Parti enflasyonu güçlü yapıyı engelliyor

Öncelikle bir hususun altını çizerek vurgulamak isterim. “Lider” ile “Genel Başkan” çok farklı şeylerdir. “Lider” hem hareketin teorisyenidir, yani hareketin “fikir babasıdır” ve hem de hareketin “öncüsü”dür. Bu itibarla “lider” çok az yetişir.

Genel Başkan ise, yasa ve tüzük gereği belli şartları yerine getiren kişinin, hareketin başına geçmesidir. Türkiye’de bırakın liderliği, genel başkanlık bile geçmişe oranla tabir uygunsa “kıtlık” içindedir. Bu itibarla siyasi partilerin tamamında esas itibarıyla “Genel Başkan” arayışı söz konusudur.

31 Mart seçimlerinin sonuçları bizim bu tezimizi doğrular mahiyettedir. Birinci parti olan CHP yüzde 38 oy almıştır. İkinci parti olan ve 23 yıldır iktidarda bulunan AKP ise yüzde 37 oy alabilmiştir. Diğerleri ise yüzde 6’dan daha az olarak siyasi hayatlarına devam etmektedirler. Bu tabloya bakınca ülke siyasetin de 3. parti yoktur. Çünkü yüzde 38 ve yüzde 37’den sonra yüzde 6 ile üçüncü olunmaz.

Şöyle bir yakın geçmişe bakalım. Demokrat Parti yüzde 54 ile iktidar olmuştur. Adalet Partisi ise yüzde 56 ile iktidara gelmiştir. Anavatan Partisi yüzde 46 oy almıştır. CHP ise yüzde 44 oy almıştır. Bu alınan oylar ile şimdilerde alınan oyların mukayesesi bile çok zordur.

Yukarda belirttiğim yüzde 38 ve 37’lik oy oranları 31 Mart seçimlerinde alınmıştır. Mevcut partiler şu günlerde yapılan anketlerde belirttiğim oy oranlarını dahi yakalayamıyor. Kararsızların oy oranı ise yüzde 30’larda dayandı. Bütün bu olanları bir arada düşündüğümüzde, partiler kendi genel başkanlarından memnun olmadıkları sonucunu çıkarmak mümkündür. Kaldı ki genel başkanların söylemlerinin toplumdaki etkisi son derece zayıftır. O kadar ki kendi partilileri bile söylenenlere inanmamaktadır.

Oysa 1950 sonrası bile o zaman ki genel başkanlar sadece kendi partilerinde değil, toplumun önemli bir kesiminde söylemleri yankı bulmaktaydı. İnönü’nün, Menderes’in, Demirel’in, Türkeş’in, Erbakan’ın, Ecevit’in söylemleri hala dillerde dolaşmaktadır.

Bütün bunların yanı sıra, ülke siyasetinde adeta bir parti enflasyonu mevcuttur. Parti enflasyonu güçlü yapıyı engelliyor. Oysa batı demokrasilerinde parti sayısı iki veya üçü geçmemektedir. Çünkü partilerin bir hedef kitlesi vardır ve bu hedef kitleye öncelikle hitap ederler. Partiler buna göre tasarlanır. Çünkü çok parti, çok partili sistem demek değildir. Tam tersine bir istikrarsızlık sebebi sayılır. İnsanların birbirine motamot benzemesi mümkün değildir. Ama benzer fikirlere sahip olmaları ve bir arada bulunmaları en doğal sonuçtur ve partiler buna göre tasarlanmalıdır.Yine batı demokrasileri bunun örnekleri ile doludur.

Sonuç olarak 31 Mart seçimleri doğru yorumlanmalı ve buna göre partiler kendilerine bir çeki düzün vermelidir. “Çoğulcu” ile “çoklukçu”yu birbirine karıştırmamak gerekir.

Bir taraftan “etkili” bir genel başkan olmalı ve bir taraftan da aynı hedef kitle için bir den çok parti yoluna gidilmemelidir.