre bağlı olarak tüm dünyada alternatif ve yenilikçi finansman yöntemleri etkili oluyor.  Finans kaynakları çok uluslu ve katmanlı bir yapıya dönüştü. İstikrar, güvenilir hukuk sistemleri ve sürdürülebilir gelişme ön şart haline geliyor. Bu bağlamda, hükümetlerin politika öngörülebilirliği ve kredibilitesi ile makroekonomik istikrar giderek önem kazanıyor” diye konuştu. “Bilim, teknoloji, üretim, yatırım ekosisteminin oluşturulması”nın son derece önemli olduğunun altını çizen Zorlu, “Ne yazık ki finansmana erişim ve yüksek maliyetler bu hedeflere ulaşmanın önündeki en büyük engeller arasında. Sermaye ihtiyacı içinde olan firmaların değer yaratmasında sıkıntılar yaşanıyor. Yüksek faiz oranları iş dünyasını olumsuz etkiliyor. Yüzde 50’yi bulan faiz oranlarıyla yatırım yapmak neredeyse imkansız. Öte yandan yüksek enflasyonun devam ettiği ortamda sermayeler ve şirket karlılıkları eriyor. Bu kadar hayati sorunlarla uğraşan şirketler, küresel rekabette kendilerini oyunda tutacak yatırımlardan uzak kalıyorlar. Bu noktada ‘Doğru strateji, doğru zamanlama ve doğru yöntemler’ ile yapılacak yatırımlar son derece önemli” ifadelerini kullandı.

Akgerman: Geleceğimize esas yatırım; eğitim
ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Akgerman, ileri teknolojiye dayalı yüksek katma değer üreten, dijital çağda sürdürülebilir gelişmeyi yakalayan, istikrarlı ve güçlü bir Türkiye hedefi için yatırımları stratejik bir yaklaşımla planlamak gerektiğini belirtti. Akgerman, bu noktada, ülkenin geleceği için en kritik ve hayati yatırımın beşeri sermayeye yapılması gerektiğini aktararak, “Dijital dönüşüm, katma değerli üretim, nitelikli insan gücü formülünü en iyi şekilde uygulamamız gerekiyor. Ancak, bu formülün işlemesi için eğitim konusundaki sorunlarımızı ivedilikle ve kalıcı biçimde çözmemiz gerekiyor.  Bu bağlamda, demokratik, laik ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin en güçlü biçimde yansıtıldığı, bilim ve akıla dayanan bir eğitim sistemi Türkiye’yi gelişmiş ülkeler arasına taşıyacak anahtardır. Eğitim sisteminin 22 yılda 19 kez değişikliğe uğradığı, birbirinden kopuk sistemlerin uygulama sonuçları alınamadan bir başkasına geçildiği ve son 20 yılda dokuz kez Milli Eğitim Bakanının değiştiği ülkemizde eğitim konusu en büyük meselemiz olmalıdır. Dolayısıyla geleceğin Türkiye’si için eğitim ve bilgi alt yapısına yatırımın, öncelik sıralamasında en önde olması gerektiğini ifade etmek istiyorum” dedi.  “Geleceğimize esas yatırım: Eğitim” diyen Akgerman, “Uluslararası rekabet edebilirlik yolunda finansman ihtiyacımızın yanı sıra eğitim sistemi için ortak akılla çözüm yolları geliştireceğimize inanıyorum” sözlerine yer verdi.

Turan: Mali politikalar, sürece daha iyi eşlik etmeli

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, seçimlerle birlikte siyasi ve ekonomik anlamda yeni bir döneme girildiğini belirterek, “Faiz indirimleriyle başlayan sürecin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin lehine fırsatlar sunabileceğini söyledi. Turan, “Ekonomi yönetimimizin son dönemlerdeki istikrarlı politikaları sayesinde enflasyonuyla mücadelede bir miktar başarı elde ettik. Bu dönemde enflasyon beklentilerinde ve hizmet enflasyonundaki katılığın yavaş yavaş kırılmaya başlaması ve enflasyonla mücadele konusunda toplumsal mutabakat oluşmasını olumlu görüyoruz. Erken göreceğimiz bir faiz indirimi bu süreçte yakaladığımız başarıların zedelenmesine ve sürecin uzamasına neden olabilir. Bu alanda atılan doğru adımların olumlu etkisini görmüş olsak da önümüzdeki yıl hedeflenen yüzde 21’lik enflasyona ulaşmak için mevcut politikalardan fazlası gerekebilir. Özellikle mali politikaların sürece daha iyi eşlik etmesini sağlamalı, bu anlamda kamu harcamalarının daha sıkı kontrol edilmesi ve daha verimli alanına aktarılması, kayıt dışı ekonomiyle mücadelenin çok daha güçlü yapılması öncelikli. Sanayi, yeşil ve dijital dönüşüm ve dijital dönüşüm gibi konularda da ivedilikle ve istişare içerisinde ilerleme kaydetmeliyiz” ifadelerini kullandı.

