Göçmen yazısı…

Onlar benim kardeşim değil; ülkelerine dönmeliler!  Bir söz yaygınlaştı; Suriyeliler için “kardeşimiz” deniliyor.  Bu söz neye dayanıyor? Nuh’un oğullarından… Araplar Sam’ın, Türkler Yafes’in torunlarıdır. Nasıl “kardeş” oluyoruz? Musevilerin Kutsal Kitabı Tevrat’ın birinci bölümü olan Tekvin’e göre, Nuh Peygamber’in oğlu Sam’ın erkek çocukları Elam, Asur, Aram, Arpakşat ve Lut’tur. İbrahim, İbranilerin ve Arapların atası olup Arpakşat’ın torunlarındandır. Bu beş oğul, sırasıyla Elam, Asur, Suriye, Keldani (Yahudi ve Arapların ortak ataları) ve Lidya halklarının atalarıdır. SAM’ın soyundan gelen bir Suriyeli, Yafes’in soyundan gelen Türkler’in nasıl kardeşi olabilir? Benim Annem, Kilislidir; “kendisi, Atatürkçü, ‘albay’ iki oğlu ve ‘albay’ damadı da ‘Atatürk’ün gerçek askerleri’ olan” Kilis Müftüsü Muharrem Efendi’nin kızıdır. Rahmetli kardeşim Hıncal Uluç, Kilis doğumludur. Kuzenlerimiz eski Kültür Bakanı rahmetli Ahmet Taner Kışlalı ve gazeteci yazar Mehmet Ali Kışlalı “Antep – Kilis kurtuluşunda Fransızlara ilk kurşunu atan gaziler arasında olan, İstiklal Madalyalı” büyük dayımız Hüsnü Kışlalı’nın oğullarıdır. Yazarımız Murat Kışlalı da Hüsnü Kışlalı’nın torunudur. Ben, orta okulunun son sınıfını Kilis’te, lisenin ilk iki sınıfını Antakya’da okudum. Geçen yıl gittim, oraları gördüm; Kilis’te, Antakya’da Suriyelilerden geçilmiyor.  Türkler ile Araplar neredeyse eşitleniyor. “Şöyle ya da böyle izinle kalanlar” belli bir süre sonra “Yasal şartları yerine getirerek” TC vatandaşı olabiliyorlar! İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 14 ağustosta “3 milyon 103 bin 606’sı geçici koruma kapsamında bulunan Suriyeliler, 1 milyon 109 bin 25’i ikamet izniyle kalanlar ve 224 bin 698’i uluslararası koruma kapsamındakiler olmak üzere toplam 4 milyon 437 bin 325 yabancı bulunduğunu” açıkladı.

 

Ama… Ya “yasal olarak kalma haklı olmadan” Türkiye’de yaşayanlar? Dahası; yarınlar için “üzerinde durulması gereken” bir gerçek daha var; “Her Suriyeli erkek, 4 kadınla evlenebilmekte ve her kadın hemen hemen her yıl 1 çocuk doğurabilmektedir.”

Dahanın da dahası; “erkekler arasında ‘baba olma yaşında olanlar’ çoğunluktadır!”

Ne olacak 2040’larda, 50’lerde Anadolu, hele hele Kilislerimiz, Hataylarımız? 1938’de “hasta olan” Atamızın, hasta yatağından kalkarak Mersin / Adana’da ordumuzu teftiş edip, Fransızlara boyun eğdirerek, “Hatay’ı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarına nasıl kattığını” tarih yazıyor. “Suriyeli çoğunluğu” geliyor; sonucu ne olacaktır, düşünen yok mu?

 

+++++++

 

SÖZÜN ÖZÜ…

 

 

“Araplaşarak kaybolan uygarlıklar”

 

“Köklü bir kültürü olan Farslar, Arap değildi; Araplaştı. Pakistanlılar, Afganlar Arap değildi; Araplaştı. Iraklılar, Arap değil, Sümerlerin, Akadların, Babillilerin, Asurların torunlarıydı; Araplaştı. Suriyeliler, Arap değil Süryani’ydi; Araplaştı. Mısırlılar, Arap değil, Antik Mısır medeniyetinin mirasçılarıydı; Araplaştı. Kürtler, Arap değildi; Araplaştı.

Ve dahası nezaketin, zarafetin, dürüstlüğün süzgeçlerinden geçen fikirlerin sergilendiği yerdir.

Tunuslular, Arap değil, Kartacalı Anibal’in torunlarıydı; Araplaştı. Cezayirliler, Libyalılar, Faslılar Arap değildi; Tuareg ya da Berberi idi; Araplaştı. Lübnanlılar, Arap değil tarihin gördüğü en iyi denizciler olan Fenikelilerin torunlarıydı; Araplaştı. Boşnaklar, Arap değil, İslam’ı kabul etmiş Sırplardı; Araplaştı. Osmanlılar, Arap değildir; Araplaştı.”

Nur Sultan Nazarbayev

(Kazakistan’ın Kurucu Cumhurbaşkanı)

 

 

+++++++

 

ERDEM ve POLİTİKA…

Gerçek demokraside politikacı hasmının gözünü oyan değildir. Sevgisini ona aşılayabilen kimsedir.

Genelde politikanın kavga yeri olduğu tarzındaki görüşler yanlıştır.  Meclis asgari müştereklerde buluşabilme yeri olduğu kadar milli meselelerde aynı kararda birleşme ve bütünleşme yeridir.

Ve dahası nezaketin, zarafetin, dürüstlüğün süzgeçlerinden geçen fikirlerin sergilendiği yerdir.

 

Ali Naili Erdem

 

+++++++++

 

GÖRGÜ…

 

Telefonda görüşme…

Telefona yanıt vermek: Ben ailemden gördüğüm gibi telefonu “Buyrun efendim” diyerek açıyorum. Özel olarak da, normalde açan “Ben falanfilan, buyu­ run” veya “Günaydın, buyu.run”, çalan telefona iyi bir yanıt şekli. Bir iş yerinde ise, işyerinin ismi ve kendi isminizi söyleyerek açmanız doğrusu. Yani en kısa sürede en fazla bilgiyi vererek. Örnek: “Yarmada Nokta Org, günaydın, ben Ayşe Alioğlu buyurun!..”

“Alüü!” veya “Aloo!”; karşı karşıya iki “alo” di­ yeni bırakır. Arayan da ilk iş olarak kendini telefon­ da tanıtmalı; “Hepgezer Ticaret Ahmet Deligönül, günaydın/ iyi günler” gibi.

Genelde “Size nasıl yardımcı olabilirim?” gibi bir hitaptan kaçının, karşınızdaki kendisini yardıma muhtaç hissederse kimyası bozulabilir. “Sizin için ne yapabilirim” veya “Size nasıl hizmet edebilirim” demek, daha akıllıca bir yaklaşımdır; çünkü iş yerinde yapılan “hizmettir!..” Yardım, kazanç amacı olmadan yapılandır, gönüllü olandır. Tarifi gereği hekimin, hemşirenin, satıcının, müdürün, garsonun yaptığı yardım değildir!

 

Mahmut Tolon

 

+++++++

 

  Şair Eşref Yaşasaydı, ne yazardı? / Cehdizâde – 166

 

 

Nihat Demirkol