“Giyotin sallama” davalarına dönüştü

Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, Özgür Özel’e açılan soruşturma, Meclis’te muhalefet partilerinin reddedilen önergeleri, ocakta göreve başlayacak olan Trump’ın Ortadoğu’ya ilişkin açıklamaları konularında açıklamalarda bulundu.

******

GÖZLEM – İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı önceki hafta CHP Genel Başkanı Özgür Özel hakkında İstanbul Başsavcısı Akın Gürlek’e yönelik sözleri nedeniyle “kamu görevlisine görevinden dolayı alanen hakaret” ve “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” suçundan resen soruşturma başlattı. Ne diyorsunuz?

K – Özel de kendisine “Ona şunu sorarlar: Mahkeme mahkeme gezip, siyaseten cezalandırılması gereken kişilere adalet giyotini olmak senin görevin mi?” diye yanıt verdi. Bu gelişme, iktidarın yargıyı muhalefet üzerinde kullanmaya devam etme stratejisini ortaya koyuyor. Burada şaşılacak bir şey yok. Ekrem İmamoğlu’nun “kamu görevlisine hakaret” davasından sonra bu da Özgür Özel’in üzerinde “giyotin sallanmasına” dönük bir siyaset yasağı davası. Bunu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a dönük, Belediye’nin sözde usulsüz konser harcamalarına ilişkin benzer bir davanın açılmasının izlemesi beklenir.

GÖZLEM – Gazete haberi; “Meclis 1 Ekim’de açıldı. Muhalefet (CHP, İYİ Parti, DEM ve SP), o günden itibaren vatandaşın sorunlarıyla ilgili 77 önerge verdi. AKP-MHP hepsini reddetti. Sadece iktidarın da katıldığı ‘Kadın cinayetleri, çocuk istismarı ve yenidoğan çetesiyle ilgili’ 3 önerge benimsendi.” Ne diyorsunuz?

K – Artık bu konularda şaşırmamak gerekiyor. Erdoğan’ın “çıraklık, kalfalık ve ustalık” olarak derecelendirdiği ve üst noktasına ulaştığını ifade ettiği “yöneticilik” noktasında “ödün almadan bir taviz vermeyeceği” ve muhalefete sadece demokrasi adına en küçük bir “jestte” bulunmayacağı aşikâr. Bunun tersini beklemek saflık olur. Benimsenen üç önergenin konularını ise iktidarın, bu konuları “kendisini de zora sokacak ve oy kaybetmesine neden olacak gelişmeler” olarak algıladığı sonucunu çıkarıyorum. İlla ki buradan da kendi faydasına çıkaracağı bir “rant” vardır.

GÖZLEM – 20 Ocakta göreve başlayacak olan ABD’nin yeni başkanı Trump, “Eğer rehineler 20 Ocak 2025’ten önce serbest bırakılmazsa Orta Doğu cehenneme döner” tehdidinde bulundu. Öte yandan İsrail-Lübnan ateşkesinin hemen ardından, Hayet Tahrir el-Şam (HTŞ) örgütü Suriye’nin kuzeyinden saldırıya geçerek Halep’i işgal etti. Nasıl yorumluyorsunuz, Türkiye ne yapmalı?

K – ABD’nin Netanyahu hükümetine vereceği desteğin Başkan kim olursa olsun devam edeceği muhakkak. Trump’ın çıkışı iki başkan arasındaki üslup farkını ortaya koyuyor. Süreç boyunca görüldüğü üzere Erdoğan’ın bu konudaki rol kapma girişimleri bu güne kadar bir sonuç vermedi. Burada Türkiye bir şey yapamaz, Hele hele Hamas’ın yönetiminin kısmen Türkiye’ye taşınmasını konularının bir türlü gündemden düşmediği bu sıralarda. Suriye’nin kuzeyinde Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) örgütünün hiç şüphesiz Türkiye’nin de bilgisi dahilinde başlattığı saldırıların arkasında, kullandığı silahlar ve gücünün maddi tarafı dikkate alındığında ABD’nin olduğu anlaşılıyor. ABD’nin Doğu’da da Deyrizor’da PYD/YPG güçlerinin Şam Ordusu’na saldırısını ilk defa havadan desteklediği de görüldü. Burada iki hedef olduğu anlaşılıyor. Birincisi ABD Suriye’yi çift taraflı kıskaca alıyor ve PYD/YPG’nin devletleşmesi yolunda önemli bir adım atıyor. İkincisi ABD burada Rusya’ya ayrı bir cephe açarak hem Ukrayna açısından avantaj yaratmayı hem de Rusya’yı da yıpratmayı hedefliyor. İlginç olan Suriye’nin askeri gücünün beklenildiği gibi yüksek çıkmamış olması. Bu durumu Türkiye, Kuzey Suriye’de kendi lehine çevirecek şekilde kullanabilir mi? Eğer öyle bir niyet olsa, bu durum sığınmacıların geri dönmesi için belki bir fırsat olabilir. Ancak son gelişmeler, Kuzey Suriye’de bir Kürt devleti kurulması ihtimalinin hiç olmadığı kadar yüksek bir seviyeye taşıdı.

 

GÖZLEM – Emekliler ve emekçiler sabırsızlıkla “asgari ücret artışını ve maaş zammını” bekliyorlar; ne kadar ve neden olmalı?