Sönmez: Hükümet ve iş dünyası birlikte hareket etmeli

TÜRKONFED Başkanı Süleyman Sönmez, “Yüksek katma değerli üretimi artırmak ve kayıt dışı ekonomiyi kontrol altına almak sürdürülebilir kalkınmanın anahtarıdır” dedi. Sönmez, “Gelecek, fırsatları görebilen ve riskleri yönetebilen ülkelerin olacak. Türkiye’nin bu gelecekteki yerini sağlamlaştırması, yenilikçi ve sürdürülebilir adımlarla mümkün. Bu anlamda önemli bir perspektif sunan orta vadeli programı çok önemsiyoruz. Makroekonomik politikaların ve hedeflerin gerçekleştirilmesi için hükümetin ve iş dünyasının birlikte hareket etmesi gerekiyor. İş dünyamızın başta enflasyon olmak üzere üretim maliyetleri, döviz kuru, finansmana erişim gibi temel sorunları aşmak için desteğe ihtiyacı var” dedi. Yatırım ortamının iyileşmesi ve yatırımcının güveninin sağlanmasının büyük önem taşıdığını vurgulayan Sönmez, “Bunun da en temel yolu ülkemizde hukukun üstünlüğü ilkesi üzerinde şüphe uyandıran tüm unsur ve uygulamaları cumhuriyetimizin yüzyılı ile birlikte bırakmaktan geçiyor. Tüm toplumun yargıya ve adalete güven duyduğu bir sistemi tesis etmektir. Ekonomideki yapısal dönüşüm ancak bağımsız yargı ve güçlü bir eğitim reformu ile mümkündür. Ekonomik kalkınma için hukuk ve demokrasiye sıkı sıkıya sarılmalıyız. Bunun için de hukuk devleti güçlendirilmeli, yargı bağımsızlığı güvence altına alınmalı uluslararası sözleşmelere uygun hareket edilmeli” dedi.

Özgener: Vergide yatırım dostu düzenlemeler yapılmalı

İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, dijital dönüşüm ve yeşil ekonomi alanındaki gelişmeleri de dikkate alarak küresel rekabet gücünün arttırılması gerektiğini aktardı. Özgener, “Özellikle yabancı sermayenin ülkemize daha fazla çekilebilmesi için yatırımcılara sunduğumuz imkanların daha net ortaya konulması gerektiği kanaatindeyim. Yüksek enflasyon ortamından çıkılmasıyla birlikte hızla yerli ve yabancı üretken yatırımlara yönelmek zorundayız. Vergi sisteminin ve akılcı teşvik programlarının yatırımlar üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu biliyoruz. Vergi ve teşvik politikaları; yatırımcıların kararlarını doğrudan etkileme gücüne sahip. Bu politikaların sık sık değişmemesi, vergi sisteminde yatırım dostu düzenlemelerin yapılması ve yatırım teşvik sisteminin de Türkiye’nin Sanayileşme Stratejisine uyumlu olarak planlanması gerektiği kanaatindeyiz” ifadelerine yer verdi.

Tugay: En büyük israfı yapan devlettir

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, konuşmasında iş insanlarının desteklenmesi gerektiğine vurgu yaptı. Tugay,  “İzmir’de yatırım yapmak isteyen, üretimini artırmak isteyen, katma değer yaratmak isteyen herkesin yanındayım. Ama yerel yönetimlere mevzuat çok fazla yetki tanımıyor. Siyasi baskı altında olduğumuzu söylemek isterim. Biz her türlü şart altında çaba göstermeye devam edeceğiz” dedi.  “Bizim bir sürü bilim insanımız, üniversitemiz var. Hani bizim buluşlarımız?” diye soran Tugay şu eleştirileri yaptı: “Teknoloji transferi yapmak diyoruz taklitçilikten bahsediyoruz. Nasıl yapıldığını bilmediğimiz şeyleri alıp kullanıyor yenilerini yapmayı başaramıyoruz. Buradaki en büyük suçlu devlettir. Bugün en büyük israfı yapan, en büyük parayı harcayan, buna karşılık devletin kaynaklarını çarçur eden devlettir. Devlet ne zaman harcadığı paranın, bu ülkenin yararına verimliliği sürdürebilirliği gözeten yatırım olmasını sağlarsa bu ülkede bir şeyler değişir. Enflasyon patlamasına yol açmayacak kararlar alacak yöneticilere ihtiyaç var. Partisiz siyasetsiz tarafsız yüzleşmeyi başarmazsak bizden hiçbir şey olmaz. Bu konunun partisi yok. Bizim partimiz Türkiye partisi. Bu ülkenin insanları adaletle refah içinde insanca saygılı bir ortamda yaşamayı hak ediyorlar” şeklinde konuştu.

