2025’e doğru makroekonomik görünüm II

Geçen hafta birincisini yazdığımız “Makroekonomik Görünüm I” yazısına ilaveten bu defa ödemeler dengesi, bütçe, borç göstergeleri ve değerlendirme bölümlerini aktarmaya çalışacağız.

Ödemeler dengesi (Dış denge)

2024 Eylül itibariyle ihracatımız 189 milyar dolar, ithalatımız 230.5 milyar dolar, geçen yıl sonu (-)86,5 milyar dolar olan dış ticaret açığımız bu yıl eylül ayı itibariyle (-)41.5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Cari açığımız da aynı dönem itibariyle (-)9.7 milyara indi.Milli gelire oranı da %(-) 0.7 gibi bir orana inmiş durumda.Ülkemizin 2024 2. çeyreği yıllıklandırılmış tutarı itibariyle küresel ihracattan aldığımız pay %1.08. Bu yıl sonu turizm gelirlerimiz 60 milyar dolar civarında gerçekleşecek.Kanaatimizce bu başarılı bir sonuçtur.Bu yılki cari açığın düşüşünde; altın kotası,iki yıl öncesine göre düşük petrol fiyatlarının da etkili olduğunu belirtelim.Cari açığın finansmanında ise dikkati çeken nokta net hata ve noksan rakamının (-)26.5 milyar dolara ulaşması.Bu rakamın büyüklüğü ölçüm hataları ve verilerin eksikliği ile izah edilecek boyutu aşıyor.Cari açığın finansmanında en kalıcı yol doğrudan sermaye ile finansmanıdır.Bunun yolu da evrensel standartlarda bir hukuk ve demokrasi ortamının sağlanmasından geçiyor.

Dezenflasyon programının bizce en başarılı olduğu alan “ödemeler dengesi kırılganlık” riskinin büyük ölçüde azaltılmış olmasıdır. Nitekim bunun sonucunda temerrüt riskimizi gösteren gösterge (CDS) 260’lara kadar inmiş ve borçlanma faizlerimiz bir ölçüde de olsa daha düşük oranlara gelmiş ve brüt rezervlerimiz 156 milyar doları geçmiştir.

Bütçe (İç denge)

Merkezi yönetim bütçe Ekim/2024 itibari ile 1 trilyon 260 milyar TL’dir. On aylık bütçe harcamasının %27.7’si personel liderinden, %12.9’u faiz giderinden %38’i cari transferlerden oluşuyor. Cari transferlerin %37’si sağlık, emeklilik, hazine yardımı vs. gibi giderlerden oluşuyor. Hazine nakit dengesinin on aylık açığı ise 1 trilyon 703 milyar TL oldu. Faiz dışı açık geçen yılın on ayında 79.4 milyar TL iken bu yılın aynı döneminde 734.1 milyar TL olarak dokuz kat arttı. Dezenflasyon programında halktan istenen fedakarlığa maalesef kamu yeterince eşlik etmiyor. Bu da dezenflasyon sürecine güveni azaltıyor.

Borç göstergeleri

Genel yönetim borç stokunun GSYH’ye oranı %26.1’dir.(Ekim 2024 Hazine ve Maliye Bakanlığı)OECD ortalaması %81 olduğundan o yönde ülkemiz oransal olarak en düşük dördüncü ülke durumundadır.(Hazine-Maliye Bakanlığı Borç Göstergeleri)Merkezi yönetim borç stokunun % 58.9’un döviz endeksli olması handikap teşkil ediyor. Türkiye brüt dış borç stokunun %50’si özel sektöre, %41’i kamuya, geriye kalanı TCMB’ye aittir. 512 milyar borcun %65’i uzun vadelidir. Ekonominin soğuma dönemlerinde reel sektörün döviz riskinin takibi önem arz ediyor.

Değerlendirme

Yazılarımızda sürekli tekrarladığımız üzere ülkemizin yüksek döviz ihtiyacına bağlı dış açık, kronik hale gelen bütçe açıkları, KKM gideri gibi nedenlerle iç açık ve bu açıklarla bağlantılı kronik enflasyon sorunu mevcut. Bugünkü dezenflasyon programının nedenini hiç hatırımızdan çıkarmamalıyız. Yaşadığımız bunca sıkıntı (yüksek faiz, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı) 2021 Eylül 2023 döneminde uygulanan bilim dışı, deneysel negatif reel faizli indirim sürecine dayanan ekonomi politikasının sonuçlarıdır. Bu politika ile kur-faiz-enflasyon sarmalı bizi bugünkü fiyat istikrarsızlığı sorunu ile baş başa bırakmış, aynı zamanda fakirden zengine servet transferi ile dengesiz, adil olmayan bir gelir dağılımına neden olmuştur. İthale dayalı üretim ve ihracat yapısı dış ticaret açığı, ekonomimizin kronik döviz açığından doğmaktadır. Kronik enflasyon %70’lerden ancak %48.58’lere doğru bir düşüş göstermiştir. Bu olgu dezenflasyon hedeflerinin altında bir performansı ifade ediyor. KKM zararı 1.3 trilyon TL’yi aşmış, M3 para arzı enflasyonu besler noktadan aşağıya indirilememiştir. Dezenflasyon programının en önemli başarısı ve rezervlerin eksiden (swap) artıya geçmesi, temerrüt riskinin indirilmesi ile sınırlı kalmıştır. TCMB Başkanının İstanbul Sanayi Odası’ndaki son sunumunun özetine gelince; “Dezenflasyon süreci her şeye rağmen yavaş ta olsa devam ediyor. Enflasyonun ana eğiliminde yavaşlama var. Mal enflasyonu düşüyor. Hizmet enflasyonu geçmişe endeksleme eğilimi ile katılık gösteriyor. Talepte dengelenme ve Türk Lirası değerlenmesi devam ediyor. Maliye politikasının eş güdümü artmaya başladı. Çıktı açığı gerilemeyi sürdürüyor. Beklentilerde yavaşlama da olsa iyileşme eğilimine girdi. Sıkı parasal duruş korunmakta ve makro ihtiyati önlemlerle desteklenmektedir. KKM bakiyesi azalıyor.”

Selva Demiralp Hoca ne kadar söyleminde haklı “%85’lerde zirve yapmış bir enflasyon ve yıpranmış merkez bankası kredibilitesi ile enflasyonu indirmenin maliyeti çok ağırlaştı. O kadar ki enflasyonu düşürmenin maliyeti enflasyonun maliyetini aşıyor.”Faiz indiriminde tüm koşullar oluşmadan erken bir indirim şimdiye kadarki fedakarlıkları boşa çıkarabilir. Daha önce yaptığımız bu hatayı tekrarlamamalıyız. 2025’e doğru giderken dezenflasyon politikasının maliye, vergi, eğitim, ihale mevzuatı, üretim, hukuk reformları ile pekiştirirsek programı bütüncül hale getirebiliriz. Makro dengelerinin iyileşmesi sonucunu beklemeden gelir dağılımındaki son derece haksız ve adaletsiz dönemin değişmesi için acilen önlemler alınmasını vurgulamakta yarar görüyoruz.