K –Ekonomi yönetiminin istediği hesaplama sistemindeki sorun şu. Asgari ücret ve emekli maaşı artışları TÜİK rakamları baz alınarak belirleniyor. TÜİK rakamlarının gerçeği göstermediğini toplumda aşağı yukarı herkes biliyor. TÜİK son olarak, emeklilerin düşük zam alması nedeniyle açtığı davada “madde sepetlerini açıklamayarak mahkemeye belge sunmadı. Ankara 6. İdare Mahkemesi başta belge istemesine rağmen, belge gelmeden ani bir şekilde TÜİK lehine karar verdi. İkinci konu ekonomi yönetiminin artışları gelecek yıldaki enflasyona göre yapmak istemesi. Ancak bu “herkesin bildiği” bir yanıltma. Merkez Bankası gelecek yıl sonu enflasyonu tahminini yüzde 21’e yükseltti ama bu tahminler hedef dönem yaklaştıkça yukarı revize ediliyor. Yani Merkez şimdiden “yüzde 21” diyorsa, gelecek yıl sonu enflasyonu bunun üzerinde olacaktır. Merkez Bankası’nın yüzde 21 tahminine göre hesaplanırsa asgari ücretin ancak 20 bin 573 liraya çıkartılması gerekir. Oysa bu rakamın çok daha yüksek olması gerektiğini basit bir şekilde şöyle hesaplayabiliriz. 2020 yılı sonunda enflasyon yüzde 14,6 iken 2021 yılı asgari ücreti yüzde 15,05 arttırılarak 2 bin 324 lira olarak belirlenmişti. Bir önceki yılki enflasyona göre hesaplanmaya devam edilse, bugün asgari ücretin 17 bin 2 lira değil 17 bin 616 lira olması gerekir ve son 1 yıldaki enflasyon yüzde 47 olduğu için de 2025 asgari ücretinin 25 bin 911 liraya çıkması gerekirdi. Eğer enflasyonun henüz zıplamadığı 2020 sonundan itibaren asgari ücret bir sonraki yılın enflasyon tahminine göre belirlenmiş olsaydı, o zaman bu yılın asgari ücreti 19 bin 41 lira olurken, Merkez Bankası’nın gelecek yıl tahmini kullanıldığında 2025 asgari ücretinin 23 bin 39 lira olarak belirlenmesi gerekirdi. Buradan da anlaşılıyor ki 2025 asgari ücretinin ekonomi yönetiminin istediği gibi 20 bin 600 lira civarında değil 23 bin ile 26 bin lira arasında belirlenmesi gerekir. Olacak nedir? Ekonomi yönetimi hesabını TÜİK üzerinden yapacak ve sonrasında belirlenecek rakam, “Erdoğan’ın talimatıyla” iyileştirildiği algısı yaratılarak bir miktar daha yükseltilecek. Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır Ocak ayında “memur ve memur emeklisi maaşlarının yüzde 10, İşçi ve esnaf emeklisinin maaşlarının ise yüzde 17-18 artacağını” tahmin ediyor. Emeklilerdeki bir önemli sorun en düşük emekli maaşının yasa ile düzenleme yapılmazsa 12 bin 500 lirada kalacak olması. Yaklaşık 4 milyon emekliyi ilgilendiren bu rakamın 2 bin 500 lira arttırılması halinde, ortaya yıllık 120 milyar liralık “maliyet” çıkıyor. Merkezi yönetim bütçe açığının yılın ilk 9 ayında 1 trilyon lirayı geçtiği, sadece eylülde 100 milyar lira olduğu düşünüldüğünde, bu 120 milyar liralık “maliyet” devede kulak kalıyor. Ancak ekonomi yönetimini esas düşündüren bu miktarın büyüklüğünden ziyade emeklilerin sıkıntılarından dolayı doğrudan harcamaya gideceği için enflasyon üzerinde yaratacağı etki.

 

GÖZLEM – Nüfusu, Türkiye’nin nüfusunun 5 misli olan ABD’de, “günde Türkiye’de işlenen cinayet ve olan “ölümlü” trafik kazası olmuyor, herhalde… Mesela, İngiltere’de, Fransa’da oluyor mu, acaba? Bu acı tablo nasıl düzelecek? İktidarın, partilerin “bu sorunun çözümü için neler düşündüklerini” duyamıyoruz; önem mi vermiyorlar?

K – Önem vermedikleri ortada. İktidarın kendi bekasını sürdürmek açısından yarattığı ve teşvik ettiği kutuplaşma ve adaletsizlik ortamında, medyanın da olumsuz etkisiyle, şiddet ve buna bağlı cinayet olaylarında Türkiye’de ciddi bir artış olduğu gerçek. Artık ortam bunu gösteriyor. Erdoğan bunu fark ettiğine ve bundan rahatsız olduğuna işaret edebilecek bazı açıklamalar yaptı. Ancak siz icraatın başındasınız. Bu tür suçların üzerine ciddi bir şekilde gitmeden, buna ilişkin cezai altyapıyı güçlendirmeden, sadece dolaylı olarak gösterilebilecek yayınların denetlenmesi gibi “önerilerle” ne kadar mesafe alabilirsiniz? İktidarın hukukun üstünlüğünü sağlamaya ve yaptırımları istisna ve indirime gitmeden ciddi biçimde uygulamaya dönük yasal veya icrai elle tutulur ne gibi adımlar attığı belli değil.

++++++