Elban: Herkesin yatırımcı addedilmesi büyük sorun

İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban, “Yatırım ortamının iyileştirilmesi ile ilgili belli çalışmalar yapılıyor ama bizde bir sorun var o da kim tam olarak ne iş yapıyor, tanımlamakta zorlanıyoruz. Herkes her şeyi yapıyor. Bu da ciddi manada her çalışmayı akamete uğratıyor ya da sonuç almamızda sıkıntıya yol açıyor.  Kendi alanımızı net belirleyip belli alanda uzmanlaşamadığımız için her alanda herkes doğan fırsatı değerlendirmek çabası içine giriyor. Hal böyle olunca finansmana erişim başta olmak üzere çok sıkıntı çekiliyor. Çünkü o finansman o şartları taşıyan insanlar için hazırlanmış. Bu sistemin doğru yanlışını değerlendirme şansımız olamıyor. Çünkü etik sorunu var. Hakkımıza razı olamamak tavrımız var. Ciddi sorun yaşıyoruz.  Yatırımcılar yıllardan beri risk alan insan, çılgın insan, maceracı bir insan olarak adlandırıldı. Yatırımcı olmak zor. Zaman, sağlık, sermaye, beyin gücünü ortaya koyuyor, sistem üretiyor sonra üretim yapmaya ürün elde etmeye çalıyor. Dolayısıyla son dönemde ekonomik kanallarda yatırımcı konusu çok geniş değerlendirildiği için herkes maalesef yatırımcı olarak addediliyor, değerlendiriliyor. Yatırımcı belli bir girdiyi alıp kullanan, yatırım yapan sonunda bir ürün üreten kişidir. Bu kişilerin belli bir uzmanlığı tecrübesi oluyor dolayısıyla yapılan işlerde biz olumlu sonuç bekliyoruz. Her alanın tam anlamıyla tanımlanması gerekiyor. Ve ondan sonra da herkes kendi uzmanlığında kendi alanıyla ilgili dünyadaki gelişmeleri doğru takip ederse daha az risk alarak daha verimli üretimler yapılarak teknolojiyi doğru takip ederek doğru sonuçlar alabilir” dedi.

Ataoğlu: Birlik ve beraberlik içinde olmalıyız

KKTC Başbakan Yardımcısı Fikri Ataoğlu, “Sorunlarımız ortak. Hedeflerimizin ve yolumuzun belli olduğu bu süre içinde birlik ve beraberliğimizi muhafaza etmek gerekiyor. Dünyanın, teknolojinin değiştiği bu süreçte yaşadığımız tüm sıkıntıların neler olduğunu bilenler olarak, yol haritası çizerken birlik beraberlik içinde art niyet düşünmeden Türkiye’nin daha ileriye gitmesi için çalışmamız gerekiyor” diye konuştu. KKTC’nin 3 sektörle öne çıktığını belirten Ataoğlu, bunları “Turizm, eğitim ve inşaat” olarak sıraladı. Bütçe açığını yüzde 60 oranında kapatan turizm sektörünün, havalimanının açılması, uçak sefer sayılarının artması ile ülke ekonomisine sağladığı kazancının artacağını bildirdi. Eğitim sektörünün de önem taşıdığını belirten Ataoğlu, inşaat sektöründe de ciddi bir yol alındığına vurgu yaptı.

Dağlıoğlu: Yatırımlar cari açığımızın yüzde 40’ını finanse etti

Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu da Türkiye’nin doğrudan yatırımlar konusunda Orta Avrupa, Doğu Avrupa, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’yu kapsayan coğrafyadaki ülkelerle rekabet ettiğini, Türkiye’nin bu coğrafyada son 20 yıllık dönemde yüzde 9,8’lik payla en fazla yatırımcı çeken ikinci ülke olduğunu söyledi. Sanayi sektöründeki yatırımların hizmet sektörünün gerisinde kaldığını belirten Dağlıoğlu, “Sanayi, gıda, tarım ve hizmetler sektöründeki yatırımlarda Türkiye’nin payı arasında sanayi sektörü Türkiye bu coğrafyada açık ara lider konumuzda. Gıda, tarım projelerinde de açık ara lider konumunda. Hizmetler sektöründe birazcık daha çok çalışıp, daha çok yatırım çekme imkanımız olduğunu görüyoruz. 2004’ten 2014’e kadar olan dönemde Türkiye’nin imalat sanayi yatırımlarını bir sonraki on yıla göre kıyasladığımızda daha hızlı bir artış olduğunu görüyoruz. Yaklaşık 4 katın üzerinde artış göstermiş” dedi.  Türkiye’nin 2003’ten bu yana yaklaşık 270 milyar dolar civarında yatırım aldığını belirten Dağlıoğlu, “Biz 2002’ye kadar dünyadaki yatırımların kabaca binde 2’sini alırken, artık yüzde 1’e yaklaşmış bir payımız var. Yani performansımızı beş kat artırdığımızı söyleyebiliriz ve bu dönemde çektiğimiz yatırımlar bizim cari açığımızın yüzde 40’ını finanse etmiş” sözlerine yer verdi.

LEBLEBİCİ: TÜRKİYE ORTAK SÖYLEMİNİ YENİDEN OLUŞTURMALI

Zirvenin ana konuşmacısı, Türkiye Ekonomi Bankası Genel Müdürü Ümit Leblebici oldu. Leblebici, finansa erişim, global, yerel hallerimiz başlıklarında konuşma yaptı. Ülke ekonomisine dair öngörüde bulunan Leblebici, “Enflasyon düşer bir dokuz 9 ay daha var. 9 ay sonra daha rahat olacağız. Dövizle ilgili ‘Kur artmalı, ihracatımızı artırıyor’ diyenlere kötü haberim var. Bir süre daha yatay gidecek gibi duruyor. Reel faiz yüksek olunca dövize olan ilgi daha az oluyor. Oralar çok hareketlenemeyecek” dedi. Verimli çalışacak bir yapının kurulması gerektiğini vurgulayan Leblebici, “Bunun için Türkiye’nin ortak söylemini yeniden oluşturması gerekiyor. Bizim ortak söylemimiz ne? Biz nasıl bir ülke olmak istiyoruz? Ekonomik olarak ne yapmak istiyoruz? Hep beraber karar vermeliyiz. Eğer bu söylemi oluşturabilirsek ekonomi ve finansal kesim dışı sektörlerle beraber tüm regülasyonlar da ona göre gelecek. Ne kadar, hangi alanda büyümememiz gerekiyor söylemini yapmamız gerekiyor. Buradan konfederasyonlara, bize çok iş düşüyor. İş kötü değil, iyiye gidecek zamana ihtiyacımız var. Sonra iş prodaktiviteye dönüyor” dedi.

“Verimsiz şirketleri birleştirilmeli”

Bankaların da kredi vermek istediğini belirten Leblebici, “Bankalar da şişti. Mevduatlar geliyor, likiditeye çevirmemiz lazım. Bankalar paranın sahibi değil. Bankalar, arada aracı. emanet edilen parayı, doğru, iyi işlere yönlendirmek için olan şirketleriz. Bankalar kredi veren değil, mevduatı koruyan şirketlerdir. Mevduatı koruyup oraya götürmek istiyoruz. İyi şirketlerimiz var. O iyi şirketleri desteklemek istiyoruz. Önümüzdeki 1 sene içinde ekonomi yavaşlayıp şirketlerde problem olur mu? Benim öngörüm çok olmayacak gibi. Özellikle büyük kurumsallarda olmaz. Kobi kısmında da bugüne kadar iyi yönetmişlerde sorun olmaz; kötü yönetmişlerde her zaman sorun var. Hükümet şöyle teşvikler çıkarmalı. Demeli ki, büyük kurumsal şirketlere: içeride bazı verimsiz şirketler var bu şirketlerin birleşmesi için ben size birtakım teşvikler sunayım, bu teşvikler faiz olur vergi, vade teşviği olur. Böylelikle Türkiye verimlilik problemini de çözebilir” diye konuştu.